UZUN ARA



Uzunca bir süredir yazılarıma ara vermiştim. İşyerindeki yoğun koşullar, “ikinci üniversite” programı içinde katıldığım bir ön lisans programı, onun dersleri, sınavları falan derken “Kırşehir Çiğdem” Gazetesi’ndeki yazılarım aksadı. Hatırı sayılır bir süre bu nedenlerden yazamadım. Anlayacağınız “uzun ara” oldu.
Bu arada başka araştırma konuları oldu. Bahçe işleri birden yoğunlaştı bahçeyle uğraşmak da epeyce vaktimi aldı.
Tabii Türkiye ve dünya gündemini takip etmezseniz hep bir eksiklik hissedersiniz. Elimden geldiğince Türkiye ve Dünya gündemini takip etmeye çalıştım.
Çin’de başlayıp dünyaya yayılan Covit-19 epidemisi de ayrı bir konu. Bu konuda da hatırı sayılır İngilizce ve Türkçe makaleler okumaya çalıştım. Bazılarının çıktılarını aldım. Şimdiden iki kalın klasör dosya haline geldi bu makaleler. Bu konu ile uğraşan beş ayrı hekim grubunun yazılarını ve önerilerini takip etmek de bayağı bir zaman diliminizi alıyor.
Yiğidin hakkını yiğide vermek lazım. Sağlık Bakanlığı “Bilim Kurulu” oluşturdu. Bu kurulun aldığı kararları Türkiye’de adım adım uyguladı ve Türkiye bu süreci --eğer programsız olarak-- gevşetmezse en az zararla atlatacak ülkelerden biri olacak.
Bu arada Kırşehir’de benim bu yaşıma kadar görmediğim bir olayı da size anlatmak istiyorum:
Mayıs Pazar günü bahçede otururken önce küçük bir öbek halinde mucuk cinsi yeşil renkli bir sinek grubu gördük bahçede. Bunlar öncü olmalıydı ki; arkasından bulut halinde yüz milyonlarca sinek istila etti bahçeyi. Sırf benim bahçemde değil, telefonla irtibat kurduğum Selafur, Çaydeğirmeni, Kurt Ocağı, Karabacak semtlerinde tüm bahçelerde aynı tablo oluşmuş. Konuştuğum genç yaşlı herkes şimdiye kadar böyle bir şey görmediklerini söylediler. Mecburen eve kapandık pencereyi açtığınız anda sinekliğin küçük gözlerinden bile geçip eve giriyorlardı.
Zararlımı, zararsız mı? Bilemedik. Kimse de bilemedi. Çektiğim videoyu tarımla uğraşan bazı yerlere gönderdim. Bir yerden bunlar zararsız diye bir yanıt geldi. Daha ertesi gün ve takip eden günlerde bu tablo oluşmadı. Bu sineklerden yüz milyonlarlarcası, milyarlarcası nereden geldi? Nasıl üredi? Nerede üredi? Sonra nereye kayboldular? Ömürlerini mi tamamladılar? Tüm sorular şu anda belirsiz. Bu soruların yanıtlarını bilen varsa ve gazetemizle paylaşırlarsa çok memnun olurum.
Klavyenin başına oturduğumda onu özlediğimi de anladım. Yazacağım yazıların birinde okuduğum kitaplar hakkında da size bazı notlar ulaştıracağım. Tavsiyelerim olacak.
Fazla uzatmadan yazımı bu sabah internette okuduğum Nazım Hikmet’le ilgili bir bölümden hayat derslerinden alıntı yaparak bitirmek isterim. Yazının orijinali çok uzun.
Ayağını sıkan bir ayakkabıyı yenisinin bayramda giyemiyeceğini bilerek, uzun süre giydikten ve canı yandıktan sonra bu hatırasını anlatarak şöyle devam eder Nazım:
“… doğrusunu isterseniz yaşam da dar ayakkabıyla yürümektir….kimi zaman dostluklar, arkadaşlıklar, beraberlikler (“iş arkadaşları, çalışma koşulları” bunu ben ekledim) bir dar ayakkabıya dönüşür. Kimi zaman zamandır dar ayakkabı, geçmek bilmez. Canınız yanar. Topallıya topallıya gidersiniz. Sonradan öğrendim; yaşamın dar ayakkabı ile yürüyebilme sanatı olduğunu.”
Tüm halkımızın ve tüm hemşehrilerimin ramazan bayramı mübarek olsun. Sağlıklı ve koranasız günlerin gelmesi dileği ile…