Seçimlere az bir süre kaldı. Sonunda 24 Haziran’da “ak turp, kara turp” belli olacak.
Sıkı durun, şimdi size bir seçim tahmini yapacağım ki; her seçimde, benim tahminlerim yüzde yüz tutar.
Önce AKP’den başlayayım. Sonra sıra ile CHP, İYİ Parti, MHP, Saadet, HDP.
Aslında bir tahminim var tabii ki, ancak şu an sadece ben de gizli.
Seçim sonuçları belli olduğu zaman “ben demiştim” diye açıklayacağımdan yüzde yüz emin olun.
Şimdi size gerçeklerden söz edeyim.
Çok önemli gerçekler. Şu seçim döneminde kimilerinin, birilerinin oyunu almak için ortaya attığı sorumsuz nitelemeler, sorumsuz cümlelerin bu ülkenin başına bela olmuş en büyük gizli örgütün, FETÖ’nün üstünü kapatmaya, onlardan mağduriyetler yaratmaya çalıştığını da belirtmeliyim.
Bu sorumsuz demeçleri verenler Türkiye’ye, geleceğimize, aslında nasıl zarar verdiklerini bilmeliler. Hiçbir siyasi çıkar, ülkemizin birliğinden, bütünlüğünden ve sağlam geleceğinden daha üstün değildir. Bu da böyle biline.
Anlatacağım olay Anadolu’da bir kasabada geçer. Kırşehir’e bir il uzak.
Bir gün devlet dairesinde çalışmakta olan üst düzey bir memur tam işe başlarken telefonu çalar. Telefondaki ses bir mahalle muhtarının sesidir. Kendini tanıttıktan sonra “babanızın evine gelmeniz gerekiyor, polis evde arama yapacak, beni tanık aldılar, en yakın siz olduğunuz için sizin de gelmenizi istediler” der.
Üst düzey memur, daha da üstlerine haber vererek palas pandıras baba evine gelir. Kapı yarı aralıktır. İçeride tanımadığı iki kişi oturmaktadır. Annesi üzüntülü bir halde, şaşkın bir şekilde odada bir ileri bir geri gidip gelmekte, elinde tuttuğu beyaz tesbihi çekerek içinden dualar okumaktadır.
Babası bir iş nedeni ile il dışındadır. Üst düzey memur iyice şaşkınlaşmıştır. Annesi “içerdeler” der kısık ve üzüntülü bir şekilde.
Ayakkabılarını çıkarır ve hızla içeriye doğru gider. Bir odada bir sivil bayan ve erkek memur odayı dip köşe aramaktadır. Odada, iki sene önce işe başlamış, dedesinin evinde kalan, kendi halinde işine gidip gelen, mazbut bir hayat süren yeğeni ve muhtar da onlara bakmaktadır. “Ne oluyor?” diye sorar.
Sivil polis memuru cebinden bir savcılık kararı çıkarır ve ona verir. Bu kararda yeğeninin bylock (FETÖ’nun gizli haberleşme ağı) kullanıcısı olduğu şüphesi ile evde arama emri ve yeğeninin gözaltına alınması kararı vardır. Arama yapan iki sivil memur çok kibar davranmakta, arada gelen sorulara işlerine devam ederek kısa cevaplar vermektedirler.
Bu arada muhtar kendini tanıtır. Dayı bir türlü akıl erdiremez bu işe. Aklına binbir türlü düşünce gelmektedir. Pek çok kitap okumuştur FETÖ’ye dair. Yeğeni de mi acaba bu örgüte katılmıştır? Hiç konduramaz. Çünkü yeğenini çok iyi tanımaktadır. “En son okuduğu yatılı erkek lisesinde mi çengel attılar acaba yeğenime” diye düşünmeden de edemez. Yeğeninin bu örgütle bir bağlantısı, uzak yakın bir ilgisinin olmadığını çok iyi bilmektedir. Ancak karşısında da bir savcılık kararı da vardır. “Bir dayanağının olması gerekir. Yoksa durduk yerde niye olsun ki bu olay!” diye düşünür.
Yeğeni de şaşkındır, “Dayı vallahi bilmiyorum, telefonumu kimseye vermedim” diyerek dayısını inandırmaya çalışmaktadır. “Oğlum sağda solda internete falan girdin mi?” diye sorar dayısı cevap gene “hayır” olur.
Arama evin tüm odaları arandıktan sonra biter. Salonda oturan ve hiç konuşmayan memurlar tutanak tutmaktadırlar. Yeğeninin telefonundan başka hiçbir suç kanıtı yoktur. Dayı konuşacak, FETÖ’ye verip veriştirecektir. Ancak “ya gelen memurlar da kripto FETO’cuysa” da diye korkmaktadır bir yandan. Eğer öyleyse yeğeninin ne kadar zorluklarla karşılaşacağını tahmin etmektedir.
