Günümüzde maalesef, yaşlı, emekli ve yalnız insanlarla dolu bir dünyada yaşıyoruz ve onlarda adeta geleceğimizi görüyoruz. Oysa hayallerimizdeki emeklilik ve yaşlılık böyle değildi, böyle olmayacaktı.

Günümüzde maalesef, yaşlı, emekli ve yalnız insanlarla dolu bir dünyada yaşıyoruz ve onlarda adeta geleceğimizi görüyoruz.
Oysa hayallerimizdeki emeklilik ve yaşlılık böyle değildi, böyle olmayacaktı.
Gençlikteki bütün o yoğun çalışma hayatı ıskalama pahasına yaptığımız birikimler, ertelenen mutluluklar, hep yaşlılık günlerine sakladığımız hayallerimiz için değil miydi?
Biliyorsunuz her yıl Otuz Haziran Türkiye’de Emekliler Haftası olarak kutlanırdı.
Ama kutlanacak bir şey var mıydı?
Göstermelik yaparak.
Sözde kutlama mesajları yayınlamalar da bir gün yaşlanacak ve onlarda emekli olacaklar. Eğer helal kazanıp birikim yapmışlarsa rahat ederler.
Yok eğer kitabına uydurup zengin olmuşlarsa, yani her şeyi kitabına uydurmuşlarsa göreceksiniz çoluğuna çocuğuna bırakamayacak. Çünkü haram kazanıp, haram yedirdiler. Tabi ki perişan olacaklar.
Ülkemizde çoğu emekliye bakınca, ekonomik sıkıntılarla sürdürülen mutsuz umutsuz ve yokluklarla dolu yalnız bir hayat görürsünüz.
Tabi bu durum sizde de hayal kırıklığına yol açar değil mi?
Çünkü siyasiler her devirde emeklinin ve yaşlıların oylarını almak için neler vaat ederlerdi hatırlayınız.
Emeklinin rahat edeceğini, sokaklarda sürünmeyeceğini, aşevlerinde bedava ekmek kuyruklarını çile çekmeyeceklerini vaat etmediler mi?
Oylarını veren emekliler rahata erdiler mi?
Emekliler hiçbir zaman rahat yaşamadılar, yaşamayacaklar hiç bir zaman huzur göremeyecekler.
Aslında böyle olmayabilirdi, çünkü dünyada en çok barınması ve mutlu olması gereken insanlar; yaşlılar ve çocuklar olmalı. Çünkü onlar bunu kendi başlarına ve yardımsız yapabilecek kudrete sahip değillerdir.
Yalnız bırakılmış çocuklarla yalnız ve yardıma muhtaç bırakılmış gözlerinde ki hüzün hep aynıdır.
Oysa en çok güzel yaşamayı yalnız yaşamayı mutlu ve huzurlu yaşamayı hak etmişlerdir.
Ama yine de çoğul kopkoyu bir yalnızlığın soğuk ikliminde yaşayarak zamana bırakıldığını gözlemliyoruz.
Kırşehir’deki yaşlılara bakıyorum büyük kısmı sefilleri oynuyor. Yazın kimisi parklarda, kimisi kahvehane köşelerinde günlerini geçiriyor.
Şu kış günü ise parklarda oturacak hali olmadıkları için ya kahvehanelerde, ya da evinden dışarı çıkamaz durumdalar.
Zaman zaman ziyaret ettiğim Kırşehir Huzurevi’nde gördüğüm manzaralar yaşı ve emeklilerin gerçekleriyle doluydu. Aslında buralar da kalanlar şanslı yaşlılardı.
Ya bir de kaderine terk edilmişler vardı…
Hepsi yalnızdı, kaderleriyle baş başaydılar.
Ya yaşlı olup ta bakacak kimsesi olmayan, ya da çoluğunun çocuğunun bakmadığı için kaderine terk ettiği yaşlılarımızın durumu ne olacak?
Ne demiş büyüklerimiz, Allah kimseyi kimseye muhtaç etmesin. Ama ne yaparsınız ki bu insanın elinde değil. İster istemez birilerinin eline muhtaç bırakıyor.
Bakın yine şimdi aklıma geldi şair Özdemir Asaf’ın “Yalnızlık” şiirindeki gibi.
Yalnız kaldınız sanırsınız…
Biliyorum…
Yalnız bırakılmıştınız…
Biliyorum…
Ötesi yok…
Ötesi var…
Yalnızlık…
Müziğin bile seni dinlemesidir…
Yalnızlık…
İnsanın kendine mektup yazması…
Dönüp dönüp onu okumasıdır…
Yalnızlığında ötesidir…
Yaşlılar bizim babamızdır, anamızdır. Onlar bizim her şeyimizdir. Bizleri var edenlerdir. Onlara lütfen sevgiyle yaklaşalım. Onları yalnız bırakmayalım. Zira biz de onların durumuna düşeceğiz.