Hani güzel bir hikâyemiz var bilen bilir.
Bir gün eşeğin biri dereye su içmeye gitmiş. Derenin berrak suyundan kana kana içerken, aniden gelen bir sesle irkilmiş, tehlikeyi fark etmiş. Çünkü aç bir kurt ona doğru geliyormuş.
Kısa mesafede kurdun elinden kaçamayacağını anlayan eşek, acıyla bağırıp topallamaya başlamış. Kurt yanına gelmiş;
-“Hayırdır? Daha seni ısırmadım bile, neden böyle acıyla bağırıyorsun?”
Eşek;
-“Sormayın efendim, buraya gelmeden yolda arkadaki ayağıma diken battı da, ayağımı basınca çok ağrıyor. Siz şimdi beni yiyeceksiniz zaten. İyisi mi, siz beni yemeden şu lanet dikeni çıkarında ağzınızı acıtmasın.” demiş. 
Kurt eşeği nasıl yiyeceğini hayal ederken, eşeğin ona oynadığı oyunun farkına varamayıp eşeğe inanmış. 
Eşeğin arkasına geçip arka ayağını kaldırmasını istemiş. Eşek ayağını kaldırmış, kurt dikeni aramaya koyulmuş ama göremiyormuş. Eşek fırsatını bulduğu gibi çifteyi kurdun ağzına vurmuş. Kurdun dişlerinin her biri bir yana savrulmuş.
Bunun üzerine kurt ne derse beğenirsiniz?
-“Bu çifteyi hak ettim. Ben doğuştan kasaplık eğitimi aldım, hekimlik benim neyime?”
İşte anlayan için güzel bir hikâye…
Bu hikâye günümüzde sadece hayvanlar âleminde olmuyor tabi. Her canlı hayatta kalabilmek için uyanık ve çok dikkatli olmak zorundalar. 
Evet, bugün Kırşehir’de bu eşek gibi nice uyanıklar var. Sütre gerisinde çaktırmadan kurtları tuzağa düşürmek için oyun üstüne oyun planlayanlar var. 
Ama hala saf saf etrafında dönen dolaplardan habersiz olanlar da yiyecekleri bir tekmeyle herhalde kendilerine geleceklerdir diye düşünüyorum.
Elbette bu tür oyun peşinde olanların büyük kısmının siyasi partilerin içinde olduklarını görüyor herkes.
Bazen aynı parti içinde olup birbirini sevmeyen insanlar. Bir bakarsanız aynı ortamda bir araya gelirler. Bazen partinin yönetiminde birlikte olurlar, bazen aynı partinin bir etkinliğinde yan yana otururlar, ama birbirlerini hiç sevmezler.
Aynı partiden de olsa, meselenin özünde, işin içinde bir yarış, bir rekabet olunca, insanoğlunun gözü hiçbir şeyi görmüyor, körleşiyor adeta, en yakınındaki arkadaşlarının, en samimi olduğunu söylediği ve dostum dediği kimsenin gözünü oymak için bir zaman beklerler. 
Birbirlerini sevmeseler de yan yana gelirler, dışarıda birbirlerini gammazlarlar, birbirlerinin aleyhine ne varsa söylerler, gözünü kırpmadan veryansın ederler, ama aynı ortamda birbirlerine övgüler dizerler. 
Aslında onlar zamana oynarlar. Zamanı gelince birbirlerine nasıl tekme vurup, oyun dışı edeceklerinin hesabını yaparlar.
Kırşehir’de siyasi partilere bir bakın böyle niceleri var…
Özellikle iktidara aday olan partilerde atraksiyonlar başlamış durumda.
Önce iktidar partisi AK Parti’ye bakalım.
İl Başkanı Seher Ünsal’ın ya Milletvekili, ya da Kırşehir Belediye Başkanı adayı olacağını dillendirenlerin arttığını duyuyor ve görüyoruz. 
Şimdiden bu koltukların hesabını yapanların inceden inceye Seher Başkan’a cephe almaya başlamışlar. Sinsice hareketler yapıyorlar.
Seher Başkanı görünce gülücükler dağıtıyor, saygıda kusur etmiyorlar, hatta öve öve bitiremiyorlar, takla üstünü takla atıyorlar, oradan başka bir ortama çıkınca kendilerini hemen bir başka aday namzetin yanında buluyorlar!
Bu durum AK Parti’de oluyor da, CHP’de, İYİ Parti’de, MHP’de olmaz mı?
Elbette her partide olur, ama en çok ta iktidar partisinde, ya da iktidara aday partilerde daha sık yaşanır.
Şimdi gidelim Kırşehir CHP’ye orada da kendinde cevher gören kimleri göreceksiniz kimleri!
Kimi Milletvekili, kimi Belediye Başkanı, kimi İl Genel Meclisi Üyesi, kimisi Belediye Meclisi Üyesi olmak, kimi İl Başkanı, kimi İlçe Başkanı olmak için kimlere ne taklalar atıyor, kimlere nasıl şirin gözüküyorlar!
Bu her dönemin adamları utanmadan, sıkılmadan, yüzleri kızarmadan zübüklüklerini sürdürüyorlar!
Tabi gerçek partililerin de bu kişiliksizlere değer verenlere tepki gösterdiklerini biliyoruz. Ama politikacı ne yapsın ne olur, ne olmaz. Herkesi idare ediyorlar, ellerinin altında tutuyorlar. Elbette bir gün keser döner, sap döner hesabı içindeler. Belki de bir gün gereğini yerine getirecekleri günü beklerler. 
Diyeceksiniz ki, ne demek istiyorsun?
Partiler de birer aile. Her ailede kavga, ufak-tefek anlaşmazlıklar, hır-gürler yaşanır. Olmazsa zaten evliliğin tadı olmaz. Küçük tartışmalar, atışmalar, ağız dalaşları, evliliğin tadı, tuzu diyenlerin de bir bildiği olsa gerek.
Evet, partilerde yavaş yavaş seçim sürecine girildiği bu günlerde bir hareketlilik var. 2022 ile birlikte fokur fokur kaynayacak. 
 Siz bakmayın birbirine “Sayın başkanım ya da sayın vekilim, sayın aday adayım” dediklerine… Ellerinden gelseler birbirlerinin gırtlağını sıkacaklar, bir kaşık suda boğacaklar birileri…
“Falan şunu yapıyor, filan şununla görüşüyor, şu adaylığını kesinleştirecek gibi, onu durdurmamız lazım!” deyip, hem de kendi partilisinin, yolunu kesmek isteyen, hatta mayın döşeme gayretine düşen özü ve sözü bir olmayan samimiyetsiz, ilkesiz, kişiliksiz kimselerin asla boş durmayacaklarını bilmeyenlerden hiçbir şey olmaz, hele hele politikacı hiç olmaz. 
Evet hepimiz paramızı artırmak için, zengin olmak için, arabamızı her yıl değiştirmek için, daha büyük metrekareli evlerde oturabilmek için, daha güzel biriyle evlenebilmek için, daha lüks semtlerde ikamet edebilmek için, daha büyük koltuklara ve makamlara sahip olabilmek için her yolu mubah sayıyoruz, her türlü ayak oyunlarına tevessül ediyoruz da, sevmeyi, hoşgörülü olmayı denemiyoruz. Çünkü işimize gelmiyor.
O yüzden diyorum ya, zübükler asla adam olmaz. 
Olursa haberim olsun!

