Kırşehir Cacabey Ortaokulu’nda öğrenciydim. Derslerin dışında sırasıyla Kırşehirspor alt yapısında antrenmanlara gider, eve gelince ders çalışır sonra kitap okurdum.
O dönemler okuduğum kitap Necati Cumalı’nın “SUSUZ YAZ” kitabıydı ve kitabın başlangıcında “Saatler günleri, günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları kovalarken ömür çabucak geçiyor” yazıyordu. Tabi çocuk aklıyla Necati Cumalı’nın ne demek istediğini pek anlayamamıştım. Ama yaş elli dörde gelip, yolun yarısını geçince günler ne ara geçti ve ben bu yaşa ne zaman geldim dedim ve Necati Cumalı’nın demek istediğini anladım.
Hani Kırşehir’ in ortasında akıp giden Kılıçözü Deresi’nin akışını kimse durduramıyor ya zamanın geçip gitmesini kimseler durduramıyor.
Tam kırk dört yıl oldu “Kırşehir Çiğdem” Gazetesi yayın hayatına başlayalı. Yarım asır demeye altı sene kaldı.
Şimdi kendi kendime “Bu günler ne ara geçti ve ‘Kırşehir Çiğdem’ Gazetesi’nin yayın hayatına başlamasından bugüne kadar kırk dört yıl oldu” diyorum.
Dile kolay zor şartlarda kıt imkânlarla kırk dört sene Kırşehir’e hizmet etmek, Kırşehir’in sorunlarını gündeme getirmek, Kırşehir’e hizmet edenleri alkışlayıp, etmeyenleri eleştirmek.
Kuruluş amacında Kırşehir sevdası, Kırşehir aşkı. Kırşehir’e hizmet vardı “Kırşehir Çiğdem” Gazetesi’nin...
Başka bir amacı yoktu. Kırşehir’e hizmet yolunda alnının akıyla, şerefiyle, onurla gururla geldi bu günlere…
On bir, on ikili yaşlardan itibaren gönül bağım vardı “Kırşehir Çiğdem” Gazetesiyle. O dönemler Kırşehirspor alt yapısında oynadığım için Kırşehirspor haberlerini takip etmek ve lig fikstürünü almak için yolum düşmeye başlamıştı. Sonrasında her yıl düzenlediği kompozisyon yarışmalarına katılırdım. Bu vesile ile tanıştım Salih Güner kardeşimle, Şevket Güner, Dursun Yastıman ve Allah rahmet eylesin merhum Ertuğrul Ersan ağabeylerimle.
Kendilerine Kırşehir ve gazetecilik hakkında sorular sorardım, zaman, zaman yazdıkları köşe yazılarını eleştiren mektuplar gönderirdim. Birisinde hiç unutmuyorum merhum Ertuğrul Ersan’ın yazmış olduğu köşe yazısına eleştirilerde bulunan isimsiz mektup göndermiştim. Tabi düşünemediğim konu benim solak oluşumdu. Mektubu okuyan Ertuğrul Ersan ve Şevket Güner el yazısının bana ait olduğunu bilmişler ve yanlarına gelmem için haber göndermişler.
Davete icabet sünnettir deyip gazeteye gittim. Bana gönderdiğim mektubu göstererek “Bu ne?” dediler. Zaten altında isim yok “Ne?” dedim, “Bu mektubu sen göndermedin mi?” dediler. “Hayır” dedim. “Yazı sol elle yazılmış, sen de solak olduğuna göre bal gibi senin işin” dediler. Fazla kaçamadık “Evet benim işim, ben vatandaş değil miyim, eleştiri hakkım yok mu?” dedim.
“Herkesin eleştiri hakkı var ama sen sürekli bizlerle görüşen birisin neden yüzümüze söylemiyorsun, mektup gönderiyorsun?” dediler. Ben de “Direk sizlere söylesem bu kadar tatlı olmazdı!” deyince kahkahalarla gülmüşlerdi.
Ve son olarak Ertuğrul Ersan bana “Osman sen bizim kardeşimizsin, gazeteciliğe, yazarlığa meraklısın, okuma alışkanlığında var, ileride inşallah “Kırşehir Çiğdem” Gazetesinde benim yerimde yazı yazarsın” demiş “ Ben de “Güldürme beni Ertuğrul ağabeyciğim, yazı yazmak kim, ben kimim? Hem benim yazdığım yazıları kim okur ve Şevket Güner ağabey bana yazı yazdırır mı” deyince Şevket Güner ağabey “Neden olmasın? Sen kendini yetiştir, okumaya, araştırmaya devam et o günleri hep beraber görürsek sende gazetemizde yazı yazarsın” demişti.
Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur sözünde olduğu gibi bu günlerde “Kırşehir Çiğdem” Gazetesinde yazı yazacağım o günlerden belliymiş.
Ama şu konuda çok iddialıyım, yıllar önce dediğim gibi bu gün benim yazılarımı bende başka okuyan yok.
Bazen bana neden “Kırşehir Çiğdem Gazetesindesin” diyenler olur.
İşte yukarıda bahsettiğim hatıralarım, anılarım ve gönül bağım için buradayım. İlkeli, doğru dürüst gazetecilik yaptığı için buradayım, kimselere yalakalık yapmadığı, paspas olmadığı için buradayım, dün kötü dediğine bu gün menfaat ve çıkar için iyi demediği için buradayım, çizgisinden taviz vermediği için buradayım, köşe yazarlarında kalite olduğu için buradayım, doğru habercilikte öncü olduğu için buradayım, Kırşehir’e hizmet ettiği için buradayım ve yazılarımı sadece ben okusam da bir aksilik olmadığı sürece burada olmaya devam edeceğim.
“Kırşehir Çiğdem” Gazetesi yayın hayatına başlayalı kırk dört yılı geride bırakıp, yarım asra altı kalmışken, her yıl dönümünde olduğu gibi bu gazetenin geçmişindeki onur verici süreci anmak bizler için vazgeçilmez bir görev olup, hep birlikte nice kırk dört yıllara diyor, yayın hayatından bugüne kadar emeği geçenlere teşekkür ediyor, ahirete intikal edenlere Allah’ tan rahmet diliyorum.
Yarım asra altı kaldı inşallah hep birlikte daha ilerisini görürüz.