Saatler günlerden, günler haftalardan, haftalar aylardan, aylar yıllardan vefasız zaman öylesine hızlı ve acımasız geçiyor ki anlatılması dahi zor.
Neydik, ne olduk bunları biliyoruz fakat ne olacağımızı bilemiyoruz.
Daha dün gibi aklımda çocukluk dönemlerimiz, arkadaşlarımızla geçirdiğimiz günlerimiz, yaşadıklarımız, oynadığımız oyunlarımız, ilkokul, ortaokul, lise dönemlerimiz, sonrasında sırayla askere gidişimiz, askerlik dönüşü, iş hayatı derken birde bakmışız ki hepimiz evlenip çocuk sahibi olmuşuz hızla geçen günlerle birlikte çocuklarımızda okudular. büyüdüler, iş sahibi oldular, evlendiler.
Zaman baş döndürücü bir şekilde akıp gitmekte yetişene, yakalayana aşk olsun.
Kırşehir Aşıkpaşa Mahallesi’nde doğup, büyüyen birisi olarak geriye baktığımda iyi kötü, acı tatlı çok hatıralarımız var. Dün çocuktuk bu gün çocukları üniversiteye veya iş hayatına başlayan, hatta evlenen orta yaşlı insanlar olduk. Belirli bir yaşa geldiğimiz bu günümüzde erken yaşlarda evlenen arkadaşlarım torun sahibi oldular.
Evet; bizler büyüdük, evlendik, çocuk sahibi olduk, çocuklarımız iş sahibi oldular. Onlar da evlendiler, bekar olanlar da evlilik hazırlıklarına başladılar. Hepimizin çocuklarını büyütüp, okutup, meslek sahibi yapıp evlendirmek gibi hedefimiz ve ideallerimiz var.
Çocuklarımız üniversiteye yerleştiklerinde, mezun olduklarında meslek sahibi olduklarında nasıl seviniyoruz ? Neredeyse dünyalar bizim oluyor. Bir de yuvalarını kurup, onların çocuklarını görmek çok daha başka bir duygu herhalde.
Benim çocuğum daha üniversite okuyor, ama çocukları büyük olanlar evlendirenler ve onların çocuklarını gören arkadaşlarım bu durumun anlatılamayacağını, yaşanması gerektiğini söylüyorlar.
İşte aynı mahallede çocukluğumuzun geçtiği arkadaşım, kardeşim Tuncer Yılmaz'ın büyüttüğü, okuttuğu, meslek sahibi yaptığı Hayrettin Yılmaz, polislik mesleğine başlayınca hepimiz sevinmiş ve mutlu olmuştuk. Hem kardeşim Tuncer'in hem de oğlu Hayrettin'in bundan sonra yapacakları hedefleri, planları vardı. Hayata başka bir gözle umutla güzel bakıyorlardı. Ancak kardeşim Tuncer'in Bursa Osman Gazi ilçesinde görev yapan, idealleri, umutları, planları olan polis oğlu Hayrettin Yılmaz görevi başında şehit oldu ve bu haber benimle birlikte Kırşehir'i derin bir üzüntüye ve yasa boğdu.
Kolay değil gencecik yaşında, ömrünün baharında kendisi, ailesi ve vatanı için idealleri olan, gelecek planları yapan, her şeyden önce insanları seven yüreği temiz bir evladımızın Şehitlik mertebesine ulaşarak ahirete intikal etmesi. Kolay değil Allah sabırlar versin anne ve babasının acıların en büyüğü olan evlat acısını yaşamaları.
Şehit Polis Hayrettin'in babası Tuncer Yılmaz Kırşehir Aşıkpaşa Mahallesi’nde çocukluk arkadaşım. Birlikte acı, tatlı günler geçirdik, beraber ağladık, beraber güldük, insanlığın kokuşmadığı, art niyetten uzak saf ve temiz olduğu çocukluk ve gençlik yıllarımızda birimizin sıkıntısı hepimizindi, elimizdeki bir dilim kuru ekmeği paylaşır, iyi ve kötü günlerde birlikte, yan yana, omuz omuza olurduk. Çünkü tek katlı müstakil evlerden oluşan Kırşehir'de insanlığın, hatırın ön plana çıktığı günlerden geçmişti bizim çocukluğumuz.
Arkadaşım, kardeşim Tuncer Yılmaz'ın oğlu Şehit Polisimiz, evladımız Hayrettin Anadolu tabiriyle elimizde büyüdü, çocukluğu ve öğrencilik yıllarını çok iyi biliriz. Kırşehir Ahi Evran ve Aksaray Üniversitelerinden mezun olarak iki üniversiteden diploma aldı. Çok sevdiği, çok istediği polislik mesleğine başlayınca Kırşehir'den yeni atandığı görev yeri Bursa Osman Gazi ilçesine güle oynaya büyük bir sevinçle bir o kadar da gururla göndermiştik Hayrettin'i. Çünkü polis olmak, polis üniformasını giymek herkese nasip olmayacak kadar onurlu ve şerefli bir olaydı Hayrettin için.
İşte Şehit Polisimiz Hayrettin'e bir çok kişiye nasip olmayan şerefli polis üniformasını giymek nasip olmuş ve rüyaları, hedefleri gerçekleşmişti. Ancak akabinde kısa süren yaşantısında ve polislik mesleğinde acı da olsa herkese nasip olmayan Şehitlik mertebesine ulaşarak aramızdan ayrılması da beklediğimiz bir durum değildi.
