1958'den 2015'e altmış yıla yakın süren gazetecilik hayatımda ilk sahipleri Şevket Güner ve Salih Güner kardeşlerin benim yanımda mesleğe ilk adımlarını attıklarını göz önüne alırsak mayasında benim de katkım bulunan, başka bir deyişle benim de gazetem sayılan “Kırşehir Çiğdem”in yenilenmiş ve büyüyüp serpilmiş sayfalarında okurlarımızla tekrar buluşurken mesleğe başladığım günün heyecanını yaşıyorum, hattâ daha çok heyecanlanıyorum desem yalan olmaz. “Kırşehir Çiğdem”in gerek yerel gazetecilikte, gerek internet gazeteciliğinde açtığı çığırda bizim de bir katkımız olsun diyerek kâh bana göre hepsi belgesel nitelikteki anılarımı anlatacak, kâh arşivimin raflarında tozlanmış hepsi birbirinden değerli yazıları, anıları, şiirleri, hikâyeleri indirip gün ışığına çıkaracak, kâh “Olaylar ve Gerçekler” başlığı altında Kırşehir'in sorunlarına eğilecek, güncel olayları yorumlayacağız.

1958'den 2015'e altmış yıla yakın süren gazetecilik hayatımda ilk sahipleri Şevket Güner ve Salih Güner kardeşlerin benim yanımda mesleğe ilk adımlarını attıklarını göz önüne alırsak mayasında benim de katkım bulunan, başka bir deyişle benim de gazetem sayılan “Kırşehir Çiğdem”in yenilenmiş ve büyüyüp serpilmiş sayfalarında okurlarımızla tekrar buluşurken mesleğe başladığım günün heyecanını yaşıyorum, hattâ daha çok heyecanlanıyorum desem yalan olmaz.

“Kırşehir Çiğdem”in gerek yerel gazetecilikte, gerek internet gazeteciliğinde açtığı çığırda bizim de bir katkımız olsun diyerek kâh bana göre hepsi belgesel nitelikteki anılarımı anlatacak, kâh arşivimin raflarında tozlanmış hepsi birbirinden değerli yazıları, anıları, şiirleri, hikâyeleri indirip gün ışığına çıkaracak, kâh “Olaylar ve Gerçekler” başlığı altında Kırşehir'in sorunlarına eğilecek, güncel olayları yorumlayacağız. İlk yazımda sizleri mesleğe başladığım yılların biraz gerisine götürerek 60 yıl önceki Kırşehir basınına şöyle bir göz atmak yerinde olacaktır kanısındayım.
Hemşehrilerimizi ve Kırşehir Çiğdem okurlarını İzmir'den sevgi ve saygı ile selâmlıyorum.

GENÇLİK YILLARIMDAN KIRINTILAR...

