Yalnızlık, kimsesizlik çoluğun çocuğun olmasına rağmen aranmaman, sorulmaman daha da ötesi devletine sığınman, zorunluda olsa devletin kurumunda sanki ölümü beklemek gibi hayatını yaşaman… Bunlar ve yazamadıklarımız bu ülkenin bu şehrin gerçekleri ne yazık ki…
Ne oldu bize?
Kim yükledi bu ağır hayat şartlarını bize?
Elli yıl önce vefat eden bir yakınımız imkan olsa da şimdiki yaşantımızı görmek için gelse, bir baksa yaşantımıza! Bizlere ne der, bizleri nasıl yargılar, bizlerle beraber yaşamak mı ister, yoksa “götürün beni yerime yatırın, dünya sizin olsun! Ben yerimden memnunum mu?” der.
Biz kahraman destanları yazmış şanlı bir milletiz. Vatan uğruna milyonlarca şehit vermiş, onların bize sunduğu vatan dediğimiz, namusumuz kadar kutsal olan bu topraklarda, bizlerin dünyaya gelmesine vesile olan dedelerimiz, ninelerimizin, hatta babamız, annemiz, kardeşimiz, çocuklarımızın bedenlerini gömmüşüz.
Başlarına koymuş olduğumuz, baş taşına doğum ölüm tarihlerini yazmışız, binlerce kilometre yol kat ederek ekmeğimizin peşine düşsek te özel günlerde baba ocağına koşarak, buram buram kokan, doğduğumuz mekanlara gidiyor ne için? Hasret, özlem gidermek toprağının kokusunu ciğerlerinde his etmek…
Hayatta ise ana, baba, kardeş, eş dost görmek adına çocukken oynadığın, kovalandığın, hatta kavga ettiğin yerleri bir kez daha görmek duygulanmak gözlerinin buğulandığını his etmek adına.
Peki neden bereket sayılan büyüklerimizi kendi mekanlarımızda görmek bazı insanımıza, ailelerimize zul gelir?
Seni doğuran anan gecenin tatlı uykusundan kalkıp sana süt veren veya başka bir ihtiyacın için seninle sabahlayan anana bakmamak, babanı yok saymak! Neden bu hale geldik? Neden büyüklerimizi unuttuk, unutuyoruz?
Bunlar bugün yaşadığımız gerçekler değil mi?
Aynı ana, aynı babadan olan kardeşler neden birbirlerine küs, kırgın görüşmezler?
Üç kuruşluk baba malı için kanlı bıçaklı olmuyorlar mı, mal davası için kan davalı olunmuyor mu?
Genimiz değişti sanki!
Aynı kaptan yemek yediğimiz, aynı bardaktan su içtiğimiz, aynı yatakta kol kola yattığımız anamızı, babamızı, kardeşimizi, ellerinde büyüdüğümüz dedelerimizi, ninelerimizi, amcalarımızı, halalarımızı, dayılarımızı unuttuk, el olduk?
Neden aile fertlerimizi kabullenemez, birbirimize düşman olduk?
Yağmur, kar, dolu, tipi her olumsuzluk yağar biter, fakat içimizdeki mal hırsı ve vefasızlık aynı çığ gibi her gün biraz daha artarak devam ediyor ve hepimizi içerisine alıp insanlığımızı yok ediyor.
Bir hafta önce Kurban Bayramını kutladık.
Ne acı ki Kırşehir’de derin dondurucu satışlarında patlama yaşanmış, adam veresiye kurban alıp, kesiyor komşularına hava atmak adına istiflenen et dolaplara yerleştiriliyor, sucuk için bol kıyma çektirilip ardından bir sene bunu tüketmek için koruma altına alınıyor!
Hani fakir fukara hakkı?
Hani komşu hakkı?
Nerede kaldı ALLAHIN rızası?
Ülkem İslâmı yaşanmak sıralamasında dünyada İslâm ülkeleri arasında otuz altıncı sırada. İslâmı tanımayan batı ülkeleri İslâmı yaşantı adına birinci sıralarda.
Bu nasıl oluyor?
Her şeyimizi alt üst ettik, bizler neden böyle olduk?
Ülkelerinde “savaş var” diye kapımızı açtığımız komşu ülkelerin insanları ülkemizde her türlü ahlaksızlığı yapar sesimiz çıkmaz, onların ülkeme insanıma verdiği zararı kimler telafi edecek?
Bizler büyüklerimizi evlerimize sığdıramadığımız için devletin eline teslim eden, yani huzurevlerine terk ederken, bir millet olma yolunu bizlere kim öğretti?
Bu ülkede genelev patroniçeliği yapan ve kızlarımızdan kazandığı para ile vergi rekortmeni olan ahlaksızlığı kayıt altına alıp bu ülkenin değerlerini ayaklar altına alınmasına vesile olanlara ödül veren bir ülke olmamıza kimler vesile oldu?
Huzurevlerine yerleştirilen atalarımız gözleri yaşlı bir şekilde bulundukları mekanın kapısına dikilen gözlerinin hesabını veremeyiz. Biz onları devletin korumasına, ömürlerinin son günlerinde teslim etmekle aslında benliğimizi kaybetmenin ıstırabını yaşıyoruz: Onlar bizlerden uzak, bizler onlardan uzak her şeyimiz lüks oldu.
Bundan 15-20 yıl önceye kadar huzurevleri mi vardı ülkemizde, ya da ilimizdi?
Yaşlılarımız evlatlarının yanında ömürlerinin sonuna kadar bakılırdı. Şimdi Huzurevi’ne terkediliyor? Hatırlanırsa ayda yılda, unutulanlar çoğunlukta ne yazık ki!
Elbette bu ömür bitecek, iyisi kötüsü ile yaşamımız sonlanacak, konuşan dillerimiz konuşmaz olduğunda bu yaptıklarımızın hesabını verileceğiz.
İnananlar olarak lütfen özümüze dönüp ölümün olduğunu unutmadan damarlarımızdaki asil kana dönelim…
Ey KIRŞEHİRİM senin bağrında yetişen TÜRKMEN aşireti çocukları ,demir gibi, çelik gibi sağlam olur bizleri kötülüklerden aslımızı unutmaktan ALLAHIM korusun . ÜLKEM MİLLETİM Her daim var olsun.