Bu kışın zor geçeceği yaz ortasında politikacıların, “bu sene gaza, tuza zam yok” diyerek ve bunu defalarca tekrarlaması bir panik havası açıklamaları olduğundan belli idi. Amerika’yla Fetöcük olayı tartışılırken birde üzerine Rıza Zarrab tuzu ekilmesi, (Fetö’den sonra Zarrab’ın nasıl ve kimin tarafından Amerika’ya teslim edildiğini hiç sorgulayan yok, çok enteresan.

Bu kışın zor geçeceği yaz ortasında politikacıların, “bu sene gaza, tuza zam yok” diyerek ve bunu defalarca tekrarlaması bir panik havası açıklamaları olduğundan belli idi.
Amerika’yla Fetöcük olayı tartışılırken birde üzerine Rıza Zarrab tuzu ekilmesi, (Fetö’den sonra Zarrab’ın nasıl ve kimin tarafından Amerika’ya teslim edildiğini hiç sorgulayan yok, çok enteresan. Bu kadar saflık, lakaytlık ve sorumsuzluk olur mu?)
Arka arkaya gelen Irak ve Suriye rüzgârları, Dolar ve Euro’yu uçurdu. Bunlara paralel olarak özelleştirilen kamu kuruluşlarının, “iyi kâr ettik” diye bazı yandaş veya yandaşlığa yakın olan ve ekserisi yabancı olan para babalarına adeta peşkeş çekilmesi yabancı paraların yükselmesine sebep olan etkenlerdir.
Bankalar yabancıların eline teslim edilirken, zamanla bunların Türk ekonomisine nasıl tesir edeceği hesaplanmayarak, zil takıp oynayanlar şimdi nerede ve hangi köşede saklanıyor. Yap, işlet, devret politikasıyla, devletin yapması gereken yolların, köprülerin finansına dövizle ödeme garantisi verilerek ve bir de devlet bankalarından kredi kullanılarak yapılan köprüden geçmeyen arabaların parasını zaten sıkıntılı olan maliyenin ve dolayısıyla halkın sırtına yüklenmesi ve doğan açığı adeta piyasada döviz bürolarında toplanan Dolar ve Euroları yabancı firmalara aktarılarak, enflasyonun sebepleri olarak gösteremeyenler acaba şimdi ne düşünüyor.
Payitaht ve meclisine, lüks harcamaları dolayısıyla maliyenin yeterli toplayamadığı paranın eksiğini, hazine tahvili satarak veya borçlanarak temine çalışılmasında bir etkendir. İthalata bağlı ihracatın açtığı cari boşluğun her ay artması ve bunun üretime dolayısıyla piyasaya ve de halka yansıması, zaten olmayan milli gelirin sadece belli kimseler tarafından paylaşılması ve kapılan paraların yurtdışına uçurulmasında etkenlerdendir.
İhracatın yüzde 70’inin ithalata bağlı olduğu gerçeği, kalkınmamızın reel olmadığını gösteriyor. Kamu mallarının satışından elde edilen paraların, zamanında istihdam yaratacak yatırımlara aktarılmayıp lükse harcanması da yanlışlardandı. (Özelleştirilen kamu mallarının yüzde 90´nı AKP iktidarı zamanında yapılmıştır)
Toplanan vergilerin sadece, 450 olan mebusların aylık ve harcamalarına yetmezken bunu 650´ye çıkaranlar, üst düzeyde maaş alan ve sayısı belli olmayan aile efratlarıyla beraber milletvekillerinin ve yakınlarının sağlık hizmetlerine ödenen paralar bile küçük bir devletin bütçesinden kat kat fazladır. Yurtdışı tedavilerinin de buna eklendiğinde ortaya çıkan faturaların dudak uçuklatacak kadar kabarık olduğu görülür.
Coğrafi konumu ve iklimi dolayısıyla Türkiye’nin bir tarım ülkesi olarak tanıtılmasının bir fiyasko olduğu, et ve bakliyat ithaliyle anlaşıldı. Süt ve süt ürünleri ithalatı yakında, şaşırmaya gerek yok gidişat onu gösteriyor.
Vücuduna et sararak Türkiye´ye girmek isteyen komşu devlet vatandaşlarının görüntüleri utanç verici. Bunlara bir de tarım ülkesine hiç mi hiç yakışmayan saman ithali devreye girince, ister istemez toplum panik havasına giriyor. Tabi buna paralel olarak et ve et ürünleri de tavan yapıyor. Durum ve ahval böyle iken, devletin bütün enerjisini Rıza Zarrab’ın tahliyesine harcanması, halkın bir türlü anlayamadığı serüvene dönüştü. Hangi devletin vatandaşı olduğu belli olmayan Zarrab’ın iş arkadaşını İran tutukladı ve idama mahkûm eyledi. Bu adamın “Türkiye’de 8,5 milyar rüşvet dağıttım!” sözüne istinaden, İran makamları “kime verdinse o paraları git getir seni affedelim” dedi.
Neden ve niçinse bu adamın serbest bırakılmasını ısrarla istiyoruz. Bir yetkili çıkıp da nedenini halka anlatamıyor ki bizde bilelim, illa Zarrab mı söyleyecek?