1957 yılında Kırşehir Lisesi'nin ilk mezunlarından biri olarak hayata atıldığımda ilk işim Ankara'ya gidip Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne kaydolmak oldu. Sonradan bu fakülteden kaydımı sildirdim ve Hukuk Fakültesi'ne geçtim. Hukuk Fakültesi'ne devam zorunlu olmadığından sınavları dışarıdan vermek üzere Kırşehir'e döndüm. Ayaklarım beni Polis Evi'nin bulunduğu yerdeki eski adıyla Hususî Muhasebe Müdürlüğü, bugünkü adıyla Özel İdare Müdürlüğü'nün iki katlı binasının alt katında faaliyet gösteren Vilâyet Matbaası'na sürükledi. Küçük yaşlarda başlayan hevesim beni gazeteciliğe itmişti. 1959 yılında askerliğimi yapmak üzere başvurdum. Ankara Zırhlı Birlikler Okulu ve Davutpaşa Kışlası'ndaki 3'üncü Zırhlı Tugay'da üçer aylık eğitimden sonra kıt'a hizmeti için kur'a sonucu asteğmen olarak İstanbul Kartal Maltepe'deki 2'nci Zırhlı Tugay'a atandım. Altı ay sonra teğmenliğe terfi ettim. Askerliğimi tamamlamaya birkaç gün kala yapılan 27 Mayıs ihtilâli üzerine tankçı teğmen rütbesiyle Kadıköy mıntıkasında görev yaptım. Bu arada Kadıköy Kaymakamlığı'nda bulundum. Terhis tezkeremi 20 gün gecikmeyle aldıktan sonra yeniden Kırşehir'e döndüm. Tabiî ilk işim kıt'a hizmetini yaparken de ilişkimi kesmediğim ve yazılarımla desteklediğim “Kırşehir Vilâyet Gazetesi”ne yeniden kapağı atmak oldu. Matbaa kurup kendi gazetemi çıkarıncaya kadar bu gazetenin istihbarat şefliğinde bulundum. “Ak Devrim” olarak nitelendirilen 27 Mayıs'ın getirdiği özgürlük ortamında şimdi yerinde Öğretmen Evi yükselen eski Halkevi karşısındaki Ertuğrul Ersan'ın Azim Matbaası'nda 30 Temmuz 1960'ta “Kırşehir Postası” adıyla ilk gazetemi çıkardım. Haftalık olan “Kırşehir Postası”nı yedi ay sonra aşağıda hikâyesini anlatacağım “Vilâyet Matbaası”na taşıyarak boyutunu biraz daha büyüttüm ve 19 sayısını bu matbaada bastırdım. 17 Şubat 1962'de de gazeteyi kendi kurduğum matbaada basmaya başladım. 55 yıl önceki “Kırşehir Postası”nda yer alan yazıları ve haberleri de o günlerdeki Kırşehir'i yansıtması açısından yeri geldikçe nakletmeye çalışacağım. Bu arada yeri gelmişken belirteyim ki anlattıklarım Kırşehir basın tarihini yazacaklar için yararlı olacaktır.

Milliyetçiler Derneği'nde Lütfi İkiz'le tanışıyoruz

Yenice Mahalle'deki Gazi İlkokulu'nda Mucurlu Arife Ünlü öğretmenimizin attığı sağlam temeller üzerinde Kale'deki ortaokul ve lisede okurken her biri şimdiki üniversitelere hocalık yapacak değerde olan öğretmenlerimizden aldığımız feyzle daha körpe yaşlarda fikir ve düşünce âlemine dalmıştık. Bir yandan ANAP iktidarı döneminde yıkılıp yerine Öğretmen Evi yapılan Halkevi'nin, bir yandan Kapıcı Camii'nin karşısı köşesinde yer alan üç katlı, “Hâkim Nami Bey” oturduğu için bu adla anılan ahşap konağın en üstündeki Milliyetçiler Derneği'nin müdavimleri arasına girmiştik. Kim derdi ki Üçüncü Cumhurbaşkanı Celâl Bayar çok yıllar sonra MHP lideri Alparslan Türkeş'e en büyük hatalarından birinin bizim genç yaşlarda kapısını aşındırdığımız Milliyetçiler Derneği'ni kapatmak, diğerinin ise yetişip büyüdüğümüz Kırşehir'i ilçe haline getirmek olduğunu itiraf edecek ve bu tarihî itirafı da Alparslan Türkeş partisinin Kırşehir mitinginde yaptığı konuşma ile Kırşehirlilere açıklayacaktı. Milliyetçiler Derneği'nde sıkça rastladığımız Lütfi İkiz, ziraatçı Hakkı Demirsoy gibi ağabeylerimizi de bu vesileyle rahmetle anmadan geçemeyeceğim.

