Geçtiğimiz hafta mensubu olmaktan gurur duyduğum “Kırşehir Çiğdem“ Gazetesinin kuruluşunun kırk beşinci yılını kutladık. İnanın “Kırşehir Çiğdem” Gazetesi tebrik ziyaretleriyle doldu taştı. Sadece “Kırşehir Çiğdem“ Gazetesine değil, bizlere de tebrik telefonları geldi, susmadı telefonlarımız hem de Kırşehir dışından Ankara’dan çok üst kademeden arayanlar oldu. Bizler de kendilerine teşekkür ettik ve “iyi ki varsınız” dedik. Tabi ki sadece gazetemize değil, bizlere gelen tebrik yağmurları bizleri onurlandırdı, gururlandır ve yazı yazmak için daha çok hırslandırdı.
Tanrım “Kırşehir Çiğdem” Gazetesindeki aile düzenimizi bozmadan daha nice yıllara erişiriz inşallah diyoruz.
Günümüzde yazar olmak, köşe yazısı yazmak zor iştir. Hele bu işi “Kırşehir Çiğdem” Gazetesinde yapmak daha da zor biriştir. Büyük bir cesaret ve beceri ister.
Gazeteci veya yazar olmak için ne yapmalıyız? Yazar nasıl yazar, neden yazar, yazmak zorunda mıdır? Bu sorularla sürekli karşılaştığım gibi bazen bende bu sorulara cevap arıyorum. Bazılarının yazar olunmaz, doğulur görüşüne de katılmıyorum. Gazeteci ve yazar olanlar biraz feleğin çemberinden geçmiş, ayrımcılığa, adaletsizliğe, işkenceye, zulme maruz kalmıştır. Yazmak, böyle gelmiş, böyle gider mantığına başkaldırıdır, bazen intikam hislerini tatmindir, bazen gizlenen bilgiyi avlamaktır.
Yazar olmak için, sabır ve çileden önce içimizde kalabalıktan, mahalle baskısından, günlük sıradan hayattan, herkesin yaşadığı şeylerden kaçıp bir odaya kapanma dürtüsü olmalıdır. Elbette kalabalığın, aile hayatının, mahallenin ışıltısı içerisinde ve mutlu cıvıltılar arasında yazmış çok sayıda yazar da vardır. Sabır ve umudu yazıyla kendimize derin bir dünya kurmak için isteriz. Ama bir odaya, kitaplarla dolu bir odaya kapanma isteği bizi harekete geçiren ilk şeydir.
Yazar olmak, insanın içindeki gizli cevheri ve o cevheri yapan alemi sabırla yıllarca uğraşarak keşfetmektir. Yazı yazmak, öncelikli olarak çok okumaktan, ulusal basında görev yapıyorsanız Türkiye’yi hatta dünyayı iyi tanımanızdan, yerel basında görev yapıyorsanız Türkiye ile bulunduğunuz ilin örneğin Kırşehir’in kültürel, coğrafi ve siyası yapısını iyi bilmekten, insanları iyi tanımaktan ve geniş bir kitleyle iletişim kurduğunuz gibi bu kitlelere eksiksiz olarak ulaşmaktan geçer.
Yazar ve gazeteci olmak için onurluca, şerefiyle, baş eğmeden yalakalık yapmadan, dönek olmadan, el etek öpmeden, küçük veya büyük hiç fark etmez şahsi çıkar ve menfaatler uğruna yalvarıp yakarmadan açık alınla ve dik başla haysiyetlice hareket etmek gerekir.
Yazarın öncelikli görevi sadece eleştirmek olmamalıdır. Yazar eline kalemi aldığında bu yazımda kimi eleştirsem diyerek hareket etmemeli, insanları ve kurumları karalamamalıdır. Yazar gerektiğinde gerçeklere dayanarak belgelerle hareket ederek cesurca eleştiri yapmaktan çekinmezken bu eleştirileri yaparken de insanların kişilik haklarına saldırmamalı, şerefine kara leke getirmemelidir. Ama doğru belge ve bilgilerle de gerektiğinde en ağır şekilde eleştirmekten de kaçınmamalıdır.
Yazar “çamur at izi kalsın” prensibinden hareket etmemelidir. “Neden gözünün üzerinde kaşın var, neden saçın beyazlamış, neden bıyığının altında dudağın var!” düşüncesiyle armudun sapı var, üzümün çöpü var misali hareket etmemelidir.
Yazar eline kalemi aldığında ilk prensibi doğruları ve gerçekleri yazmak olmalıdır. Yazarın görevi sadece eleştirmek değildir. 
Evet eleştirecek çok konu da var hem de istemediğiniz kadar inanın eleştirmek için hareket ederseniz elinizde malzeme bolluğu olur. Ancak biraz da çevremizde olan güzelliklerden bahsedelim, tarihimizden, kültürümüzden bahsedelim. Kırşehir’i nasıl kalkındırır, geliştiririz, nasıl faydamız olur iyice araştırıp ona göre hareket edilmelidir. Aman canım yazıyorum da ne oluyor kimin umurunda dikkate dahi alınmıyor şeklinde düşüncelerde bir yazarın beyninde yer alabilir bu şekilde düşünmekte doğrudur ama biz yazar ve gazeteciler olarak yol gösterelim görevimizi yapmanın vicdani rahatlığı içerisinde olalım bizim yazdıklarımız dikkate alınır veya alınmaz oda ilgililerin bileceği iştir.
Yoksa benim görüşümden olanı eleştirmeyeyim onun yaptığı her şey çok güzel, olmayanı eleştireyim onun yaptığı her iş çok kötü ve gereksizdir düşüncesiyle ne olursa olsun sadece eleştiri yapayım demek şehrimize, insanlarımıza ve kurumlarımıza zarar verir.
Yazar insanlarla iletişiminde yüz yüze iken gerçek bir dost ama gıyaben olan durumlarda eleştirmen ve karalamacı olmamalıdır. Yani işine gelince selam verip, işi bitince selamı kesmemelidir. Yalnızca ben iyiyim, doğruyu, dürüstüm benden gayrısı yalan ve tufandır şeklinde davranmamalıdır.
Yazar kalemini tehdit ve eleştiri aracı olarak kullanmamalıdır. Şahsi çıkar ve menfaat sağlamak için kullanmamalıdır. Benim çıkarlarıma ayak uydurursanız sizleri göklere çıkartırım ama benim çıkarlarıma aykırı hareket ederseniz sürekli sizlerin hakkında yazı yazarım, sizleri manşetlere taşırım, sürekli olarak eleştirir ve karalarım demekle de memleketimize yazık ederiz.
Yazar adam gibi, yazar gibi hareket etmelidir. Zira okumadan alim, yazmadan katip olunmaz.