Ne aklım, ne aldığım eğitim birileri hakkında ahkâm kesecek yeterliliktedir. O işinin erbabı olanlar her gün televizyonlarda görüşlerini paylaşıyorlar.

Ne aklım, ne aldığım eğitim birileri hakkında ahkâm kesecek yeterliliktedir. O işinin erbabı olanlar her gün televizyonlarda görüşlerini paylaşıyorlar.
Bir defa şu konuyu özellikle belirteyim. Kırşehir’de doğdum, Kırşehir’de büyüdüm, Kırşehir’de yaşamaya devam ediyorum. Öyle şatafatlı, süslü, dil kırmalı konuşmaları beceremem, estetik ve sosyetik giyinemem, hem el yazısını, hem de köşe yazılarını çok kötü yazarım. İşim olunca birilerinin peşine düşerek her türlü yalakalığı yapıp el etek öpmem, rüzgara ve güneşe karşı dönen, gösterişi ve reklamı seven birisi değilim. Sahip olduğum kültürüm, görgüm, okuma ve yazma düzeyim kendime yeterli ve hiç kimseye mahcup olmayacak düzeyde olup, içimden geldiği gibi doğal ve sade konuşan, sözünü esirgemeyen, konuşurken insanların gözünün içine bakarak konuşan T.C. Devletinin vatandaşıyım. Tam bir Kırşehir ve Anadolu çocuğuyum. İnsanların yüzüne başka, gıyabında başka konuşmam, bundan dolayı da sevilmem.
Maalesef insanlarımız kendilerine yağ çekmeyi çok sever oldular, allayacaksın, pullayacaksın, süsleyeceksin, güzel sözler söyleyeceksin, tatlı dil dökeceksin, riyakarlık yapacaksın, güneşin açtığı, rüzgarın estiği yöne döneceksin, aman efendim, tamam efendim, siz haklısınız efendim diyerek iki büklüm eğileceksiniz ve kendinize puan getirmek adına ne gerekiyorsa elzemdir diyeceksiniz.
Yok arkadaş o bizim işimize gelmez. Biz sürünerek yaşamaktansa, ayakta şereflice ölmeyi tercih edenlerdeniz.
Ancak onları yaptığınızda sizi herkes sever. Reklamınızı yapanda çok olur, ön gişeden arka taraftaki masaya geçmenizde, makam mevki sahibi olmanızda kolay olur. Kavak ağacının yirmi yılda geldiği yere, kabak filizi gibi iki ayda gelirsiniz.
Gerektiğinde halıyı çırpmasını da, tozunu almasını bilen ve kalburun altında da, üstünde de kalan birisi olarak bu dediğimi de aklınızın bir köşesine yazın.
Yaşantımda ve iş hayatımda bir hata yaptıysam bu hatamı kabul eder, özür dilemenin erdemliğini bilerek gerektiğinde özür dilerim. Başkaları gibi yaptığım hatadan dolayı sessiz kalıp, ortaya çıktığında birisinin üzerine atmam.
Dün de hata yaptım, bu günde yapıyorum, Allah’ın verdiği ömür süresince hata yapmaya da devam edeceğim. Zira gönül, sevgi ve hoşgörü insanı Yunus Emre’nin dediği gibi “ Hiç hata yapmayan insan, hiç bir şey yapmayan insandır ve hayatta en büyük hata, kendini hatasız sanmaktır.” Sözünü aklımdan çıkarmam.
Bu sebeplerden dolayı sevilmeyen, ikrama geçmeyen, kriterlere uymayan birisiyim.
Necip Fazıl’ın “insanları tanıdıkça seveceksin yalnızlığını” sözünde belirttiği gibi ben de seviyorum yalnızlığı.
Nasıl sevmeyeyim ki!
Etrafımda sahte insanlar yok,
Gerçekçi olmayan, yalanla, dolanla gününü gün edenler, olduğundan farklı görünenler yok,
Yaptığını, söylediğini inkar edenler, iftira atanlar yok,
Çayı çok içiyor, misafiri çok geliyor, misafirlerini kapıya kadar uğurluyor diyenler yok.
İş yerlerinde akşama kadar boş durmayıp boşa çalışan, gününü gün eden, çiftlik gibi kullanan, kendini çalışıyormuş gibi kabul ettiren, ters düştüğünüz kişilerin kurdukları sac ayaklarıyla sizin hakkınızda ileri geri konuşmaları, çalışmıyor demeleri ve bunlara inanan yönetim kademesi yok.
En üst makamları yönlendirerek, sizin hakkınızda yanlış bilgilerle yeterli değil, kriterlere uymuyor diyenler ve onlara inananlar yok.
Sahte samimiyetler, gülücükler, arkadaşlıklar, dostluklar yok.
Her şeyden anlayan, her işi bilenler yok,
Okumadan alim, yazmadan katip olanlar yok,
Duvar dibi, kahve köşeleri ve kaldırım üstü üniversitesi mezunları yok,
Kendi beğenmiş, kaprisli, kibirli insanlar yok,
Öyle olunca neden sevmeyeyim ki yalnızlığı;
Riyakar, yalaka, yalancı, iftiracı insanları gözüm görmüyor, kulağım duymuyor,
Kafam dinç, vicdanım rahat, her şeyle başbaşayım.
Geziyorum dağlarda, kırlarda, seyrediyorum kurtları, kuşları, akan suları, gökyüzünü, takılıyorum kafama göre. Tabiat, doğa her şey o kadar güzel ki. Her şeyden önemlisi dost geçinen düşmanlar yok. Onun için seviyorum yalnızlığı.
Yalnızlığı seviyorum ama gururumdan, şerefimden, karakterimden taviz vermeden yaşamaya ve mücadele etmeye devam ediyor ve Şeyh Edebali’nin “Altın çamura da düşse değerinden bir şey kaybetmez" sözü doğrultusunda bildiğim yolda yürüyorum.
Necip Fazıl’ın dediği gibi “İnsanları tanıdıkça sizlerde yalnızlığı seveceksiniz.”