Bugün Kırşehir Kervansaray Dağına çıkıp, aşağıya haykırmak, deli rüzgâr gibi esmek istiyorum.
Çatacak yer, zaman ve kişiler arıyorum.
Hem nalına, hem mıhına vurmak istiyorum. “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az” sözünde olduğu gibi bakalım kim ne anlayacak.
Sekiz gün önce yeni yıla girdik. Öyle bir girdik ki, her yıl olduğu gibi günlerce yapılan hazırlıklar, telaşlar, gürültüler, sizde olalım, bizde olalım, otellerde olalım, yurt dışına çıkalım aman Allah’ım israflar, alış veriş çılgınlıkları, havai fişekler, kendinden geçenler. Sanki yeni yılla birlikte yeni bir sayfa açılacak, her şey güllük, gülistanlık olacak, bir yaş gençleşeceğiz, dertlerimiz bitecek, evlere huzur gelecek, tencereler sorunsuz pişecek, işsizlik sona erecek, maddi sıkıntı bitecek, bolluk içerisinde yaşanacak, terör olayları bitecek, şehit gelmeyecek, gazi olmayacak, herkes mutluluktan uçacak. Neler, neler.
Ne değişti 2020 yılında, ne farkı var 2019 yılından veya önceki yıllardan? Şimdiye kadar eski yılları çok geride bıraktık, yeni yıllara çok girdik, kimlerin dertleri bitti, sıkıntıları sona erdi? Kimlerin problemleri çözülerek rahatladı?
Hiçbir insanın derdine deva olmadı gelen yıllar, hey şey “aynı tas aynı hamam”
Öyleyse bu kadar gürültü, patırdı, israf alış veriş çılgınlığı nedendir? Bir türlü anlayamıyorum. Anlayan varsa bana anlatsın. Sakın yazımın tamamını okumadan benim yeni yıl kutlamalarına karşı olduğum düşüncesine varmayın yukarıda belirttiğim gibi nalına, mıhına vurmak istiyor ve yıllar gelip geçiyor bizlerin yeni insanlara yeni düşüncelere ihtiyacımız olduğunu belirtmek istiyorum.
Kırşehir caddelerinde yürüyen insanların çoğunluğunun vücudu caddede kafası başka yerde olup, kendi kendine konuşuyorlar, el hareketleri yapıyorlar. Büyük çoğunluğu hayatını zor şartlarda devam ettiriyor. Maddi borçtan kafayı kaldıramayanlardan tutun; kocasından, karısından, oğlundan, kızından, gelininden damadından, kaynanadan, kayınbabadan dertli olanları görürsünüz ve bu insanlar ağız tadıyla yaşamıyor.
Sadece maddi sıkıntısı olanlar değil parası olanların büyük kısmı huzurlu yaşayamıyor yıllardır biriktirdiği paraları ya oğlu, ya kızı ya damadı kısa zamanda yeyip bitiriyor.
Ülkemizde hayat pahalılığı almış başını gidiyor, insanlar işsiz, insanlar yoksul. insanlar fakir, mutfakta tencereler kaynamıyor, baba okula giden çocuğuna simit parası veremiyor, topluca intihar edenler, kadına şiddetler, cinayetler kanayan ve geçmeyen yaramız haline geldiler.
Türkiye tezatlıklar ülkesi, zenginin saltanat sürdüğü, fakirin öldüğü ülke Türkiye. Yıllardır haksızlıkların olduğu, adaletin olmadığı ülke Türkiye.
Bazılarında öylesine para var ki harca, harca bitmiyor, parası olmayan ise intihar ediyor. Bu durum geride bıraktığımız eski yılda aynıydı, görüyorum ki 2020 yılının ilk sekiz gününde her hangi bir değişiklik yok. İlerleyen günlerde bizleri çok kötü günler beklemektedir.
Keşke sadece takvim yaprağında tarihi , yılı yenilemek yerine insanları yenileseydik ve Türkiye’nin diğer şehirleriyle birlikte Kırşehir’ de birileri ağlarken, birileri gülmeseydi.
Keşke beş kere hacca, yedi kere umreye gittim diyerek övünenler bir defa hacca, bir defa umreye gitselerdi kalan para ile fakir öğrencilere yardımcı olsalardı, yedirip, giydirselerdi yemek kartında parası yetersiz olduğu için İstanbul Üniversitesinde üçüncü sınıf öğrencisi Sibel intihar etmezdi.
Birileri sosyetelik ve hayvan severlik adı altında çarşı - pazar kucağında taşıdığı, evinin baş köşesinde beslediği, yatağında birlikte uyuduğu köpeğine on binlerce Türk Lirası harcamak yerine içerisinde bulunduğumuz soğuk kış mevsiminde yırtık ayakkabıyla, kabansız, şapkasız okula giden öğrencilere harcayarak yardımcı olsalardı bu öğrenciler okula perişan halde gitmezlerdi.
