Hedeflerini gerçekleştirmek isteyen kişiler/kurumlar; zamanı parçalara ayıran planlar yaparak sistemli olarak çalışırlar.
Farkında olarak ya da olmayarak bizlerde plan yaparız. Plan yapmadığımızda günlük işlerimiz bir birine karışır. Zamanı yetmediği için işlerini yetiştiremediklerinden yakınan, insanların varlığına tanıklık ettiğimiz de olmuştur.
“Zaman sen bana uymazsan, bana uyanların ardından bakarsın” diye, burnu havalarda ki kibriyle, ‘gerimde kaldın’ etiketini de yapıştırarak acımasızca ‘eski kafalılar kategorisine’, bir çırpıda iter insanı.
Zamana çeşitli sıfatlar atfedildiği gibi, zamanın bir ruhunun olduğu da söylenir.
Zamanın en kısa birimini planlayarak bulunduğu anı yakalayanlar, zamanın ruhunu da yakalayabilir. Zamanın ruhu ile bizim ruhumuz uyum sağladığında, onunla dost olup, etkileme hatta yönlendirme şansımızda olabilir.
Bunu başarmak isteyen kişilerin, tıpkı ciddi kurum ve kuruluşlar gibi bir planı ve programı da olmalıdır.
Zamanın ruhu dendiğinde ne anlıyoruz?
Bir politikacının, bir sanatçının, bir işverenin, bir üreticinin, bir modacının, bir öğrencinin, bir memurun, bir emekçinin, bir askerin, bir bilim insanının zamana yüklediği anlam aynı olamaz. Yine zamanın kaşiflerinin de, fizik ötesi düşünürlerinin de, zamana yüklediği anlam elbette aynı olmaz. Ancak zamanın ruhunu anlayanların, zamana hükmettikleri, onu yönetip yönlendirdikleri bir gerçektir.
Zaman; kimseye, ‘ben ortaçağı ya da tarih öncesi herhangi bir çağı daha çok beğendim, beni orda bırakın’ şımarıklığında bir tercih bırakmıyor. ‘Böyle bir tercihim var’ diye diretenler dahi, çağın ruhunu yakalayanların teknolojilerini kullanarak, kendilerini ifade edebileceklerini de unutmayalım.
Fazla zamanınızı almadan,
Hızla geçen zamana ‘yetişeceğim’ diye, kendimizi insanın psikolojik, sosyal, ekonomik, kültürel ilişkilerini hızla yaşayıp giderken; bir soluklanıp; ‘ben kimim, neyim, yaptıklarımın sorumluluğunu; doğrusuyla- eğrisiyle alabilecek olgunluğa eriştim mi?’’ diye, ara ara kendimizi objektif bir şekilde sorgulaya biliyor muyuz?
Yoksa, zamansızlık bahanesiyle yaptıklarımızın muhasebesini tutmaktan kaçıyor muyuz? Kendimize bu konuda zaman ayırmak, belki de hayatımızın anlamını belirleyeceğinden daha çok hayati öneme sahiptir. Böylelikle güçlü ve zayıf yönlerimizi fark edip eksikliklerimizi tamamlayabilir, ya da sırtımıza yük olan her ne ve kim varsa, bu farkındalıkla fazlalıklarımızı atabiliriz.
2018 yılı biterken, koca bir yılı sağ-salim geride bırakmayı başardığımızı düşünerek kendimizle övünecek mi, yoksa ‘bir yıl daha boş yere gitti’ diye dertlenecek miyiz? Günahıyla-sevabıyla tamamladığımız bir yıl daha biterken; yeni yılda yaşadığımız çağa ve çağın ötesine, insanlığa her açıdan yön veren, üretken fikir çeşitliliğinin oluştuğu, planların, programların yapıldığı insanlığa dünyalar sunan bir ülkede yaşamak dileği ile, yeni yılınız kutlu olsun.