İsminin geçmesi ile bazı insanımızı tedirgin eder fakat tarih boyunca onlarca yılan hikâyesi vardır. Bunların bir çoğunu dedelerimiz, anneannemiz, babaannemiz ve diğer aile büyüklerimiz anlatır, bizler de dinlerdik.

İsminin geçmesi ile bazı insanımızı tedirgin eder fakat tarih boyunca onlarca yılan hikâyesi vardır. Bunların bir çoğunu dedelerimiz, anneannemiz, babaannemiz ve diğer aile büyüklerimiz anlatır, bizler de dinlerdik.
Bu hikâyelerde sevgiyi, saygıyı, topluma faydalı olunacağının, devlete, millete ve bayrağa sahip çıkılacağının kaçınılmaz bir gerçek olduğunu anlatır, o küçücük beyinlerimizde bizlere gelecek adına, bilinç altımıza vatan sevgisi, insanlık sevgisi, devlet malının kutsallığı bizlere öğretilirdi.
Peki ya şimdi?
Bozulan, saygısı olmayan her şeyin mubah sayıldığı, her olumsuzluğun bir kılıfı olduğu dünya...
Kim bizleri bu hale getirdi, bilen varsa açıklasın.
Birileri rant elde ederken milyonlar onların oyuncağı oldu, siyaset denilen lanet uygulama insanıma yalanı, torpili, liyakatsizliği öğretti. Belki birileri bu durumdan mutlu oldu, mutlu yaşadı, mutlu öldü. Mezarı bile en kıymetli taştan yapıldı. Üzerine atılan toprak onu sarmalarken onun çığlığını, “beni burada bırakmayın”' feryadını kimse duymadı. Gelenlerin bir çoğu “beni de görsünler!” diye oradaydı! İmam ve birkaç kişinin dışında herkes dünyayı, rantı konuşmaya devam ediyor.
Sıcaksa gölge arıyor, soğuksa ve bir de yağışlıysa makam sahipleri şemsiyesinin altında klimalı arabalar, mezarlık dışında onları beklerken, gerçek sevenleri “bir gün beni de buraya getirecekler” düşüncesinde sessiz bir şekilde bir kenarda beklerler...
Görevi kendince bitenler arkalarına bakmadan mezarlıktan ayrılırken, dünyada yükünü kendisi götüren mezar sakini kendi telaşında...
Etrafı kul hakkını savunan, devlet malını temsil eden, günah yüklü insan bedenini bekleyen o kocaman ağızlı simsiyah yılanlarla hesap vermek zorunda kalınca, yalan söyleme imkanının olmadığını görünce ne olacağını düşünsün derdi büyük babam, “Yarabbi senden başka dostumuz yok, bizleri doğru bildiğin yoldan ayırma, nefsimizin kölesi etme Allah'ım Amin!'”
Üniversiteler her şehirde kuruldu hatta ilçelerimizde bu üniversitelere bağlı bölümler açıldı. Ülke kalkınması, il kalkınması buraya gelecek öğrenci sayısına endekslendi. Bu çocukları bir çoğumuz menfaat ve çıkarımız için sevdik. Gelen çocukların bir çoğu okuma mücadelesi verirken, birçoğu da laf olsun torba dolsun hesabına, burada okuyormuş mücadelesi veriyor gibi görünerek; babasını anasını kardeşini ve hatta aldığı burslarla devletini hiç etmenin peşinde olduğunu gördük, görüyoruz.
Eğitimdeki düştüğümüz durum ortada.
Haa şurası da bir gerçek ki. Türkiye’nin, ya da dünyanın en başarılı üniversitesinden mezun olsanız da, Türkiye’nin ihtiyacı olan elemanı da olsanız dayınız yoksa, adamınız yoksa boştasınız. Ama adamınız varsa en iyi makamlara şıp diye yerleşiveriyorsunuz. O zaman liyakatin olmadığı bir ülkede bu kadar okumanın, yazmanın, çaba harcamaya ne gerek var ki!
Yıllarca okuyup, yazan, devletime, ülkeme hizmet etmek istiyorum, projeler üretip ülkemin gelişip kalkınmasına çaba harcayacağım diyenlerin suçu ne?