Ülkemiz insanı o kadar tuhaf oldu ki anlaşılır gibi değil. Basın olarak “Kırşehir Çiğdem” gazetesindeki köşemizde bunları gündeme getirince, “size ne bizim hayatımızdan?” diyenler oluyor. Ne vicdan kaldı, ne merhamet.
Hanımlar beyler oturdukları trilyonluk villaların kapısına güvenlik personeli koyuyor, güvenlik personeline asgari ücret veriyor, güvenlik personeli hastalanıp işe gelemezse işten çıkartıyor ama aynı hanımlar, beyler köpeğine on binlerce Türk Lirası harcayarak Avrupa’dan özel mamalar getiriyor, köpek hasta olursa binlerce lira harcayarak veteriner hekime götürüp tedavisi yaptırılıyor. Kısaca insanın hayvan kadar değeri olmadığı bir dönemi tersine çevirmek için yeni insanlara yeni anlayışlara ihtiyacımız var.
Olur ya köpeklerini baş köşede besleyen sosyetelerinin yolu her hangi bir köye düşerse köy bok kokuyor diyerek burunlarını kapatırlar ve köyden bir an önce kaçmanın yollarını ararlar ama kendi köpeklerinin boklarını çantalarında taşırlar. Bu tezatlığı düzeltmek için yeni insanlara ve düşüncelere ihtiyacımız var.
On binlerce Türk Lirası harcayarak tatil beldelerinde, eğlence merkezlerinde, barlarda, pavyonlarda eğlenip, dansözlerin göğsüne yüzlerce dolar bahşiş takanlar cebinde pazara gidecek parası olmadığı halde parasızlığını eşine belli etmeyip, pazara gidiyorum diyerek evinden çıkıp intihar eden babaya yardımcı olsalardı bu baba intihar etmezdi.
Milyonlarca insanı doyuracak yemek ve ekmekleri çöpe atmak yerine ihtiyaç sahiplerine verseydik pazar bitiminde atık sebze ve meyve toplayan insanlarla çöpten yiyecek arayanlar olmazdı.
Bir de bunların yanında “yeni yıl kutlamaları Hristiyan geleneğidir” diyerek bildiri dağıtanlar vardı. Çok merak ediyorum bu muhteremler hiç zina yapmak, günahtır, erkek çocuklarına tecavüz, günahtır, kul hakkı, yetim hakkı, devlet malı yemek günahtır, hırsızlık yapmak, çalmak, çırpmak günahtır, haramdır, dinimizde yeri yoktur diyerek bildiri dağıttılar mı? Acaba bu muhteremler fakire, ihtiyaç sahiplerine yardım edilmesi için bildiri dağıttılar mı, veya kaç ihtiyaç sahibi doyurdular çok merak ediyorum.
Dinimizde günah olan şeyleri sadece yeni yıl akşamı değil ne zaman yaparsan yap günahtır, bunun yeni yılı, yılbaşı akşamı yoktur. Onun için bu muhteremler kul hakkı, yetim hakkı devlet malı yememe, hırsızlık yapmama konusunda bildiler dağıtsalar faydalı iş yapmış olacaklar. Bu nedenle yeni insanlara ve anlayışa ihtiyacımız var.
Çok şeylere ihtiyacımız var, yazmakla bitmez esas olan bizim öz kimliğimize, Türk kimliğimize dönmemiz için okumaya, öğrenmeye, bilgiye yeni insanlara, anlayışlara, ihtiyacımız var.
Övünmek gibi olmasın ben Galatasaraylıyım ama ne zaman biz yirmi bin kişiyle futbolcu Falcao’yu veya başka bir yabancı futbolcuyu karşılamak yerine Nobel ödülü almış Türk Bilim İnsanı Prof. Dr. Aziz Sancar’ ı karşılarsak o zaman yeni yıla girmiş oluruz.
Yaptığım yemeğin kokusu komşuma gitmiştir bir tabak komşuma götüreyim dersek yeni yıla girmiş oluruz.
Evde yoğurt kalmamış, komşumdan bir tabak alayım veya yoğurt isteyen komşusuna, hay, hay komşum diyerek verdiğimiz an yeni yıla girmiş oluruz, arkadaşımızın, komşumuzun, akrabamızın derdine deva olmaya çalıştığımız, fakirleri, öksüzleri koruyup kolladığımız an yeni yıla girmiş oluruz.
Tabi tüm bunlar içinde "Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere geldim" diyen Peygamber Efendimizin tamamlamak istediği güzel ahlaka sahip olmak için yeni insanlara, yeni anlayışlara ihtiyacımız var.