Yıkılmadan ayakta kalabiliyor ve yaşayabiliyorsak ne mutlu bize!...
Öyle veya böyle günler gelip, geçiyor. Daha dün 7 Haziran seçimleri için meydanlar dolup aşıyordu, bir lider günde 3-4 miting yapıyordu, bugün meydanlar bomboş… Tabi bu liderler Kırşehir’e de geldiler, halka hitap ettiler, oy isteyip gittiler.
Daha dün 7 Haziran seçimleri için meydanlar dolup aşıyordu, bir lider günde 3-4 miting yapıyordu, bugün meydanlar bomboş…
Tabi bu liderler Kırşehir’e de geldiler, halka hitap ettiler, oy isteyip gittiler.
Kırşehir seçmeni de bunları dinlediler, tercihini sandığa giderek yaptı ve iki milletvekilini seçerek Meclis’e gönderdi Salih Çetinkaya ve Yıldırım Türk 25. Dönem Kırşehir Milletvekili oldular.
Yani dedim ye günler o kadar hızlı geçiyor ki!..
Seçimlerin ardından bir ay bile geçip gitti. Meclis Başkanı seçildi. Şimdi hükümetin kurulması girişimleri var. Ama benim gibi herkesin kafasında bir sürü kuşku var. Neden Cumhurbaşkanı hükümet kurma içinr bu kadar süre bekledi diye?
Evet günler o kadar hızlı geçiyor ki!..
Ramazan ayı dün gibi başladı, bugün 3 hafta olmuş. Haftaya Cuma günü hep birlikte bayram sevincini yaşayacağız. 17 saati bulan oruçlu günler… Bu yıl havaların sergin gitmesiyle rahat geçti, oruç tutanlar için…
Kırşehir’de benim gördüğüm bu yıl oruç tutanların geçen yıllara göre daha az olduğudur. Oruçlu insanlar biraz da gergin oluyor nedense… En ufak bir şeyde tartışma kavgayla, hatta başka illerde cinayetlerle bitiyor istemesek te…
Ramazan ayında Kırşehir sokakları bomboş…
Esnaf iş yapamamaktan, vatandaş geçim sıkıntısı nedeniyle alışveriş yapamamaktan dertli…
Kırşehir’de kime sorsanız bin yandan ekonomik sıkıntıdan dert yanıyor, bir yandan hovardaca müsrif bir şekilde para harcamaktan da geri durmuyor ne yazık ki!
Bir evi, bir arabası olanlar bununla da yetinmiyor krediyle ikinci ev, ikinci araba derdine düşüyor. Bu kadar müsriflik nereye kadar gider bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey varsa ekonomik sıkıntı daha da artacağıdır.
Bugün Kırşehir’de binilebilecek bir otomobil 30-40 bin lira. Ortalama eski bir ev ise en 100-120 bin lira arası. Yani eski ev ve araba 150-200 bin lira arasında yeni ise 300-400 bir liralı buluyor.
Görüştüğüm pek çok hemşehrimiz eve otomobili sıfır olarak alabiliyorsa bu demek ki ya insanlar çok para kazanıyor, ya da ailesinin durumu çok iyi, ya da geleceklerini bankalara ipotek etmişler!
Zaten ev ve otomobil alanların çoğu karı-koca çalışıyor. Çift maaş alanlar bir maaşıyla geçiniyor, bir maaşıyla kredilerini ödeyerek mal-mülk sahibi oluyorlar.
Ne diyelim onlara Allah ödeme kolaylığı versin…
Bu örnek Kırşehir’de epey var ki çarşı-Pazar otomobilden geçilmiyor, neredeyse park yapacak yer kalmadı.
Ama gördüğüm şu ki Kırşehir’de asgari ücretle çalışıp, yarı aç, yarı tok gezenler çoğunlukta.
Geçinemediği için iki yakası bir araya gelmiyor.
Kırşehir’de görüyorum dilenemeyen, utanan insanlarımız hiç de az değil.
Hani bir şarkı vardı bir zamanlar “Adalet bu mu dünya” diye… Aynen onun gibi bir şey. Bir yandan lüks yaşayanlar, bir yandan çöplüklerden yiyecek toplayan insanları görünce adaletsiz bir dünyada yaşadığımızın farkına daha iyi varıyor insan…
Birileri lüks otomobillerde gününü gün ederken, birileri de evine yavan ekmek götürmek için kıvranırken görünce insan üzülmüyor da değil.
Ne diyelim bütün bunlar Türkiye gerçeği mi?
Bu adaletsiz gelir dağılımı, insanlar arasındaki uçurumun giderek açılmasına neden oluyor. Türkiye’de yüzde 20’lik bin kesimin bir eli yağda, bir eli balda iken, yüzde 80’lik kısım ise yarı açık, yarı tok ise bunun sorumluları ülkeyi idare eden siyasiler değil mi?
Bu adaletsiz gelir dağılımının ülkemizde insanlara cinnet geçirmesine neden olduğu da bilinen bir gerçektir.
Cinayetler, hem de hunharca…
Tecavüzler, hırsızlıklar, gasplar…
Say say bitmez bu olumsuzluklar…
Yıkılmadan ayakta kalabiliyor ve yaşayabiliyorsak ne mutlu bize!...
Biraz da gülelim!
Şehadet
Bizim Türklerden biri Almanya'da işsiz kalmış, aramış taramış uygun bir iş yok! Bir hemşehrisi haber vermiş:
Sirkten adam arıyorlardı, git bir bak!
Bizimki sirke müracaat etmiş. Sirk müdürü sormuş:
Ne iş yaparsın?
Ne iş olsa yaparım...
Bizde bir iş var amaaa... Bilmem yapar mısın?
Ne iş olsa yaparım dedim ya!
Maymun olacaksın! Bizimki şaşırmış:
Nasıl olacak bu iş?
Biz seni maymun kılığına sokacağız, sen seyircilerin arasında dolaşıp onları eğlendireceksin.
Bizimki düşünmüş, taşınmış, aç dolaşmaktansa kabul etmiş.
İşe başlamış, maymun kılığında piste çıkıyor, seyircilerin arasına giriyor, kadınları, çocukları korkutuyor... Kısacası hem eğlenip hem de para kazanıyormuş.
Bir gün yine maymun kılığında sirkte dolaşırken karşısına bir aslan çıkmış.
Eyvaaah, demiş içinden. Kafesten kaçtı bu galiba... Şimdi ben ne yapacağım?
Aslan bir adım atmış, bizimki maymun kılığında adım gerilemiş. Aslan geliyor, bizimki geri geri gidiyor. Sonunu köşeye sıkışmış kalmış, kaçacak yer yok. Aslan düpedüz kendisini yiyecek, hem de maymun kılığında... Kurtuluş yok...
Bari imansız gitmeyeyim diye yüksek sesle kelime-i tevhid getirmiş:
La ilahe illallah... Aslan karşılık vermiş:
Muhammeden rasûlullah...
Sevdiğim bir söz
“Neyden korktuğumu biliyorum, ama neyin arayışı içerisinde olduğumu bilmiyorum.”
Montaigne