Bazen Kırşehir’de etrafımıza baktığımızda  bir fakire faydası olmayan, yaralı parmağa işemeyen zengin  ama cimri  insanların  var olduğunu görürüz. Bu insanların zenginlikleri anadan, atadan gelir ama hiç kimseye faydaları olmaz. Onlar sadece kendilerini düşünürler etraflarında  yardıma muhtaç insan var mı, yok mu? Haberleri olmaz, olur ya yardıma muhtaç birisi geldi yüzüne bakmazlar, kendi kendilerine şişerler, kırışırlar kibir, kapris, kendini beğenmişlik üst seviyede olup,  düğün, cenaze, bayram, komşuluk, hatır, gönül bilmezler sadece kendilerini ve kazanacakları parayı düşünürler, hayat kendilerinden ibarettir.  
Sanki bitecek gibi para harcamaya korkarlar, bir bardak çay ikram etmedikleri gibi, bir bardak çay içmeye korkarlar, başkalarından yemeyi içmeyi çok severler. Yaşadığımız dünyanın gelip, geçici  ölümlü dünya olduğundan bi haber sanki hiç ölmeyecekmiş gibi veya öldüklerinde sahip oldukları serveti yanlarında götürecekmiş gibi hareket ederler. 
Bu kişiler Kırşehir’de mevcuttur. Kırşehir’de dahi öylesine insanlar var ki, bırakın bir fakire bir ekmek alıp, vermeyi komşusuna selam vermeyenler var. Bu sadece zengin insanlara özel bir durum olmayıp, insan yapısıyla, karakteriyle ilgili olup, bu çeşit insanlar “devir değişti” mantığı altında  komşusuna selam vermeyen iyi ve kötü günde yanında olmayana hayatı mirastan mal varlığından, sadece lüks arabadan, evlerden markalı mobilyalardan, modalı kıyafetlerde, borsadan, altından, dövizden ibaret sanan insanlardır. Sultan Süleyman’a bile kalmayan dünyaya bunlar kalacaklar gibi hareket ederler. Ama başlarına bir felaket geldiklerinde de gözleri tanıdıklarını ararlar. 
İşte o zaman bu insanlara “neden bu acı gününde birilerini arıyorsun, sen kimin acı gününde veya iyi gününde yanındaydın kime gittin, kime geldin?” denildiği zaman yanlış mı yapılmış olur? Bana göre hiçte yanlış  değil, böyle insanlara haddini bildirerek ders vermek iyi olur kanaatindeyim.  
Bu insanlar bir kitapta okuduğum ve aşağıda yazdığım bölümü iyi okumalıdırlar. okusunlar ki dünyada neler oluyor öğrensinler, ibret alsınlar.  
“Uzun zamandır hasta bulunan kocası nihayet son nefeslerini vermiş, iki çocukla kendisini kiralık evde yaşayan kadın yapayalnız kalmış ve kendisine uzanacak bir yardım eli beklemekle birlikte artık kendi derdiyle kendisi uğraşma devrine girmişti. Her şey neyse de kirasını ödeyemediği ev sahibinin çıkmasını istemesi onu bir başka derdin içine itiyordu. Günlerdir yapılan baskılara dayanamayarak nihayet iki çocuğunun elinden tutup cami avlusundaki bir medrese harabesini mesken edinmeyi denedi. Bu sırada kendisine söyleneni de hemen yaptı. Doğruca mahallenin zengini olarak anlatılan adamın kapısını çaldı. 