Bugün ülkemizde 20 milyonu bulan gençler umudunu kaybetmişse, okuyup yazıp, çalışıp, çabalayıp hak ettiği yerlerde iş ve aş bulacağına inanmıyorsa bu durum ülkemiz ve gençliğimiz adına vahim bir durum olsa gerek.
Şimdi yazacaklarımı iyi okuyun.
Bu çocukların kamu yerleştirme sınavında kendi branşlarında girmiş oldukları imtihanda yüzde 20 başarı gösterdikleri kamuoyuna lanse edilirken, bu çocuklara bu diplomayı veren gerek üniversitelere, gerekse bunlara ders veren hocalara ne söylenir siz söyleyin. Ben sadece yazıklar olsun diyorum.
Bu devletin imkanlarını böyle hoyratça kullanıp, ardından liyakatsiz insan olmak, diploma sahibi olup diplomasını hakkını verememek...
Biz bu tip yaşanan onlarca gerçekleri uygulaması ile bu şehirde görmenin farklılığını yaşıyor ve görüyoruz. Bu ülkemizin ilimizin kaçınılmaz gerçeği...
ALLAH için söyleyin şu Kırşehir-Ankara, Kırşehir-Kayseri yoluna yapımından iyileştirilmesine kadar kaçıncı bakım ve iyileştirilme yapıldı, yapılıyor?
Şehrimizde altyapı çalışmaları ve sonrası yapılan işlerin yapılıp bozulması park adında yapılan yerlerin bakımları ve iyileştirme çalışmaları güzel görünen yerlerin bir arkasında bekleyen ölü balıklar, pislikler, sokaklarımızda gezen başı boş hayvanlar, genişleyen kaldırımlar, daralan yollar, park yapılamayan araçlar, ana arterler üzerinde yapılan düzensiz parklar...
Şehrin kuruluşuna eş şehirle özdeşleşmiş Kalemiz ve burada bakımsızlıktan kuruyan ağaçlar…
Ayağı topal kalan kurumlar, ardından yapılan açıklamalar: “her şey güzel olacak” başlıkları...
Birkaç gün önce bir yerde okumuştum. Bugün Dünyanın en kalabalık nüfusu olan Çin, 15 yıl öncesine kadar gençlerinin eğitimine önem vermediği için dışarıdan gelen teknoloji ile üretim yaptığı için beklenen kalkınmayı ve büyümeyi sağlayamıyordu. Ancak ülkeyi yönetenler gençlerinin bilgi ve becerilerine göre eğitimde yeni bir yapılanmaya giderek bugün son model teknolojiyi ürettiği için Dünyanın bir numaralı ülkesi konumuna geldi. Bugün emperyalist ABD’nin bu durumu görüp rahatsız olmasının en büyük nedeni bu. Çin’i baskı altına almak, ürettiği ürünlerin vergilerini arttırmanın altında yatan etken bu.
Dünyanın en kalabalık nüfusu olan Çin bunu başarmışsa, Türkiyemiz bunu neden başaramasın ki? Yeter ki gençlerimize iyi eğitim verelim, onların bilgi ve becerilerine göre eğitim. Ben inanıyorum ki bunu başarırsak, liyakati devletin tüm kademelerinde tam olarak uygularsak, bu güzel ülkemiz daha kısa sürede dünyanın ilk beş ülkesi arasına adını yazdırır. Bugün yaşadığımız sıkıntıların çoğunu yaşamayız diye düşünüyorum.
Tabi her işe siyaseti sokarsak bunu başaramayız
Seni sevmiyorum siyaset... İşte bu nedenle sevmiyorum seni…
Sen bu ülkenin her kıymetlisini aldın götürdün. Sen liyakat sahiplerini güz ayı yaprak dökümü misali yerlerde sürüdün. Sen yılanların içerisinde en kötü olanısın. Bu milletin dini ve milli duygularını yok ettin. Her şeyi kendin gibi liyakatsiz yaptın. Sana ne kadar doğru gözü ile baksak ta sen bu milletin en büyük düşmanısın. Aynı mezarda bizleri bekleyen büyük babamın anlattığı kul hakkı ve günah yılanı gibisin...