Hayrettin çok saygılı, mütevazi bir o kadar da vatanseverdi. İnsanlara insan olduğu için saygı duyar ve elinden geldiğince herkesin yardımına koşardı. Şehit Polis Hayrettin hiç bir insanın kötü olmasını istemezdi, derdi ve sıkıntısı olan insana diğer insanların yardım etmesini isterdi. Hayrettin için insan kötü olamaz, insanı kötülüğe yöneltemez, insan insanı öldüremez ve insan yalan söyleyemezdi. Çünkü bu davranışlar insana yakışmayan gayri ahlaki davranışlardı. Hayrettin'deki bu üstün insan sevgisi hayattayken olur ya bir gün Hak tecelli ederde bu dünyadan göçersem organlarımı ihtiyaç sahibi hastalara bağışlayın vasiyetini yaptırmıştı anne ve babasına. Bunun üzerine beş organı alınarak ihtiyaç sahibi hastalara nakil yapılmıştır. Şehit Polis Hayrettin'imizin organları şu anda beş kişiyle birlikte işlevini yerine getirmeye devam ediyor. Başka bir tabirle Bir Hayrettin Şehit oldu, beş Hayrettin hayata döndü.
Elimizde büyüyen Şehit Polisimiz, yeğenimiz, yiğit evladımız Hayrettin'e Allah'tan rahmet diliyorum, ruhu şad mekanı cennet olsun. Allah başta annesi, babası, kız kardeşleri olmak üzere tüm yakınlarına sabırlar versin. Hayrettin' in şehit olmasından itibaren gösterdikleri yakın ilgiden, Şehidimize sahiplenmelerinden anne ve babasıyla birlikte bizlerin yanında olmalarından dolayı Kırşehir Valiliğine, Emniyet Müdürlüğüne ve Kırşehir Belediye Başkanlığına, Kırşehir Müftülüğüne ayrıca teşekkür ediyorum.
Bizler Şehit Polisimiz Hayrettin'in defin işleri sonrasında taziye çadırına gelenlere yardımcı olmak için arkadaşım, kardeşin Tuncer'in yanında bulunurken, kendi acımızı yüreğimizde hissederek, ocağımızda ateş yanarken konuşan cemaat içerisinde bazılarının Tunceli'de operasyona giden askerlerimizden ikisinin donarak şehit olduğunu, bazılarının da donmak üzereyken kurtarıldıklarını konuştuklarına kulak misafiri oldum ve ilk fırsatta eşime telefon ederek haberleri dinleyip dinlemediğini iki askerin donarak şehit olup olmadığını sordum, eşim de “doğru iki askerimizin donarak şehit olduğunu, bazıları da donmak üzereyken kurtarıldığını alt yazıdan okudum” diyen eşim yüreğimizdeki acıyı fazlalaştırdı, yanan ateşi alevlendirdi.
Eşimin anlattıklarına inanamadım. Her türlü şartlarda kullanılan teknoloji devrinin yaşandığı, her türlü hava şartlarına uygun kıyafetlerin üretildiği günümüzde Türkiye gibi büyük bir ekonomiye sahip devletin askerlerinin 2018 yılında donarak ölmesinin savunabilecek, anlatabilecek hiç bir izahı ve mantığı yoktur.
Baba ocağında babasının ve annesinin geceleri sürekli kontrol ettiği üzeri açıksa üzerini örttüğü evladını zenginlerin, siyasilerin, bürokratların çocuklarının bedelli yaparak, çürük raporu alarak kaçtıkları askerlik görevine davul ile zurna ile eğlenerek, güle oynaya gönderirken, yanlarındayken öpmeye, koklamaya kıyamadıkları uyurken üzeri açık kalırsa örterim diyerek başlarında nöbet tuttukları evlatlarının her imkanın olduğu günümüzde donarak şehit olmaları ayıbımız olsa gerek.
Allah aşkına anne ve babaya oğlunuz terör saldırısıyla değil, donarak şehir oldu haberi gidince o anne ve babanın tutumu ne olur, bu haber nasıl verilebilinir ki?
Bunun bir izahı varsa birileri bana anlatsın.
Diğer taraftan sevgilisi soğukta üşüdüğü için ağlayan mankeni birinci sırada yapan televizyon kanallarının ülkemizin ayıbı ve utancı olan iki askerimizin donarak şehit olmasını diğerlerinin donmak üzereyken kurtarılmaları haberini sadece alt yazı ile haber yapmaları da ayrı bir utanç verici olaydır.
Yıllardır ülkemiz insanlarını kalitesiz, sıradan, uyduruk dizilerle, ses yarışmalarıyla, sörsayvır gibi tiksindirici, iğrenç programlarla, yetmiş yaşına gelmiş zatı muhteremlere on sekiz yaşında eş bulma programlarıyla, gelin, kaynana programlarıyla uyutan televizyon kanallarının bu vurdumduymazlıklarına, sorumsuzluklarına diyecek bir şey bulamıyoruz.
Televizyon kanaları kime hizmet ediyor anlamış değilim.
Ama TV kanalları da haklı nasıl olsa ölenler, şehit olanlar fakir fukara ailelerin çocukları. Sosyetenin, zenginlerin, siyasetçilerin çocukları çürük raporu alıyor, bedelli askerlik yapıyorlar neden fakirin donarak şehit olan çocukları haber yapılsın ki?
Bazen kendime aşağıdaki soruları sorduğum çok olur.
Polis Anadolu'nun fakir çocuklarıdır,
Astsubay Anadolu'nun fakir çocuklarıdır,
Uzman Çavuş, Uzman Onbaşı, Uzman Er ve normal Asker Anadolu'nun fakir çocuklarıdır.
Şehitlerde Anadolu'nun fakir çocuklarıdır.
O zaman sormak gerekmiyor mu Anadolu'nu fakir yiğit, gözü kara vatan sever evlatları olmasa Türkiye'nin hali ne olacak?