Üniversite eğitimi almak için çaba sarf eden iki buçuk milyon öğrencinin gireceği Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) bu hafta sonu yapılacak. 
Emeklerinin karşılığını alacakları, başarılı bir sonucu elde etmelerini diliyorum.
2004 yılında bir kez girmiş olduğum (o zaman ki ismi ÖSS) üniversiteye giriş sınavına o tarihte bir buçuk milyon kişi girerken şuan sayı iki buçuk milyona ulaştı. O yıllarda ÖSS'de en başarılı lise türleri olan Anadolu Liseleri ve Fen Liseleri'nin yerini Özel Anadolu Liseleri ve Özel Fen Liseleri aldı. Yani paran kadar eğitim! O tarihlerde Anadolu'nun illerinde ücretsiz ve nitelikli eğitim imkânı sağlayan Anadolu Liseleri ise çoktan tarumar edildi. Değersizleştirildi.
İki buçuk milyon öğrencinin 'yarıştırıldığı' YKS'ye dönersek emekçi, orta halli aileler çocuklarının iyi bir eğitim yoluyla daha iyi yaşam koşullarına ulaşmalarını istiyor. Bunun içinde bin bir zorlukla ve bankalara borçlanarak özel kurslarla, etüdlerle ve hatta biraz durumları iyiyse son sene koleje geçiş yaptırarak onları bu sınava hazırlamaya çalışıyorlar.
Çünkü Cumhuriyet tarihi boyunca üniversiteler, köyünden kasabasından lastik ayakkabıyla çıkmış bu ülkenin çocuklarına mühendis, avukat, öğretmen, doktor, yönetici, bürokrat/teknokrat olmanın yolunu açtı. Anadolu’nun en ücra şehrinde ki biri için daha iyi bir yaşam standardına ulaşmanın yolu ihale almak değil iyi bir eğitim almaktı. Köy Enstitüleri örneği bu anlamda Cumhuriyet tarihinde önemli bir deneyime sahiptir. Gönen Köy Enstitüsü’nden mezun yazar Fakir Baykurt’un “Bey çocuğu bey, ırgat çocuğu ırgat olmasın diyedir bizim eğitim mücadelemiz.” sözü her şeyi özetler.
Bugün gelinen noktada sistem tıkandı ve emekçi halkın çocuklarına fabrikalarda ucuz işgücü olmayı ya da uzman çavuş, polis gibi mesleklerle 'garanti' iş bulmayı emrediyor. (Şuan geniş tanımlı işsizliğin 10 milyona ulaştığı bir dönemde o da zorlaştı.) Aksini isteyenler ise çocuğunu okutmak için hayatını borçlu geçiriyor. Hatta üniversite öğrencisinin kendisi de borçlu mezun oluyor.
5 buçuk milyon mezun şuan KYK kredisi borcundan dolayı ya icralık ya da faiziyle birlikte katlanan bir borca sahip. En az üç çocuk isteyenlerin gençlere sunduğu gerçek bu.
Bunların dışında kalan kitle ise zaten sayısı 100’e ulaşmış olan özel üniversitelerle kariyer yapma yolunu kırmızı halılarla önlerine seriyor. 2002’de 46 bin olan özel üniversite öğrenci sayısı şuan 550 bin.
Diğer taraftan her ilde açılan üniversitelerde verilen eğitimin niteliği ise çokça tartışmalı. Nitelikten çok niceliği artıran siyasi iktidar git gide yoksullaşan Anadolu illerine ve ilçelerine üniversite öğrencisi göndererek bu illerin ticari hayatından başka bir şey düşünmedi. Esnaf mantığıyla açılan ve kontenjanları bolca şişirilen üniversitelerle birlikte şuan dört milyonu açık öğretim olmak üzere sekiz milyon üniversite öğrencisi var. Bu denli büyük bir yığılmanın elbet bir bedeli olacak.
Üniversiteler birer diplomalı işsiz üretme merkezine dönüştü. Sebebi kariyer hayali kuran öğrencilermiş gibi gösteriliyor. Bolca üniversite açmakla övünen, betona, arsa rantına ve garantili projelere yatırım yapan bu piyasacı zihniyetin hiç suçu yok!
Son olarak bir yandan “üç çocuk yapın” denilirken diğer yandan bunca genç nüfusa nitelikli eğitim, umut dolu bir gelecek ve güvenceli bir iş hayatı sun(a)mayan muktedirlerin kendileri kaynakları iştahlı iştahlı tüketmeye devam ediyor. Millete bir maaşı çok görüyorken diğer yandan 4-5 maaşlı bürokratlar türüyor. Milyonlarca insanın payına ise o sınavdan bu sınava, o mülakattan bir diğerine sürüklenmek, torpil aramak, ‘adamını bulmak’ düşüyor. Fakir Baykurt’un dediği gibi bey çocuğunun bey, ırgat çocuğunun ırgat olmadığı eşit, parasız, kamucu bir eğitim ve herkes için güvenceli bir yaşam uzak değil.