Yenice Mahalle'de bir gezinti

Çarşıya yakın evimizin önünden geçerken uzun boyu, şıklığı ve zarafetiyle “Kâtibim” türküsündeki kâtip tiplemesini andıran Cevat Hakkı Bey ne de olsa oturduğumuz Yenice Mahalle'nin büyüklerindendi. Cevat Hakkı Bey şimdi Neşet Ertaş Ozanlar Müzesi'ne çevrilmiş olan Vali Konağı'nı geçince az ileride yolun sağında iki katlı, kerpiçten yapılmış mütevazı bir evde otururdu. Bitişiğinde de unutulmaz öğretmenlerimizden Servet Hanım'la evli olan kardeşi Fuat Tarım'ın tek katlı evi vardı. Ufak tefek bir zat olan Fuat Bey hükûmette memurdu. Vali Konağı'na yaklaşırken sağ tarafta Şemsi Yastıman'ın babası, benim babamın da amcası olan Şekerci Ahmet Ağa'nın tek katlı kerpiç evi görünürdü. Vali Konağı'nı ve Rıza Kocaman'ın evini geçip biraz yürüyünce babamla bayram namazlarını kıldığımız Hamidiye Camii'nin (ki bu camii tercih etmemizin nedeni TBMM birinci dönem milletvekili Müfit Hoca'nın cemaati coşturup ağlatan vaazlarını dinlemekti) karşısında Müfit Hoca'nın çarşıya gidip gelmek için kullandığı ve Kozbay'ların babasının sürdüğü saray tipi yaylı arabasına ait bir bölüm de bulunan iki katlı konağı, az sonra benim doğduğum iki katlı ev, Selgâh Sokağı'nı geçtikten sonra solda Kore şehidimiz Yüzbaşı Esat Öztüzün'lerin evi, sağda Hususî Muhasebe (Özel İdare) Müdürü iken intihar eden Hacı Bey'in konağı bütün ihtişamiyle göze çarpardı. Çok geniş bahçesi bulunan bu konağı sonradan Memiş Efendi (Altıok) satın almıştı. Memiş Efendi ölünce bu konakta amcam Ali Yastıman'ın Çerkez kökenli ilk karısından kızı Nezihe'nin kocası olan oğlu Kırşehir'in ileri gelen tüccarından Kemal Altıok İki Kardeşler'in büyüğü İbrahim Ülgen'le birlikte İstanbul'a taşınıncaya kadar oturdu. Yine el değiştiren konak son zamanlarda Kültür Bakanlığınca tarihî eserler arasına alınarak kamulaştırıldı ve restore edildikten sonra Ahi Evran Üniversitesi Ahilik Kültürünü Araştırma Merkezi haline getirildi.

Halkevi günleri

İkinci uğrak yerimiz ise Halkevi'ydi. Bahçesinde bir havuz ve bu havuzun yanında İsmet Paşa'nın Kurtuluş Savaşı kıyafetinden esinlenerek yontulmuş, belinde kılıcı, sırtında kaputu, başında kalpağı ile belleğimizden silinmeyen, 1950 yılında CHP iktidardan düşüp mallarına el konulması ve Halkevleri'nin kapatılmasıyla birlikte kaldırılan, nereye atıldığı da bilinmeyen heykelinin bir kaide üzerinde yer aldığı iki katlı Halkevi'nin üst katındaki büyücek salon Halkevi Kitapsarayı olarak düzenlenmişti. Kütüphanenin duvarında Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün ünlü ressamlarımızdan İbrahim Çallı tarafından cumhurbaşkanlığı koltuğunda otururken yapılmış yağlı boya büyük resmi asılı salonunda ilk gazete okuma hevesini tatmıştık. Özellikle tek parti iktidarı CHP'nin yayın organı “Ulus” gazetesi ile “Ülkü” dergisi kütüphanenin ortasındaki büyük okuma masasından eksik olmazdı. “Ulus”un sayfalarında ilk kez tanıştığımız kare bulmacayı çözmek zevkli bir alışkanlık olmuştu. Kütüphane memuru Recep Boylu ağabeyimiz bizlere yakın ilgi ve güleryüzle yaklaşır, istediğimiz kitabı hemen bulup verirdi. Rahmetle andığım Recep ağabey Halkevi kapatıldıktan sonra Devlet Hastanesi'nde başka bir göreve atanmıştı. Ne yazık ki Demokrat Parti iktidarının hışmına uğrayan Halkevi'nin bütün malları gibi zengin “kitapsarayı” da darmadağın edilmiş, çok kıymetli eserler kapanın elinde kalmıştır. Arta kalan kitapları da 27 Mayıs ihtilâlinden sonra bugünkü İl Halk Kütüphanesi'nin temelini oluşturmuştur. Halkevi üyelerinin tiyatro oyunlarını sergilediği toplantı salonu ise Ali Gökbulut ve Neşet Uz tarafından kiralanıp Kırşehir'in ilk sineması gösterime girmişti.

