Uğur Mumcu'nun 24 Ocak' 1993'te katledilişin den bu yana 34 yıl geçmiş bulunuyor. Katiller henüz yakalanmış değil. Katillerin İran'a kaçtıkları, yerli işbirlikçileriyle bu hunharca cinayeti işledikleri biliniyor. Katillerin muhtemelen şeriat diktatörlüğü kurmak isteyen İran'dan emir ve talimat aldıkları anlaşılmıştır.
Uğur Mumcu'nun parçalanması bazılarını keyiflendirmiştir. Bu keyiflenen çevreler zaman zaman el ele veren, tarihin en acım sız şeriat diktatörlüğünü kurmak isteyenlerle bölücü eşkıyadır. Bir de yeraltı suç örgütleri: Silâh esrar-eroin kaçakçıları... Çünkü Uğur Mumcu bunların üzerine gidiyordu. Yazdığı her yazı bir tarihi belgeydi; dokümana, belgeye, araştırmaya dayanıyordu. Bu nedenle şeriatçı diktatörlük düzeni kurmak isteyenlerle bölücü eşkıya ve mafya, para, silâh kaçakçısı, esrar, eroin tacirlerinin el ele vermeleri doğaldır. Çünkü Uğur Mumcu yazılarıyla tüm bunların canına okuyordu. Yazılanlar asla yalanlanamıyordu. Bilimsel bir tutarlılıkla, kriminolojik bir yaklaşımla karanlık işleri aydınlatan Uğur Mumcu’yu yazıları ve düşünceleriyle yenemeyenler çareyi öldürmekte buldular. Zaten siyasî cinayetlerin kaynağında tükenmişlik ve acze düşmek vardır. Yapacağı bir işi, söyleyeceği bir sözü kalmayan tükenmişler silâha sarılırlar. Fikirle yenemediklerini öldürürürler! Uğur Mumcu, yenilemez kalemdi!
Uğur Mumcu kendini şöyle tanımlıyor:
“Ben Atatürkçüyüm. Ben devrimciyim. Ben gerçek milliyetçiyim. Ben emperyalizmin karşısın­dayım. Vurguna, soyguna, talana karşıyım. Ben lâiklikten yanayım. Daha düne kadar yazdığım hiç­bir yazımı yalanlayamadınız. Öyleyse öldürün, par­çalayın. Her parçamdan beni aşacak binlerce Uğur Mumcu çıkacaktır.”

Ülke insanını koyun sürüsü gibi gütmeyi amaçlayan diktatörlük yanlılarının kalem adamlarını, bilim adamlarını, fikir, düşünce adamlarını, sanatçıları öldürmeleri boşuna değildir.
Napolyon diyor ki: “Beni üç sancaktan çok bir gazete korkutur.” Gerçekten de demokratik yönetimlerde gazetenin yürütme, yargı, yasama organlarından sonra dördüncü kuvvet olarak kabul edilmesi çok önemlidir.
Uğur Mumcu'nun öldürüldüğünde ağzını açıp tek kelime konuşmayan ve bundan bir bakıma keyiflenmiş görünen Turgut Özal, Mumcu’nun cenazesi kaldırılmadan bir bahaneyle ABD’ye gitmişti.
Dönemin başka devlet adamları, hükümet adamları şunları söylüyorlardı:
“”Suikast işini çözdük, rahatız. Diplomatik sıkıntı istemediğimizden henüz açıklamıyoruz. İşi kim, ne için yaptı biliyoruz.”
Ama koskoca bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti başkent Ankara’nın göbeğinde işlenen bu korkunç cinayetin faillerini bulamadı. Cinayet düşündürücüdür, ama faillerin bulunmaması daha da düşündürücüdür.
1905’ten günümüze dek 50 gazeteci öldürülmüştür. İlk kurban Adana «Hizmet» gazetesi ya­zarı Tevfik Nevzat’tır. 1909'da «Serbesti» gazetesi yazan Haşan Fehmi, 1910’da «Seda-yi Millet» gazetesi yazarı Ahmet Samim’in öldürülmelerinden bu yana 1974 Barış Harekâtı’nda Rumlarca öldürülen Adem Yavuz'dan Onat Kutlara dek tam 50 gazeteci katledilmiştir. Bu sayıya bilim adamları dahil değildir. Yani Prof. Dr. Ümit Doğanay, Prof. Dr. Bedri Karafakioğlu, Dr. Necdet Bulut, Doç. Dr. Bedrettin Cömert, Doç. Dr. Orhan Yavuz, Doç. Dr. Bahriye Üçok, Prof. Dr. Muammer Aksoy, Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil, din bilgini Turan Dursun, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı…
Görüyorsunuz, bir dostumun deyimiyle yobaz, kara yobaz, Atatürk Cumhuriyetinin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğün, sosyal devletin payandalarını öldürüyor. Yumuşak ge’lerle uğraşmıyor.
Uğur Mumcu Kırşehir’de doğmuştur. 50 civarında bilimsel nitelikli eseri vardır. Eserlerinde ve tüm gazete yazılarında
- Atatürkçülüğü, hukuk devletini
- Türk devrimini, eşitliği
- Lâikliği,
- Demokrasiyi,
- Ülkemizin bölünmez bütünlüğünü, çağdaş uygarlığı,
- Gerçek milliyetçiliği savunmuştur. Böyle bir adamı tarih kolay yetiştirmiyor. Onu öldürece­ğinize içinizdeki karanlık düşünceyi öldürseydiniz. Hür basın demokrasinin temelidir. Basının tamamen hür olmadığı ülkelerde demokrasi gelişemez. Şu veya bu şekilde diktatörlük yanlıları basın hürriyetini hep kendileri için kullanırlar. Diktatörlüklerini ilan edince de basın hürriyetinin canını okurlar. Günümüzde dinsel diktatörlükler kurnazca basın hürriyetini yok etmeye çalışmaktadırlar.