Ahilik sosyal bir dayanışma örgütü olarak gizemci Türk-İslam bilgini Ahi Evran (1236, Horasan1329, Kırşehir)’a bağlanır. XII. Yüzyıl Anadolu’suna damgasını vuran üç ulu kişiden biridir. Ahi Evran Hacı Bektaş ve Mevlana Celaleddin ‘le birlikte değişik boyutlardan da olsa çağlar boyu Türk toplumu aydınlanmışlardır. Bunlardan Hacı Bektaş kırsal kesimde sosyal adalet düzeni kurmaya çalışmıştır. Katıksız bir Türkçenin, Türk dili ve kültürünün gürül gürül akan kaynağı olmuştur. Mevlana Farsça yazdığı şiirlerine sonsuz bir insan sevgisinin mücadelesini sokmuştur. Kadın haklarında, düşüncede, müzikte raksta Rönesans yapmıştır. Ahi Evran’ın kuramı ve eylemi daha çok ekonomi alanında ve daha çok kent çevrelerindeki üretim alanında olmuştur. İlk Türk sendikası sayılan Ahilik bu yüce kişinin örgütüyle tarihe mal olmuştur. Sendika ve sendikacılık bize dışarıdan değil, kendi tarihimizden yansıyıp gelmiştir. Sendikacılığımızın kökleri kendi iktisadi ve sosyal tarihimizdedir. Bu bakımdan Ahilik ölü, sıradan bir tarikat değildir, canlıdır. Yaşama olanağı bulan bir yoldur, yöntemdir. Çağları aşmış günümüze ulaşmıştır.

Halikarnas Balıkçısı, Anadolu kültürlerini araştırmakla tanınmış bu bilge yazar ‘’Anadolu’nun Sesi’’ adlı yapıtında bu konuda şunları yazıyor:

“… Ahilik Anadolu’ya Türkler’in sızması üzerine esnaf, zanaatkâr, çiftçi gibi üreticilerin hemen hemen tüm emekçi kollarını içine alan bir kurumdu. Ahilik ekonomik yapıya, sosyal birimlere iş ve çalışma ahlakı ilkesiyle girerdi. Amaç sosyal güvenceyi yaratmak olduğu için kısa zamanda bol para kazanma, çalıp çırpma siyaseti de baş gösteremezdi. Sosyal denge olduğu için kıskançlık, stokçuluk, vurgunculuk yoktu. Dış ticarette olsun, iç ticarette olsun hile olmazdı. Ahilerin ekonomik ilkelerinde standardizasyon korunurdu. Malın satışında birlik sağlanırdı. Kalitede belirli sınır tutulurdu. Malın düşük standartta olmasından sakınılırdı. Ahi ocakları iş alanına adam yetiştirir, çalışma sevgisini kamçılardı. Kişilerin işlerine gönül vermesi sağlardı. Yapımı, üretimi geliştirir, çoğaltır ve topluma yararlı olurlardı.’’

Ahilik soya sopa, salt din kurallarına mezhep anlayışına dayalı değildi. Evet İslamiyet’in sosyal danışma, sosyal güvenlik birimlerinden yararlanmıştı. Ama esas amacı çalışanların sosyal güvenliğiydi. Emekli Sandığı, Bağ-Kur, SSK’nın tohumlarını atmıştır.

Kemal Tahir’in “Devlet Ana’’ romanında geçen şu dörtlük çok anlamlıdır:

“Biz Beloğlu değiliz hey / Akıp giden seloğluyuz / Taş bağırlı dağlar olsa / Yol bizimdir, yol oğluyuz.’’

Demek ki Ahilik bir kalıtım, ırk sorunu değil, bir yöntem, toplumsal bir gelişim sorunudur. İktisat kültürü oluşumudur. Kültür: iş, yoğaltma ve çoğaltma sorunudur. Adil-hakça paylaşımdır.

Fuat Köprülü Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu adlı kitabında ‘’mahiyeti itibariyle bir şehir kuruluşu olan’’ bu tarikatın zaman zaman köylerde de birimler oluşturduğunu yazarak zamanla alp tipi ve eren tipini etkilediğini belirtir. Ve özellikle Ahilik tarikatına mensup olanların Anadolu Selçuklu Devleti’nin haksız, yolsuz, zorba tutumuna karşı koyduklarını belirtir:

“…Bu sosyal kuruluş XIII. Yüzyılda Anadolu tarihinin şehirlerde meydana gelen birçok önemli olayda etkisini göstermiştir. Selçuklu idaresine karşı kıyam ederek geçici bir zaman için Konya’yı ele geçirmeye muvaffak olan isyan hareketlerinden bunların daima merkezi yönetim aleyhinde bu hareketlere katılımları araştırmaya değer. Devlet idaresi inhilal ettiği anarşinin baş gösterdiği zamanlarda, yani intikal devrelerinde ellerindeki örgüte dayanan Ahiler, yani fütüvvet(mertlik, yuğitlik, yeni taraftarları) reisleri şehirlerin yönetimini ellerine alıyorlar ve eski yönetimden yeni yönetime geçişin şehir için büyük sarsıntı yaratmamasına çalışıyorlardı. Bu boşlukta ulusal otoriteyi sağlıyorlardı. Böyle bir kuruluşun, hele anarşi devrelerinde nasıl bir kuvvet ve nüfus kazanacağı malumdu. Yönetim örgütünün gelişmediği o dönemlerde küçük kasabalarda devlet kuvvetini değil, fakat en mühim olan mahalli halk idaresini temsil edenler onlardı.’’(AGY , 1972 , 155-156)

