Bir konferans sonrası rahmetli Aziz Nesin’e bir vatandaş sormuştu, “Bu kadar konuyu nasıl tespit edip mizahi kitap haline getirip meşhur oldunuz?” diye. 
Rahmetli “Türkiye’de yaşayıp kâğıt kalemle oynayıp meşhur olmamak çok ayıp olur” demişti. 
Gerçekten o kadar malzeme doğuyorken, yazı yazmak zor olmuyor. Malzemenin yüzde 80’ni siyasiler tarafında yazara sunuluyor. Son zamanlarda bizlerin bel bağlayıp ağızlarında çıkan kelimelere, ümitle odaklanıp yaşantılarımızı rahatlatacak daha güzel çıkışlar yapacak siyasileri beklerken, adeta şaşkın ördeğe dönüyoruz. Duyduğumuz vaatlerle gururumuz okşanmıyor değil, fakat bazı gerçekler göz önüne gelince, sevinç ve gururun kuyruğuna üzüntü ve utangaçlık ekleniyor.
Sayın Başkanımızın her yeni projesinden sonra şok oluyoruz. Bütün ümitlerimizi 2023 yılına itekleyerek sessizce ömrümüz yeterse o mutlu tarihe erişmeye çalışacağız. Şunun şurasında ne kaldı, yalnız bu kadar kısa zaman içerisinde bu kadar projeyi nasıl finansa edeceğiz? 
Kendi memleketinde verdiği paralarla yapılan yollara tekrar geçiş ücreti ödeyen bir ülke aya nasıl ve kimin parasıyla gidecek? 
Neden olmasın vaatlerinin hepsi de bütün dünya ülkelerinin hedefi, fakat gerçeklerde her hangi uçuk vaatlerle gizlenmiyor ki. 
Karadeniz’de tarihimizin en büyük gaz rezervlerini keşfettik. Sağdan soldan aldığımız malzemelerle büyük askeri silah ve mühimmatlar yapıyoruz, (tabi malzeme aldığımız ülkeler verirse F-35’ler gibi veya tank motorları gibi) Yerli araba yapıyoruz (henüz bir ışık yok, fabrikanın yer seçimi bile yapılmadı, eğer yapılırsa Ankara ve Kırşehir civarı olmasını isteriz) sayısını bilmediğimiz binek arabası montaj barakaları da bizim değil. 
Atatürk’ün kurduğu milli fabrikalarımızda yabancıların işlediği uç ürünleri alıyoruz (alüminyum malzemeleri gibi veya demir çelik ürünleri gibi). Son zamanlarda da bir uzay hikayesi ortaya attı sayın Başkan’ımız sevinç ve heyecana kapıldık. Kapıldık ta bu iş nasıl olacak diye merak edenler Başkan’ın her ağzında çıkacak bir müjdeyi merakla beklemeye başladı. 
Bir zamanlar meşhur hocamız vardı dağa tasa fabrika temelleri atmıştı da rahmetlinin ömrü kâfi gelmedi, attığı temeller arazilerde kayıp oldu gitti. Şimdi biz olmaz, ya es kaza düşe kalka aya vardık ne var orada, daha önce gidenler orda bir şey buldular da biz de mi pay alacağız?
Ama hiç şaşmayalım çok yakında devri mülk pazarlayıcıları türer ve ayda arsa satışına başlarsa ve bir de ayda gecekondular olursa nasıl önüne geçilecek? 
Şimdiden şehir planlarını hazırlayalım ki, orayı da buraya benzetmeyelim. Rahmetli Mahsuni Şerif bir eserinde, “Aya gitmek marifet değil. Güneşten de öte bak öte” diyordu. Bence ay hikâyesi bayatladı bir heyecan yaratmıyor, daha da öte bakmak daha inandırıcı olur kanaatindeyim. 
Aydan önce halkın yaşam seviyesini yükseltmek daha mantıklı değil mi, he mi biraz inandırıcı olur. Mekik şoförünün ismine gelince, Cacabeynot olması isabetli olur. Çünkü uzayla ilgili araştırmacılığı Kırşehir’de başlatmış rahmetli ama ömrü kâfi gelmemiş hiç olmazsa kaldığı yerden bizler devam etmiş oluruz. Evvela tahrip edilen Tarım, Eğitim, Ekonomi, Refah seviyesi çok çok daha önemli olan kutuplaştırılan toplumu normalleştirmek daha önemli.
Sayın Başkan sabah akşam muhalefeti hedef almış gün boyu kavgayla zaman harcaması pek hayra alamet değil. Mafya babalığına soyunmuş defalarca suçları sabitleşmiş bir kimsenin beyanat vererek siyasete ayar vermesi ve her önüne geleni tehdit etmesi pek de hayırlı olmaz. Bir kaç gün sora Sedat Ergin ve Diker Sedat’tan bildiriler gelirse hiç şaşmayalım. 
Tilkiye sormuşlar, “tavuk etini sever misin?” diye, yahu beni güldürmeyin demiş.
Yine tilkiden bir hikâye daha, her yoruma uyar.
Yine tilkiye sormuşlar, “Tavuklara çoban lazım güder misin?” demişler. 
Hani keratanın kurnazlığı dillere destan ya. “Güderim ama ben hesap sayı bilmem, tavuk bu uçar, kaçar ben güder getirir kümese sokarım gerisine karışmam” demiş.