Züppeler içinde, kaldım Atatürk… Her ne kadar Kırşehir kapsamlı yaşamı yazıyor, düşünüyor ve konuşuyor olsam da, ülkenin bütün tampon bölgesinden içe doğru bir savunmanın, düşüncenin ve mücadele düzeyinin gerçekliği yok sayılamaz. Bana göre mücadele düzeyinden bahsediyorum.

Züppeler içinde, kaldım Atatürk…
Her ne kadar Kırşehir kapsamlı yaşamı yazıyor, düşünüyor ve konuşuyor olsam da, ülkenin bütün tampon bölgesinden içe doğru bir savunmanın, düşüncenin ve mücadele düzeyinin gerçekliği yok sayılamaz. Bana göre mücadele düzeyinden bahsediyorum.

Kuşatılmış bir Türkiye’nin zonklayan yarasını sarmak, figanına koşmak, kan ter içinde daha çok barış için bütün koridorlara Kırşehir’den katılmak ve direnişin merkezi haline gelmek mümkündür.
Sömürülen Atatürk ve Atatürkçülük üzerinedir şimdiki ağrım.
Ülkenin yüzü pas içindeki duvarlarına sırtımı dayandığımda, vatanın kurtuluş yıllarına doğru giderim. Cumhuriyetin ve bağımsızlığın düşmanları ile ne çok kuşatılmış bu ülke. Halâ, Abdulhamit’in ve Enver Paşa’nın torunları ile bu ağrıyı yaşıyor olmak ve böylesine yoğun kuşatılmışlığa göz yummak ne acı! Oysa bu ülkenin aydınlarını, cumhuriyetçilerini, yurtseverlerini ve Kemalist aşkın şövalyelerini, faşizmin hiçbir korkusu yıldırmamalı, korkutmamalı ve suskun bırakmamalıdır. Okulda, sokakta, derste, sırada mücadelenin bütün bedelleri verilmeli ve Amerikan siyasetine karşı soylu kurtuluş yöntemleri geliştirilmelidir.
Soldan sağa bir ulumuşluk, bir tükenmişlik, bir hiçlik hali ki, düşman öyle kolay teslim almamalı umutlarımız, yarınlarımızı, vatanı ve Kemalist aşkı. 1923’lerin inşa ettiği CHP’ne daha çok görev düşmekte burada. Tarihi, yaşamın bugününe taşımalı, konuşmalı ve mücadele sahaları geliştirmelidir. Dernekler, vakıflar, halk evleri yeni çağın Kemalist sentezlerini kesintisiz ortaya çıkarmalıdır. Cüppelilerin, aymazların, hayınların, çıyanların Pensilvanya şovmenlerinin şerrinden korunmalıdır. Ben oturuyorum , sen oturuyosun, gelen kuşak oturuyor, dibimize kadar ilişmişken İngiliz ve Amerikan dipçikleri, onurumuzu onların o pembe ışıklı yatak odalarında, ekranlarda, bilgisayarlarda, giyim tarzında, kültür çöküşünde, kullandığımız o entellektüel dille ne çok ruhsuz, düşüncesiz ve bütün bir ülkeyi satılmaya hazır hale getiriyor değil mi?
Yüreğin yetecek aslanım.
Bu ülkeyi için savaşmaya, bu ülke için direnmeye yüreğin yetecek. Hiçbir siyasal ve sivil toplum mekanizmalarında yer almayanlarımızın çıkıp, bu ülkenin gidişatı adına siyasetten anlıyor ve konuşuyor olmaları yok mu; çıldırtıcı. İktidarın ve Amerikan siyasetinin korku ve baskı imparatorluklarını içine sindirmiş, MHP’den, CHP’ye , derinlere daha derinlere doğru öyle çok hissediliyor ki sindirme, kamu kurumları, sosyal dinamikler, üniversiteler, dernekler, sokaklar ne çok korkak ve suskunlar ile dolu. ‘’Bana dokunmayan yıllan bin yaşasın’’ diyenlerin sayısı neredeyse bu ülkenin nüfusunun çoğunu kapsıyor. ‘’Bana dokunacak yılan gelsin de bir dokunsun bakalım, yüreği yetip de Mustafa Kemali, devrimi, gerçekleri, insanları ve hakkı savunuyorum diye başımı gövdemden alsın, ömrüm uzun zamandır görmediğim bir adamın yüreğini görsün, zira Amerikan tanklarının, İsrail dipçiklerinin gölgesinde, namusuma çökmelerine fırsat vermekten yeğdir.
Yediğin ekmeğin hakkını vereceksin, yanında taşıdığın kadının gelecek ve o-nur hakkını vereceksin, çocukların için güzel bir geleceğin hakkını vereceksin. Çalmayacaksın, yalakalık yapmayacaksın, hak yemeyeceksin, kravatlı hırsızların merdiveni olmayacaksın, halkın ve hakkın adamı olacaksın. Yokluk ve kanlar içinde kurulmuş bir ülkenin , Mustafa Kemal’in ve silah arkadaşlarının ruhları şad, arın, namusun ak olsun diye ülken için savaşacaksın. Mustafa Kemal’cilik, devrimcilik yapanlarımız var birde. Ahtapot gibi koltuklarına yapışanlarımız. Onurlu tarihin üzerinden siyaset yapanlarımız. Sanırsın adam. Ne büyük talihsizlik, bir de devrimin saflarında yer almışlar. İşte bu rezil, Masonun ta kendisi.
70’ler de kurşun sıkan, bu ülkede kentleri bir bir yakan, milliyetçiyim diyenlerin yüzü hiç yok ortada. Diyarbakır’ı, Ankara’yı, bu ülkeyi istiyorum diyen bir gücün karşısında bir bir eriyip gidiyorsunuz. Geçmişte uğrunuza ölen yiğitlerin mezar taşlarını ezerek yürüyorsunuz. Vatan bayrak diyen sahtekârların kimliğini kazanıyorsunuz.
Evet.
Çiğniyor bağrımızı yabancı çizme. Onur şiddetle satıldı bir bir emperyalizme. 1938 den sonra bu ülkeyi teslim alanların mason ağı yapılanması ordudan, kurumlara, halktan bütün toplumlara yazık ki bütün benlik ve birliğimizi teslim almış, tükenişe koşuyor Osmanlı’nın ecdatları. Gerçekleri okumanın ve görmenin vaktidir. Konuşmanın, savaşmanın, örgütlenmenin, halkın dinamiklerini yaratmanın vaktidir. Böyle giderse karanlık bir dehliz de adı daha bir anılmayacak bu ülkenin. Mustafa Kemal’in, Cumhuriyet’in, devrimin. Böyle giderse; Ya C-Reis daha çok kutsa bizi ve günahlarımızla ve bütün bir ülkeyle ateşe at. Her yanımız cehennem, hamdolsun ( ! )