Gene Köprülü “Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar’’da Ahilerin bağlı olduğu fütüvvet mesleğinin Hazreti Ali’ye, bu yüzden Hazreti Peygambere kadar çıktığını, uzandığını yazar. Bunu ilk kez meslek durumuna getirenin de Abbasi Halifesi Nasır-İd-Dini Billah (1179-1226) olduğunu belirtir. Ayrıca Ahilik’te batini(iç, düşünsel yön) olduğunu da ileri sürer. (1966, Sayfa: 182)

Bu kanunun esas itibariyle doğru olduğu daha sonraki yazarlarımızda da kabul edilen bir gerçek olduğu meydandadır. Çünkü düşünceye, bilime, yaratıya değişime, halkın mutluluğuna uzanan her tarikat batini bir anlam içermiştir tarih boyunca. Batini, yaratıcı tefekkürdür, rasyonalizmdir, akılcılığın temelidir, hür düşüncedir. Gizemciler, mutaassıp çevrelere: ‘’Biz kavunun içi, siz kabuğusunuz’’ derler!

Ceyhun Atuf Kansu ve İsmail Hakkı Tonguç gibi araştırmacı-düşünür yazarlar Ahilik gibi bir tarihsel kuruluşu günümüzün halkçılık anlayışı ile bütünlük içerinde yorumlamışlardır.

Kansu ‘’Cumhuriyet Bayrağı Altında’’ ve Atatürkçü Olmak’’ adlı çok kıymetli yapıtlarında Ahilik ocağını Kemalizm’e bağlamıştır.

Mustafa Kemal ‘’Bir Ahi kardeşliğinin ateşini üflemiştir’’. Tarihte halkçı ulusçu Türk düşüncesi, gizemciliği Bektaşilik, Ahilik biçiminde örgütlenmiştir. Bu kuruluşlar Türk milliyetçiliğinin halkçı örtüsü, halkçı koruyucusu olmuşlardır.(Kansu, Atatürkçü Olmak, Sayfa:29-88)

“Ahilerin yaşama ilkeleri:

1- Dünya yaşayışına bağlanmak.

2- El emeğini, çalışmayı kutsal bir yaşam ilkesi haline getirmek.

3- Herkesin bir iş yaparak Ahi topluluğu içinde yer alması.

4- Tüm insanlara karşı sevgi ve yardım ve inanç özgürlüğe itaat!

5- Kardeşlik dayanışması içinde askerleri, çalışanları, işçileri esnafı birleştirmek

6- Halkçı bir düzen içinde egemen, çıkarcı, vurguncu güçlere karşı halkın-ulusun çıkarlarını savunmak. Osmanlı Devleti’nin ilk temelleri Ahiliğin hakçı felsefesine dayanıyordu. Ahilik öğretisinin kaynağı medrese değil, kardeşliğe ve işe dayanan halk okullarıydı. ’’(AGY,152-153) Osmanlı, Ahilik’ten uzaklaştıkça geriledi!

Kansu’nun bu nitelemesi Cumhuriyet döneminin köy enstitülerini anımsatıyor mu? Bir iş, bir yaratı kurumları olarak! Ve gerçekten de bilimi, sosyal adaleti, ulusçuluğu, halkçılığı, barışı töreyi ilke edinen tarihteki Ahilik’le günümüzün Kemalizm’i arasında büyük bir köprü vardır. İş ahlakı, üretim, sosyal güvenlik, bilimin kılavuzluğu, çağdaş bir yöntem! Atatürk’ün “Bu ülkede hak sahibi olmak için mutlaka çalışma gereklidir’’ buyruğu günümüzden tarihe uzanan bir mesajdır!

Günümüzde Ahi ahlakına; üretim kalite, dengeli tüketim, standart gelişme, açlığı, yoksulluğu yok etme açısından büyük bir gereksinim vardır. Ahi ahlakı, Ahi metodu soygunu, vurgunu, talanı hortumculuğu yok edecek panzehiridir. Okullarda kültür tarihi derslerine Ahi ahlak ve yönetimi adıyla üniteler konmalıdır.

Yaşayan Ahilik bu demektir! İş ahlakı, üretim, yoğaltım ve çoğaltım!

Ahilik Yaşayacaktır!

Yaşamalıdır!

Yaşatacağız.

Sosyal dayanışma, imece, ortak üretim, adaletli tüketimle, yarın korkusu olmadan! Liyakata önem vererek! Yeterlileri itip, yetersizleri iş başına getirerek değil. Sosyal adaleti, sosyal güvenliği kurumsallaştırarak!

Ahiliği yaşatmak; rasyonel ilkelere dayanan Atatürk Cumhuriyeti’ni tüm vasıflarıyla yaşatmaktır! Zaten Atatürkçü Düşünce Sistemi, Türk tarih şuurundan doğmuştur! Türk ve Batı medeniyetinin özüdür, özetidir! Aklın yaratıcılığına ve bilimin öncülüğüne inanır.

Ahi Evran Kültürü yaratıcıdır. Üreticidir. Yoğaltır ve çoğaltır. Mukayese gücü vardır. Bu nedenle doğmatizmi parçalamıştır. Bektaşilikle kol kola, gönül gönüle Anadolu’da düşünce ve üretim devrimini yaratmıştır!..