Kırşehir’de çocukluk ve gençlik yıllarım aklıma geliyor, bazen o günlere dalıyorum. Bazen üzülüyor, bazen hey gidi günler diyorum.

Kırşehir’de çocukluk ve gençlik yıllarım aklıma geliyor, bazen o günlere dalıyorum. Bazen üzülüyor, bazen hey gidi günler diyorum.
Ne günlerdi o günler…
Kırşehir’de bugünkü gibi insanlar bolluk içinde değil, bugünkü gibi cadde ve sokaklarda otomobil yok denecek kadar azdı.
Öğrenci olmam nedeniyle askere tecilli gitmiştim. 1972 yılında bu görevi ifa ederek evimize döndüm. Henüz ne işim, ne de bir kazancım vardı. Nedenini bende bilmiyorum askere gitmeden iki yıl önce nişanlandık. İki yıl nişanlı kaldık. Askerden gelince henüz işim olmadığı için düğün yapmak hayallerin ötesinde bir şeydi.
Umutsuzdum. Ya göreve başlayamazsam? Bir kuruntu,bir yeis içimi kemiriyordu.
Askerden döner dönmez girdiğim ilk sınavı kazanarak göreve başladım. Arkamda hiç bir güç yoktu. 3 yıldır bekleyen nişanlımı getirebilmek için para kazanmam gerekiyordu.
O zaman başlık parası denilen bir adet vardı. Zavallı ailem,yoksul ailem, evimizin tek ineğini satarak başlık parasını vermeye çalışıyordu. O zamanlar birde gardaş yolu, baldız yolu, emmi yolu, dayı yolu falan filan işte… Bir takım adetler vardı ki insanları canından bezdiriyordu.
Evlerimizden un uçup kepek kaçıyordu. Onları bulmak, tedarik etmek ne mümkün?
Ya karşı tarafa alınacak giyecekler?
Düğünler genelde güz mevsiminde yapılırdı.Hani harman hasat olacak. Çıkan mahsul satılacak... Bizim öyle bir derdimiz yoktu. Çünkü ne mahsulümüz, ne gelirimiz vardı.
Gelin getirme işi bir kabus gibi üzerime düşmüştü. Kazancımız yetmediği için gelini bir türlü getiremiyorduk. Her ne ise bütün harcamalar yapıldı. Yük benim üzerime yıkıldı. Şimdi bir gelinlik alma hikâyesi vardı ki !
En önemlisi o. Önceleri kiralık gelin almak kızlar ve kız evi için bir ar sayılırdı. Alamadım. Bir gelinlik yüzünden günler geçiyor çare bulamıyordum.
Önceleri banka kredisi,birinden borç almak gibi bir adette yoktu.
Tarafları razı ederek biraz yıpranmış bir gelinlik buldum.Aldım onu emaneten getirdim. Akıl veren çoktu ama yardım eden hiç yoktu. Bin bir naz ile giydirdik.
Her şey tamamdı ama. Gelenek göreneğimize göre bir davul zurna neden olmasın ? Onu da bir arkadaşım temin etti. Parasını sonradan kendisine ödeyecektim.
Hal böyle iken türlü sıkıntılarla eşimi evimize getirdim. Evde hiç bir şey yoktu. Ne pişirip, ne yiyecektik?
Bir tencerenin içerisine bir kaç patates attık. Kaynadıktan sonra onu yufka ekmekle dürüm yapıp yedik.
Esas sıkıntı şimdi başlamıştı.
Bakkal, manav, manifaturacı, sarraf, arabacılar, borç ettiğimiz tüm esnaflar parasını isteyerek bunaltıyordu. Üzerimde bir elbise bile yoktu. Eşimin mantosunu ödeyemedik geri iade ettim. Kömür odun v.s.almak için bileziklerimizi sattık. Bir kaç yıl borç ödeyelim diye çalışırken, maaşımız günden güne erimeye başladı. Enflasyonun acımasız günleri başladı. Altının gramı yedi lira iken, birden çift haneli rakamlara çıktı. Ödeyemez olduk. Kışın köhne evler, soğuk evler bizi hastalıklarla baş başa bıraktı.
Zaman acımasız ve hızlı geçti. 3 çocuk....Tahsilleri... İş temin edilmesi, yuva kurulması derken..... Bir ömür boşa geçti...Şimdi ayakkabımızın ucuna bakıyoruz. Nerede düşüp kalacağız diye.
İşte ömür böyle dostlarım. Biz fedakarlık yaptık. Kendimizi feda ettik....
Şimdi onlar için duçar kaldığımız kişiler bilmem nerede?
Şunu söylemek istedim. Hiç bir zaman geliriniz olmadan, gücünüzün yetmeyeceği işe kalkışmayın.
Biz bedel ödedik... Sizler ödemeyin.....
Yüreğimin selamı var tüm yüreklere....
Hoş kalın.....Hoşça kalın.....Mutlu kalın ....Sevgi ile kalın.....
Yalnız akıllı olun ki, yaşlanıp çaresiz kalmayın......
AH KEŞKE ! Genç olsaydım da şimdiki aklım da olsaydı!..