Ülkeyi yönetenler de anlamıyor ki!

Mart ayı ile birlikte baharın geldiği müjdeleniyor. Ancak Kırşehir’de, Şubat ayında bahar havası yaşadığımız için kış aylarının gidişi ile baharın gelişini anlayamadık.


Bir garip insanlarız vesselâm…
Tıpkı Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze kadar geçen süreçte olduğu gibi…
Millet olarak Cumhuriyet’i de anlayamadık.
Kimimize küçük geldi, kimimize büyük.
“Reklâm arası” diyenlerin olduğu gibi, “enkaz kaldırdık” diyenler de oldu ne yazık ki!..
Bağımsızlığı karakter edinenler de oldu, esaretin etkisinden kurtulamayanlar da…
“Lâiklik” denilince “devlet işleri ile din işlerinin ayrı tutulması” diyenlerin olduğu gibi, dinsizlik deyip çıkanlar da oldu!
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Atatürk’e “kurtarıcı” diyenler olduğu gibi, “put” diyenler de oldu.
Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet sayesinde eğitim görerek üst mevkilere gelenler bile kabullenmemeyi kendilerine şiar edindi…
Hep batı, batı, batı diyerek muasır medeniyetlerin seviyesine ulaşmaktan dem vurduk, ama bir türlü yakalayamadık.
Çünkü yönetenlerimiz ehliyetsizdi…
PKK ile masaya oturduk kandırıldık,
Kandil’le masaya oturduk kandırıldık,
İmralı ile konuştuk yine kandırıldık,
Fethullah’la kol kola geziyorduk, her istediğini verdik o da kandırdı.
Putin kandırdı,
Obama kandırdı,
Esat da kandırdı,
Olmadı be, olmadı işte.
Demek ki, bu işin çırağı, kalfası, ustası olmazmış.
Bak, her gün Al Bayrağa sarılı vatan evlatlarını bir bir uğurlarken, ülkenin kalbi sayılan Başkent’te bombaların patlatılmasını bir türlü durduramıyoruz…
Güneydoğu’da olup bitenleri de milletçe anlayamıyoruz.
İyi de, başkan olmak isteyenleri,
Ülkeyi yönetemeyenleri,
“Millet bize muhalefet görevi verdi!” deyip her şeye “hayır” diyerek kenara çekilenleri,
Türkiye partisi olmak için yola çıkıp, Kandil’le İmralı arasında sıkışıp kalanları da anlayamıyoruz.
Anlamıyoruz be, anlamıyoruz işte…