24 Haziran seçimlerini geride bıraktık. Oylar verildi, Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi. Kırşehir’de bir AK Parti, bir CHP’ den olmak üzere 2 milletvekili Meclis’e gönderildi.
Bir Anadolu ozanının;
Hak şerleri hayreyler,
Zannetme ki gayreyler,
Arif anı seyreyler,
Neylerse Mevlam eyler,
Neylerse güzel eyler.
Dizelerinde dediği gibi Allah ülkemiz ve Kırşehir için hayırlısını eylesin diyorum.
Bugünkü yazımda derdim seçim, siyasi partiler değil, ortaya çıkan yeni oluşum değil, kaybolan insanlığımız ve hoş görümüzdür.
Zaman, zaman kendi kendime ne oldu bize, neden dejenere olduk ki hoş görümüzü, selamlaşmamızı, yardım severliğimizi en önemlisi insanlığımızı kaybettik diyerek sorardım. Geldiğimiz bu noktada ne kadar haklı olduğumu gördüm.
Yaklaşık kırk beş günlük bir seçim süreci geçirdik. Siyasi partiler Kırşehir cadde ve sokaklarında hararetli bir şekilde çalışma yaptılar. Afişler astılar, broşürler dağıttılar.
İşte işin püf noktası broşür dağıtmakta olan gençlere karşı gösterilen tepkilerde.
Siyasi partiler ücret karşılığında görevlendirdikleri gençlere cadde, sokak, ev, apartman ve dükkanlara afiş broşür dağıttırdılar. Gençlerde hep birlikte bir yerde oturup, çay içeriz, yemek yeriz, hoşça vakit geçiririz düşünceleriyle, alacakları üç beş kuruşun sevinci ile iş başına geçerek dağıtım işine başladılar.
Lakin bu gençlerimiz cadde, sokak ve evlere afiş ve broşür dağıtmaya başladıktan sonra çok büyük tepkiler aldılar. Dağıtılan broşür ve afişe ait partiden olmayan kişiler sadece alacakları parayı düşünen gençlere hakaret ettiler, kızdılar, kapıyı yüzlerine kapattılar ve hatta işi benim partime ait değil, ben bu partiden değilim, sizler bunları hangi cesaretle dağıtıyorsunuz diyerek kavga noktasına taşıdılar.
Çok garip bir durum.
Türkiye demokrasiyle yönetilen hukuk devletidir. Seçime giren siyasi partiler kanunlar çerçevesinde kurulan partiler olup, propaganda yapma, afiş ve broşür dağıtma hepsinin doğal hakkı olup, dediğim gibi dağıtım işini yapan gençlerde üç beş kuru para kazanmanın hesabıyla bu işi yapmaktadırlar.
Ancak bizim insanımıza bir garip hal oldu. Benim partim, senin partin, bizden olan olmayan ayrıma girdi. Herkes birbirine kin, nefret ve öfkeyle bakar oldu. Siyasi görüşe göre komşuluk yapılmaya, selam verilmeye başladı. Yakında kamplara da ayrışırsak kimse şaşırmasın.
İnanın Anadolu insanının saflığı, yardımlaşması, içtenliği ve dürüstlüğünü örnek alarak büyüyen bizlere ne oldu bilemiyorum.
Sanki Anadolu ozanlarının öğüt verici bozlaklarını dinleyerek büyüyen bizler değiliz.
Bir kez insan kalbi kırmış isen, “Bu kıldığın namaz, namaz değil” diyen Yunus Emre’nin;
“Gel, ne olursan ol yine gel, ister kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel, bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir, yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel” diyen Mevlana’nın sevgi ve hoş görü mayalarıyla yoğrulan topraklarda büyüyenler bizler değiliz.
Tek kanallı siyah-beyaz televizyonlarda çok çocuklu ailelerin, iç içe geçmiş evlerdeki hoş görülü komşulukların filmlerini seyrederek büyüyenler bizler değiliz.
Kemal Sunal’ın, Metin Akpınar’ın, Zeki Alasya’nın iyiliği güzelliği sevdiren hem güldüren hem ağlatan filmleri ile Hababam sınıfının saflığı, güldürüşü, yardımlaşması ve güzelliğini seyrederek büyüyen bizler değiliz.
Mekke’deki mücadelesinde yalnız kalan, kavmi tarafından hakaret ve işkence gören Hz. Peygamber; son bir umut olarak Taif’e gitmişti. Taif’teki Sakif kabilesinin önde gelen adamları Peygamberimizi dinlemedikleri gibi taşlatmışlardı. Kan revan içinde bir bağ evine sığınan Hz. Peygamber’e Cebrail (as): “Dağlar meleği emrinde” dediği zaman, Allah Resulünün cevabı şu olmuştur: “Allah’ım milletimi bağışla, çünkü onlar bilmiyorlar” diyen Peygamber efendimizin hoş görüsünden habersiziz.
Ne oldu bizlere, ne oldu da bu günlere geldik, ne oldu da insanlığımızı unutarak siyasallaştık. Tanıdıklara, eşimize, dostumuza benim görüşümden değil, bizim partiden değil diyerek selam vermez olduk?
Ne oldu bizlere? Gözlerimizde kin, öfke, nefret hakim?
Hani ilkokuldayken sıra örtülerimizi sırayla evlerimize götürüp yıkayan, böylece yardımlaşmayı öğrenen insanlardık.
Bize ne oldu böyle, merhametimizi kimler aldı bizden?
Hangi siyasi partiye mensup olursa olsun gençlerin dağıttığı afişleri, broşürleri en azından gençleri üzmemek, incitmemek adına alsak ne kaybederiz?
Değer mi gençleri üzmeye, azarlamaya, küfür etmeye, yüzlerine kapı kapatmaya, üzerlerine yürümeye?
Dağıtılan afişler senin partine ait değilse de al okumayacaksan da teşekkür ederek kapıyı kapatıp sonra bir yere koysan ne kaybedersin?
Ülke yönetimi ve demokrasinin gereği olan seçimler dört veya beş yılda bir yapılmaktadır. Seçimler olur, seçilen Ankara’ya gider ama bizler Kırşehir’de kalır, cenazelerde, düğünlerde, bayramlarda, iyi ve kötü günlerde bir araya geliriz o zaman yüz yüze nasıl bakacağız inanın bilemiyorum.
Tek bildiğim herkesin ettiği yanına kalır, seçilenler Kırşehir’ide, oy veren seçmenini de unutur, sel gider kum kalır misali bizler Kırşehir’de biz bize kalırız.
İnanamıyorum sözde Anadolu’nun Türklere yurt olmasında ve İslam’ın yayılmasında öcülük etmiş İslam alimlerinin, evliyalarının yaşadığı topraklarda yaşamıyoruz. Ahiliğin kurulduğu, buram, buram tarih ve kültür kokan topraklarda yaşamıyoruz.
Neden kişiliğimiz kaybettik?
Neden insanlığımızı kaybettik?
Neden hoşgörümüzü kaybettik?
Neden ruh hastası toplum haline geldik?
Neden ahlaki çöküntü içerisine girdik?
Neden dejenere olduk?
Neden siyasallaştık?
Neden utanmaktan utanır olduk?
Anlamıyorum.
Allah aklımızın, vicdanımızın ve merhametimizin elimizden yitip gitmesine ve var olan insanlığımızın yitip gitmesine izin vermesin.