Vilâyet Matbaası

Halkevi'nin yanında bulunan Hususî Muhasebe (Özel İdare) Müdürlüğü'ne ait Vilâyet Matbaası'nın - bir ara öztürkçe akımına uyarak İl Basımevi adını kullanmıştı - bir ara arka kapısından atılan çöplere karışmış kurşun harfleri toplayıp satırlar haline getirerek ismimi yazmaya çalışmakla başlayan gazete çıkarma hevesim liseyi bitirince matbaaya girip başyazar Cevat Hakkı Tarım'ı görmekle daha da artmış, ilk “Kırşehir Tarihi”nin de yazarı olan üstadı daha yakından tanıma onuruna kavuşmuştum. Bugün Polis Evi olarak kullanılan binanın alt holünde soldaki ikinci kapıdan girip az yürüyünce büyücek bir salonda bulurduk kendimizi. Burası mürettiphane, yani yazıların dizilip sayfalar halinde tertiplendiği yerdi. Salonun sol tarafında yola bakan oda idarehaneydi ve burada Cevat Hakkı Bey, o olmadığı zaman başmürettip Kındam'lı İsmail Efendi (Erkan) görev yapardı. Mürettiplerin arasında Abdullah Sungur unutamadığım isimlerden biriydi. Salona açılan sağdaki büyükçe odada ise kâğıdı elle sallanan Alman malı emektar bir tipo baskı makinası ile küçük bir el pedalı vardı. İsmail Efendi gibi Kındam'lı olan Fehmi Efendi de bugün yediğimiz ekmeğe göre üç ekmek büyüklüğünde olan bir somun ekmeği yedi mi gazetenin tirajına göre bir saate varan süreyle volantın kolunu çevirerek baskı makinasını çalıştırıp gazeteyi basardı.

Vilâyet Gazetesi 

İşte, böyle bir ortamda cazibesine kapıldığım Vilâyet Matbaası'nda Kırşehir'in yeniden il haline gelmesinin ertesi yılında Özel İdare Müdürlüğü'nün sahibi olduğu “Kırşehir” adlı gazete Cevat Hakkı Tarım'ın yönetiminde haftalık olarak yayın hayatına atılmıştı. İlk sayısı 5 Nisan 1958 Cumartesi günü çıkan, aslında 3 Şubat 1925 tarihinde eski harflerle yayın hayatına atılan Cumhuriyet dönemindeki ilk gazetemiz “Kırşehir”in devamı dört sayfalık yeni “Kırşehir Vilâyet Gazetesi”nin yazı işleri müdürlüğünü Cevat Hakkı Bey'in kızı Vildan Hanım üstlenmişti. Gazete yeniden il olmanın sevinci ve onuruyla sonradan 10 Mayıs günlü 5'inci sayısından itibaren logosunun altına büyükçe dişi harflerle hazırlanmış “Vilâyet Gazetesi” klişesini yerleştirmişti. Cevat Hakkı Bey gazetenin başlığında ilkesini “Mesleğimiz siyaset değil, memleket irfanına hizmettir” şeklinde özetliyordu. 27 sayı sonra gazetenin çıkış günleri Çarşamba olarak değiştirilmişti. “Kırşehir Vilâyet Gazetesi” 27 Mayıs ihtilâlinden sonra basıldığı Vilâyet Matbaası'nın Vali Hakkı Nevzat Baykal'ın isteği doğrultusunda satılması üzerine yayınına son verdi. “Kırşehir Vilâyet Gazetesi”nin arşivimdeki son sayısı 22 Şubat 1961 tarihini taşıyor.

Vilâyet Matbaası niye satıldı?

