Son bir yıldır salgın sebebiyle bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sıkıntılı günlerin geçtiği bir gerçek.
Etkisi üretimden tarıma kadar yaşamın her dalında hissedildi. Diğer şehirlere nispeten, Kırşehir’de biraz daha sakin ve fazla yayılma göstermemesi, kalabalık kentlere nazaran halkın kalabalık ortamların daha kontrollü kullanılmasından olsa gerek. Bu gibi salgınlarda sürü kontrolü çok önemli, bununda uygulanması için toplum disiplini ön plana çıkıyor. 
Maalesef Türkiye’de toplum disiplini sağlanamadığı için bazı sıkıntılar yaşanıyor ve daha da ağır vakalarla yaşanacağı görülüyor. Kayıtlı 150 bin, fakat verilen rakamlardan daha fazla insanın yaşadığı şehrimizde çok daha fazla nüfusun yaşadığıdır. 
Bu kadar insanın yaşadığı yerde tek hastanenin yetersiz kaldığını, korana testi yaptırırken gördüm. Aşırı kalabalık ve düzensiz bir şekilde acil servislere koşan hastalara, fedakârca hizmet vermeye çalışan sağlık görevlilerini tebrik etmek lazım. Belki de uzun yıllar Almanya gibi disiplinli ve düzenli bir ülkede yaşadığım için bana öyle geliyor olabilir. İnsanların sosyal mesafeye uymadığı ve adeta sırt sırta yaşadığı, virüsün daha fazla yayılmayacağı düşünülebilir mi? 
Piyasanın kontrolsüz kendi haline bırakılması hayat pahalılığının sebebi olarak korana salgınının gösterilmesi bir derece doğru olabilir. Fakat temel gıda maddelerinin çıkarcı kimseler tarafından pandemi sebep gösterilip her gün değil, her saat fiyat değiştirmesi geçim zorluğu yaşayan dar gelirli ve emeklilerin zor duruma düşmesinin ana sebebidir. 
Türkiye’nin içine düştüğü son ekonomik sıkıntının iyi idare edilemediği ve sistemin adeta ikinci adamı olarak gösterilen sayın Berat Albayrak’ın yanlış politikası olarak gösterile dursun Dünyaca ünlü ve haber kaynağının doğruluğu yönünde inanılır bir kuruluş olan Elceziriye TV haber kanalı flaş bir duyuru yaptı. Bakalım bu iddia gerçek olacak mı?
Eh ne diyelim, damadımızın kendi deyimiyle Allah sonlarını hayırlı eylesin. Ama Katarlı dindaşlarımızın ikinci bir koruyucusu ve güvenleri var. Yalnız şu gerçeği de hatırlatmakta yarar var. Katar, Türkiye’nin küçük bir vilayeti büyüklüğünde ve elindeki para Türkiye’nin bütçesinin kat be kat üstünde, denizde bir kova su almakla deniz suyu eksilmez. Türkiye’nin içine düştüğü son ekonomik durumun tek sorumlusu olarak kibarca uzaklaştırılan enişte değil, onunla beraber aynı kulvarda yer alan ekibin de payları olduğunu düşünmemek mümkün mü?
Tarımdan sanayiye kadar zarar gören ve pek çok esnafın kepenk kapattığı bir ülkenin tasarruf yapması gerekirken, devletin aşırı harcamaları ve yap-işlet-devret gibi ucube modeliyle ihalelerin devamı nasıl bir uygulama anlaşılır bir durum değildir. 
Şu da unutulmamalı ve öncelikle, endüstrinin lokomotifi olan tarımın hiç bir zaman göz ardı edilerek geri plana itilmesi ve sahip çıkılmaması, felaketin başlangıç basamağıdır. Önemli tarım alanlarına, her yere kurulabilir o kadar verimsiz arazi varken güneş enerji tesisleri kurmak ve hobi bahçeleri yaparak bu tarım alanlarını yok etmek de, düşünülmesi gereken konular. Ama maalesef geniş vizyonlu düşünen görevlinin olmadığı zaten işlenen yanlış ve hatalı uygulamalarda görülüyor.