Kurum ve kuruluşlarda iş akışını düzenli sağlamak, hiyerarşik yapıyı oluşturmak, vatandaşa en kısa yoldan kaliteli hizmet vermek için olmazsa olmazlardandır yöneticilik makamı. Okulu, mektebi, medresesi olmayan özel yetenek isteyen sanat alanıdır.

Kurum ve kuruluşlarda iş akışını düzenli sağlamak, hiyerarşik yapıyı oluşturmak, vatandaşa en kısa yoldan kaliteli hizmet vermek için olmazsa olmazlardandır yöneticilik makamı.
Okulu, mektebi, medresesi olmayan özel yetenek isteyen sanat alanıdır. Bu nedenle kolay, kolay her babayiğidin yapamayacağı gibi şu an Türkiye’de ve Kırşehir’de yönetici olarak bildiğiniz gördüğünüz muhteremlerin bir çoğu yönetici değil, idarecidirler.
Yönetici kurumunda samimiyetliği, sıcaklığı, içtenliği, doğruluğu, dürüstlüğü birlik ve beraberliği, huzurlu bir çalışma ortamı sağlayan, mesai saati tanımadan, fedakâr ve cesurca çalışan, gerçekçi, makamların gelip geçici olduğunu, kalıcı olanın ise hizmet yapmak ve görev bitiminde de güzel sözlerle, gördüğü itibarla anılmayı hedefleyen, şovdan, gösterişten uzak verdiği emir ve talimatlarla, söyledikleriyle, yaptığıyla, özü ve sözü bir olan, şirketini, kurumunu ve çalışanları yeni hedeflere sevk eden, olumlu yönde değiştiren geliştiren sorumluluk hatta gerektiğinde risk alıp, etkili ve icraatçı karar alan, hiyerarşik yapıdan taviz vermeden, iş yerindeki çalışma ortamını bozmadan, kurumuna mutluluk, şeref veren, yalakalara, münafıklara fırsat vermeyen, verimliliği yükselten, üretimi arttıran, bir konu hakkında herkesin görüşüne başvuran, olumlu fikirleri kabul ederek faydalanmaya çalışan, personelinin iyi ve kötü günlerinde yanında olan, çalışan ile çalışmayan personeli bizzat kendisi takip eden, kurumlarda saç ayağı oluşturmuş üç, beş kişinin sözüyle hareket ederek başka personel hakkında olumsuz kanaate varmayan olgun karakterle, adaletle hareket ederek bir denge sağlayandır.
Yönetici de olması gereken özellikleri ne güzel yazıyorum ama ben dahi kendi kendime soruyorum “nerede bulacağız bu özelliklerde yöneticileri?” diye Sormakta haksız mıyım?
Elbette haklıyım.
Bizim ülkemizde ve Kırşehir’de çok sayıda zatı muhteremler rüyalarında dahi görmedikleri makamları açan güneşle, esen rüzgarla, hak etmeden birilerinin tavsiyeleriyle geldikleri için yukarıda bahsettiğim yöneticilik kavramından uzaktırlar. Onun için de yöneticiliğin ne olduğunu bilmezler. Çünkü onlar günü nasıl kurtarırım, nasıl el pençe dururum, nasıl el etek öperim, nasıl yalakalık yaparım, ömür boyu koltukta nasıl oturum hesabı içerisindedirler. Yani görüntü de var olan icraatlarda görünmeyen idarecilerdir.
Bunun en etkili örneklerini Kırşehir’de faaliyet gösteren özel ve resmi kurumlar ile okullarda görmekteyiz. Özellikle okullar son yıllarda yönetici değil idareci tarzında muhteremler tarafından yönetilmektedir. Bunun içinde okullarda laçkalıklar, eşitsizlikler yer almakta, okul idarecileri okullarda kaliteli eğitim vermek yerine gözüne kestirdiği üç, beş öğrenciyle uğraşmakta, velinin maddi durumuna, makamına ve konumuna göre idarecilik yapmaktadırlar.
Aslında okul müdürlerinin idarecilik şekli kanayan yara olmakla birlikte ayrı yazılması gereken bir konudur. Zira Kırşehir’de faaliyet gösteren okullarda öyle müdürler var ki dillere destan oldukları gibi kendileri dahi o makama nasıl geldiklerine hayret etmektedirler. Sadece okul Müdürleri değil Kırşehir’de yetkili makama gelenlerin büyük çoğunluğu birilerinin tavsiyesiyle, esen rüzgar sayesinde geldikleri için yöneticilik kavramından uzak, bilgisiz, tecrübesiz kişiler olup, bir müddet sonra idareci oldukları anlaşılmakta ve alt personellerin ellerinde oyuncak olmaktadırlar.
Hal böyle olunca kurumlarda boşluk oluşmakta, çalışma ve huzur ortamı bozulmakta, personel istediği gibi at oynatmakta, istediği gibi gelip, gitmektedir. Bir de göstermelik olarak yöneticinin görüş ve yaşam tarzına göre davrananlar yöneticiyi avucunun içersine alıpta oynatıyorsa seyreyleyin o zaman gümbürtüyü, olup bitenleri.
Nedense kurumlarda amcasının, dayısının, akrabasının dahi selam vermediği, konuşmadığı kocasını eşinden ayırır diyerek ne kadar tehlikeli ve iki yüzlü oldukları söylenen çalışanlar el üstünde tutuluyor, sözü de kendisi de itibar görüyor ama doğru, çalışkan, sade, işini her zaman dürüstçe yapan, açık sözlü ve bunlarla mücadele eden onurlu çalışanların esamesinin okunmuyor.
Baktığımızda ise bunun altında yatan nedenin yönetici olarak atanan kişilerin idareci çıktıklarını görmekteyiz.
Yönetici ne kadar ilkeli, çalışkan, samimi olursa idareci de aksine bilgisiz ve etkisiz oluyor, mevcut durumu muhafaza etmeye çalışıyor, icraat yapmaktan,, risk almaktan büyük kararların altına imza atmaktan korktuğu gibi personelin sözüne bakıyor, onların maskarası oluyor, yeniliklerden, organizasyondan haberi olmuyor.
Kısaca özetlemek gerekirse yönetici yapar, idareci yaşatır, günü kurtarır, koltukta kalmanın hesabını yapar. Onun için daima yönetici ile idareciyi ayırmak ve kurumlara yöneticileri atamak en doğru olanıdır.