***

Biraz da gülelim!

Birkaç yıllık evli çift

Birkaç yıllık evli çiftin bir bebekleri olur. Ancak günler haftalar geçtikçe bebeğin çok farklı ve insanüstü yetenekleri olduğu ortaya çıkar. Bir yaşına geldiğinde yetişkin gibi konuşur, iki yaşında aklınıza gelen her dilde okuyup yazmaya başlar, üç yaşında ileri matematik profesörleriyle tartışmaya oturur ve dört yaşında gelecekle ilgili inanılmaz tahminlerde bulunmaya başlar... Der ki:
“Tam 1 yıl sonra bugün ben öleceğim, ben öldükten 2 yıl sonra annem ölecek, annem öldükten 1 yıl sonra babam ölecek...”
Ve tam bir yıl sonra çocuk ölür... 
Baba çok uyanık olduğu için karısını hemen milyarlar değerinde sigortalatır ve iki yıl sonra da anne ölür... 
Baba bir yıllık ömrünün kaldığının farkında… 
Karısının sigortasından kazandığı parayla evlere, arabalara, seyahatlere ve birbirinden güzel kadınlara yatırım yapar... 
Ölümüne bir gün kala en yakın arkadaşı Rıza’yı da evine davet eder. Son parasıyla iki konsomatris kiralar; biri Rıza için, diğeri kendi için. 
Önce süper lüks villanın havuzunda eğlence, yerler içerler ve mutlu bir gece geçirirler. Adam her şey bittiğinde gözlerini kapatır ve:
“Vay be yarın ölmüş olacağım. Ama ne hayat geçirdim, her şeyi yaptım, dolu dolu yaşadım her şeyi. Helal olsun bana…” diyerek keyifle uykuya dalar.
Sabah bir de gözlerini açar ki hala yaşıyor! 
Yatakta şaşkınlık içinde bakınırken geceyi beraber geçirdiği konsomatris yanında yatıyor. 
Arkadaşı için tuttuğu konsomatris telaşla içeri girer. 
Der ki:
“Hemen aşağıya gelin ne olur... Rıza bey uyanmıyor... Galiba ölmüş!!!”

***

Sevdiğim bir söz 

“Aptallar akıllılardan pek az şey öğrenirler. Ama akıllılar aptallardan çok şey öğrenirler”            Marcus Porcius Cato