Yeğenini sivil bir araca bindirip gözaltına alırlar. Yeğeninin il dışında olan anne ve babası da gelir. Diğer kardeşleri de gelir. Hepsi üzüntülü, telaşlı, kaygılıdırlar. Uzun uğraşlardan sonra kısa bir süre oğullarını görmelerine müsaade edilir. Yeğeni 4. gün mahkemeye çıkarılır ve denetimli serbestlikle serbest bırakılır. Bu arada görevli olduğu memurluktan açığa alındığı da tebliğ edilir kendisine.
Bir sene boyunca onlarca dilekçe verir yeğeni suçsuz olduğuna dair. Hiçbir sonuç alamaz. Her hafta karakola gidip bu memlekette olduğuna dair imza atar bu arada.
Bir sene sonra bir avukat özel çabaları sonucu FETÖ’nün şeytanı bir oyununu çözer. FETÖ elektronik bir karşı atak yapmıştır, “Kafalar karışsın ve mağduriyetler artsın” diyen FETÖ’cular on bin küsur telefon IP’lerine bylock yüklenmiş gibi göstermişler. Yani on bini aşkın kişi “mor beyin” denen bir programla bu ağa takılmış ve durduk yerde göz altına alınmış, açığa alınmış, belki tutuklanmış, hayatları alt üst olmuş.
MİT’in çözdüğü bu numaralar arasında yeğenin telefonunun IP nosu da vardır. Yeğeni bir akşam sevinçle haber verir dayısına. Tüm aile bir sene sonra geniş bir nefes almıştır. Hızla görevine iade edilir. Müdürleri ve tüm daire kendisine geçmiş olsuna gelir, delikanlı işine devam eder. Kendisinin ve ailesinin çektiği sıkıntılar da yanlarına kar kalır.
İşte FETÖ böyle bir örgüttür. Kendi çıkarı için on binlerce kişiyi mağdur etmekten hiç çekinmeyen bir örgüt. Gözünü karartarak darbe yapmaya çalışan, 250 yurttaşını şehit eden bir örgüt. Binlerce gazi bırakan bir örgüt. Beyinleri yıkanmış, robotlaştırılmış insanlar, şakirtler, örgüt üyeleri. Birbirini tanımayan ancak mahrem imamların bildiği müritler. Milyarlarca lira “himmet” paraları. Korkunç bir sermaye. İyi yetiştirilmiş, tepe noktalara kadar getirilmiş örgüte bağlı kripto militanlar. Arkalarında yabancı haber alma servisleri…
Bunları neden mi seçim öncesi yazdım?
Nedim Şener’in yeni bir kitabı yayınlandı. Adı: “ “Kahraman” Hainler, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde FETÖ’nun Kriptoları” (Destek Yayınları, Nisan 2018)
Bir an önce edinin ve okuyun bu kitabı ne olur.
Türkiye’nin nasıl bir beladan kıl payı kurtulduğunu çok iyi kavrayacaksınız ve şükredeceksiniz. Ülkenin bölünmenin eşiğinden nasıl döndüğünü daha iyi anlayacaksınız. Belki bu kitabı okuduktan sonra olur olmaz demeçler de vermez, olur olmaz konuşmalar da yapmazsınız. Her bir satırı irkilerek, altını çizerek, not alarak okudum. Okurken komşu ilde bir tanıdığımın başına gelen yukardaki olayı anımsadım.
Bu örgütün dünyalarını kararttığı insanları, hayatına son vermiş insanları, hapishane koğuşlarında vefat eden, onulmaz rahatsızlıklara yakalanmış insanları anımsadım.
Bunları yapanlar şimdi yurt dışına kaçtılar. Kendilerine hizmet ettikleri yabancı haberalma servislerinin gözetiminde ve denetiminde, ülkeye ait önemli sırları onlara verme karşılığı yaşamlarını sürdürüyorlar.
Darbe teşebbüsünde bulunanlar ve 250 yurttaşımızı şehit, binlercesini gazi bırakanlar da cezalarını çekmekteler, bir bir mahkûm edilmekteler.
Ve en çok dikkat edeceğimiz bir husus ta darbeden bir buçuk sene geçmesine rağmen TSK’da halen en kritik yerlerde kripto FETÖ’cülerin varlığı insanı daha da dehşete düşürmekte ve uyanık olmaya zorlamakta. Bu kitapta bunların somut örneklerini bulabilirsiniz.
Bu kitabı bitirdikten sonra, 15 Temmuz darbesine direnen, tankların önüne çıkan kahraman halkımızla, gazilerimizle bir kere daha gururlandım. Tüm şehitlerimize bir kere daha rahmet diledim.
Bununla ilgili bir yazı daha yazmak isterim. Bu kitaptan geniş ve çarpıcı belge ve bilgileri de bu kitabı okumaya fırsat bulamayanlara açıklamak isterim.