Ertuğrul Ersan Kırşehir'in tek matbaası ve gazetesi olmak ve bütün resmî ilânları kendisinin çıkardığı “Yeşilyurt” gazetesinde yayınlamak istediğinden o tarihlerde resmî ilân da yayınlayan “Kırşehir Vilâyet Gazetesi”, dolayısiyle Vilâyet Matbaası hakkında zarar ettiği iddiasıyla sürekli yazılar yazıyordu. Benim çıkardığım “Kırşehir Postası” gazetesi aynı matbaada basılırken 11 Şubat 1961 günlü sayıda yazdığım “Kırşehir Valisi'ne Açık Mektup” başlıklı eleştirel yazı da Ersan'ın iddialarına eklenince Vali Baykal 1961 yılı başlarında Vilâyet Matbaası'nı ihaleyle satarak kapısına kilit vurmakta gecikmedi. 27 Mayıs askerî yönetiminin atadığı Vali Baykal'ın kamuoyunda olduğu kadar kendisi üzerinde de şok etkisi yapan ve Millî Birlik Komitesi'nin şimşeklerini üzerine çeken, hattâ valilikten alınmasını bile gündeme getiren açık mektup nedeniyle çok kızdığını, “Hangi kırılası ellerinizle o yazıyı dizip bastınız?” diyerek matbaa personelini payladığını öğrenmiştik.
Millî Piyango'dan kazandığı büyük ikramiye ile Vilâyet Matbaası'nı satın alan liseden edebiyat öğretmenim Mazhar Saçak Lise Caddesi'ne taşıdığı “Şehir Matbaası”nda “Kırşehir” adıyla bir gazete çıkardı, fakat o da bir süre sonra emektar matbaa makinasını Kayserililere satınca “Kırşehir” gazetesi de kapanmış oldu. Kırşehir'in ilk matbaası olan, 35 yılı aşkın bir süre Kırşehir irfanına hizmet eden, Cevat Hakkı Tarım'ın ilk “Kırşehir Tarihi”ni basan, Kırşehir Halkevi'nin yayınladığı “Kılıçözü” dergisi ve diğer yayınları ile çeşitli kitapların basımını yapan, Demokrat Parti iktidarının son aylarında Osman Bölükbaşı'nın sert muhalefetini kırmak için Adnan Menderes'in direktifiyle Prof. Cezmi Türk'ün çıkardığı “Demokrat” adlı haftalık siyasî gazeteye de - ki bu gazetenin nüshaları arşivimdedir - ev sahipliği yapan emektar Vilâyet Matbaası ömrünü böylece tamamladı. Kurucusu olduğu ve çocuğu gibi değer verdiği Vilâyet Matbaası'nın satılmasına çok üzülen Cevat Hakkı Bey ise çok yaşamadı.

Kırşehir Sesi, Milliyet ve Dünya

“Kırşehir Vilâyet Gazetesi”nden önce Vilâyet Matbaası'nda Avukat Vahit Esensoy'un yönettiği ve sonradan 18 Mayıs 1957'de Avukat Doğan Koca'nın babası emekli bankacı Şahap Koca'ya devrettiği “Kırşehir Sesi” adlı, önceleri Cumartesi, sonradan Çarşamba günleri çıkarılan tek yapraktan ibaret bir gazete daha basılıyordu. Ocak 1959'da askerliğe gidişimden üç ay öncesine kadar da bu gazetenin de mes'ul müdürlüğünü yürütürken Milliyet gazetesi ile o zaman Falih Rıfkı Atay'ın çıkardığı Dünya gazetesinin Kırşehir muhabirliklerini yaparak ulusal basında da Kırşehir'in adını duyurmaya başladım.
1958 yılında çiçeği burnunda bir gazeteciyken Cacabey Camii'nde tanıştığım, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı, sonradan 27 Mayıs 1960 ihtilâlcilerinin başına geçecek olan Devlet Başkanı ve Dördüncü Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'le ilgili bir anımı, 1959 yılı başında silâh altına alındığım günden terhis edildiğim 15 Haziran 1960'a kadar olan askerlik hayatımdan kesitleri ve bu arada üç ayı tarihî Davutpaşa Kışlası'nda konuşlanmış Üçüncü Zırhlı Tugay'da eğitim dönemi, 12 ayı da Kartal Maltepe'de İkinci Zırhlı Tugay'da kıt'a hizmeti olmak üzere İstanbul'da geçen 15 ayı, ayrıca kıt'a hizmeti yaparken hafta sonlarında Abdi İpekçi'nin yönetimindeki Milliyet gazetesinde geçirdiğim günleri ayrı bir yazımda anlatacağım.