İki çocukla cami avlusundaki güç durumunu anlattı, yardım istedi. Adam dudaklarını büktü, omuzlarını silkti, ümitsiz konuştu: 
“Senin gibi niceleri gelip böyle isteklerde bulunuyor. Ben herkesin derdine derman olamam ki? Üstelik doğru mu söylüyorsun, eğri mi, onu da bilemem ki? Başka kapıya bak dedi ve kapıyı pat diye kadının yüzüne kapattı. İki çocuğuyla sefaletle yüz yüze kalan kadıncağız, bu defa da avludaki cemaate el açmak zorunda kaldı. Onların verdikleri üç-beş kuruşla karınlarını doyurup durumu idare etmeye çalışıyordu. Bir ara ihtiyaçlar daha da zorlayınca yoldan geçen rast gele bir adamın önünü kesti. Son bir ümitle derdini ona anlattı. Adam kadının anlattıklarını dikkatle dinledikten sonra, vah, vah, dedi. Sıkıntının böylesine göz yumulur mu? Gel benimle, hem de çocuklarını da alarak gel, dedi. Adamın evinin avlusunda kapıcı odası boş duruyordu. Oraya misafir etti. Sonra da tembihte bulundu: Kimseciklere yüzsuyu dökme. Bir çaresini buluncaya kadar burada misafirimiz ol. Sana ve çocuklarına bakmaya gücümüz yeter, sakın üzülme! Sen yetimlere bakan kahraman hanımsın. Sana sahip çıkmak insani görevimizdir, dedi. İki çocuğuyla burada bir ölçüde rahatlayan hanım, el açıp Allah’a dua etmeye  başladı. Gece, gündüz kıldığı namazlarında, kendisine bu iyiliği yapan tanımadığı adama cennette köşkler nasip etmesini Allah`tan diliyordu. Bir müddet sonra ev sahibi adam, hanımıyla birlikte kadının yanına gelip düşüncelerini anlattı: Hanımefendi, dedi. Seni geriden dikkatle takip ediyoruz. Sen samimi bir Müslümansın. Senin bu sabırlı, yıkılmayan halinle çocuklarına bakışın tüm ailemizi etkiledi. Biz aslında Mecusi bir aileyiz. (Zerdüştlüğe bağlı kimseler) Ama senin bu yıkılmayan samimiyetini gördükten sonra Müslüman olmak istiyoruz. Bize İslâm’ı anlat. Ne kadar dürüst, sabırlı, samimi Müslümansın sen? Senin dürüstlüğün, sabrın, ihlasın ailecek bizi etkiledi ve Mecusi (Zerdüşt)  aile böylece himayesine aldığı yoksul hanımın örnek hali ve duasıyla Müslüman oldu. Daha önce kendisine yardım etmesi için gittiği mahallenin zengin Müslüman’ı ise, o gece rüyasında mahşerin kurulduğunu, güneşin başta beyni kaynatırcasına sıcak saldığını hisseder, bir gölge ararken karşıdaki beyaz bir köşk dikkatini çekerek sorar, bu köşk kimindir? Cömert Müslümanlara mahsustur derler. Öyle ise ben Müslüman’ım, bırakın gireyim de, başta beyni kaynatan şu sıcaklardan kurtulayım, derken elini tutarlar: Dur bakalım, derler, oraya girecek Müslüman olduğun ne ile bellidir, bir görelim. Yoksul bir insan öksüzleri ile kapına geldi, boynunu büküp halini arz etti, yardım diledi, dudaklarını büküp omuzlarını silkerek kapıyı yüzüne kapattın. İşte o andan itibaren bu köşkün kapısı da sana kapatıldı. Yoksula kapısını açan Mecusi komşuna açıldı. O gecenin sabahında ilk işi, Mecusi komşuyu bulup iki çocuk sahibi kadını istemek oldu. Yardım edeyim, zavallı açtır, susuzdur, barınacak yere ihtiyacı vardır. Mecusi komşu: Ben der, senin gördüğün beyaz köşkü görmeden sahip çıktım yoksula. Allah da bana o yoksulun duası hürmetine iman nasip etti, şükürler olsun Müslüman oldum. Git, senin yardımını kabul ederse götür! Kadının cevabı kısa olur: Sen bana kapını kapattın, Allah da sana vereceği köşkün kapısını kapattı. Yoksula kapısını açan cömert Mecusi’ye önce iman, sonra da cömertlere ait köşkü nasip etti. Ben cimrilerin yardımını kabul etmem. Sen kendine başka yoksul bul da cimri zenginler sınıfına girmekten kurtul” der…
Bazen Allah insanın karşısına cenneti çıkarırmış ama insan farkında olmaz ve bu treni kaçırırmış.  
İşte zengin ile cimri arasındaki fark. Umarım  dünya malına tamah edenler, miras nedeniyle kardeşine küsenler okudukları takdirde bir ders çıkarırlar.