Yarın günlerden 20 Temmuz, Her sene takvimler 20 Temmuz’u gösterdiğinde içim yanar, beni bir burukluk alır, doğmadığım hayatta olmadığım günlere gider, tarih kitaplarını yeniden inceler ve Kırşehir’ in ilçe yapılması gelir aklıma.

Evet, maalesef Kırşehir Adnan Menderes’in Başbakanlığında, Demokrat Parti zamanında 20 Temmuz 1954 tarih ve 6429 sayılı kanunla ilçe yapılmış, elindeki ilçeleri diğer illere verilmiştir.

Peki Kırşehir’i ilçe yaptıracak esas neden neydi? Adnan Menderes’in dediği gibi coğrafi nedenler mi, yoksa Kırşehir’in kendisine oy vermediğini içine sindiremediği için siyasi nedenler mi, yakın dönem siyasetinin “KARA LEKESİ“ olan bu kararın arkasında ki sebep neydi?

Tabi ki bu kararın alınmasında dönemin Başbakanı Adnan Menderes tek başına hareket etmemiş ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar’da öncülük etmiştir. Bu kararın alınmasında tek gerçek siyasidir.                        

Kırşehir’ in ilçe yapılmasıyla ilgili çok araştırma yaptım, çok kitap okudum ama beni en çok etkileyen ve defalarca okuduğum gazeteci yazar Altan Öymen’in kaleme aldığı 1950 yılından itibaren başlayan siyasetteki öfkeli yılları ve Kırşehir’in ilçe yapılmasını anlatan “ÖFKELİ YILLAR“ adlı kitap çok daha gerçekçi olduğu için tüm Kırşehirlilerin okumasını tavsiye ederim.

Kitapta Kırşehir’in ilçe yapılışında TBMM’de dönemin iktidar ve muhalefet liderlerinin yer alan konuşmalarını aynen aktarıyorum.

1954 Seçimlerinden hemen sonra Adnan Menderes’in Başbakanlığında kurulan hükümetin “KIRŞEHİR KANUNU“ diye adlandırılan kanundu. O kanunla Kırşehir il olmaktan çıkarılıyor, ilçeleri komşu illere dağıtılıyordu. Kırşehir’in yerine Nevşehir il haline getiriliyordu. Kanunun gerekçesi ise bazı coğrafi, idari, iktisadi nedenler sıralanıyordu. Ama gerçek amacın ne olduğu belliydi. Kırşehir 1954 seçimlerinde iktidarın çok kızdığı Osman Bölükbaşı’nın partisine o zamanki adıyla CUMHURİYETÇİ MİLLET PARTİSİ’ne oy vermişti.

CMP Türkiye genelinde Kırşehir dışında başka hiçbir yerde milletvekili çıkaramamıştı ama Kırşehir’deki 5 milletvekilinin tamamını kazanmıştı.

Çıkarılmak istenen kanunla Kırşehir cezalandırılacaktı. Muhalefetteki partileri destekleyen öteki illerin halkına sizde ayağınızı denk alın olacaktı. Ama tabii bu, hiçbir şekilde açıklanmıyordu. Zaten buna gerekte yoktu. Anlayan anlayacağını anlıyordu.

Kanunun meclisteki görüşmeleri başlarken de sanılıyordu ki hükümet kürsüde, gerekçedeki coğrafi, idari, iktisadi nedenleri sıralamakla yetinecek,. Muhalefet tabi hükümetin amacının siyasi olduğunu iddia edecek ama hükümet bunu kabul etmeyecek…

Böyle sanılıyordu başlangıçta da her şey sanıldığı gibiydi. Fakat birden bir şey oldu. Vilayet nasıl anormal olur?

Osman Bölükbaşının kürsüye çıkıp iktidara yönelttiği eleştirilerden sonra Başbakan Adnan Menderes konuşmasının bir bölümünde bir çeşit “VELEV Kİ” parantezi açarak şunları söyledi.

(…) Demek istiyorlar ki bu iş siyasidir. Bu işin siyasi olmadığı hakkında dahiliye vekilimiz (İçişleri Bakanımız) izahat vereceklerdir. Fakat bir an için kendisinin nokta-i nazırını (Görüşünü) hakikattir diye kabul edelim, diyelim ki bunun yapılmasında siyasi maksatta vardır. (…) Siyasi maksat mevcut olduğunun bir an için farz edelim. Bu vilayetin (ilin) içtimai ve siyasi bünye (yapı) itibarıyla anormallik göstermekte olduğunu inkâr edemeyiz.

Evet, evet, evet biz açık konuşuruz. Türkiye’nin hiçbir tarafında, hiçbir vilayetinde yüzde üç ten fazla rey almamış bir partiye mensup bir milletvekili arkadaşın Kırşehir’de takip ettiği ivicaclı (eğri büğrü) siyaset malumdur. (…) Eğer bir vilayetin halkı, milletvekilleri tarafından böylesine idlal edilmiş (etkilenmiş) olursa hakikati ifade etmenin bir siyasi tedbir zarureti (zorunluluğu) haline geldiğini de kabul etmek yerinde olur. “

Böylece Kırşehir’in iktidar tarafından “ANORMAL” sayılmasının nedeninin Osman Bölükbaşı ve arkadaşlarına oy vermesi olduğu Meclis tutanaklarına geçmiş oldu…

İşte Altan Öymen “Öfkeli Yıllar“ isimli kitabında Kırşehir’in ilçe yapılarak ilçelerinin de diğer illere dağıtıldığını anlattığı Türk demokrasinin kara bir sayfasını oluşturan perde arkasında dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın olduğu bir Adnan Menderes garabeti olarak da bilinen olay: Kırşehir'in ilçe yapılması. Türkiye'nin tarihine utanç çivileriyle çakılmış birkaç olaydan birisidir ve Kırşehir 20 Temmuz 1954 tarihinde yediği bu ağır darbenin altından halen kalkamamıştır.

20 Temmuz 1954’te Kırşehir’ in ilçe yapılmasına karşı Kırşehir’de en ufak bir tepki gösterilmemiş, kararın iptali için Anayasa Mahkemesine gidilmemiş, protesto eylemleri ve gösteriler yapılmamış, parti örgütleri tabelalarını indirerek faaliyetlerine son vermemişler, sivil toplum kuruluşları seslerini çıkarmamışlar, seçimlerde sandığa gitmeme kararı almamışlar ve kuzu kuzu karara razı olmuşlar. Bu karardan sonra bazıları çareyi Kırşehir’i terk etmekte, bazıları da kaderine küserek Kırşehir’ de kalmakta bulmuşlar. Bulmuşlar ama kaldıklarına da pişman olmuşlar. Çünkü iktidara gelen tüm hükümetler Kırşehir’e üvey evlat muamelesi yapmış, iş alanları yaratacak yatırımlar yapılmamış, demir yolu getirilmemiş, hava alanı yapılmamış, Kırşehir küçük bir kasaba halinde kaderine tek edilmiş ve her geçen gün Kırşehirli memleketini terk etmek zorunda kalmıştır.

Kırşehir yediği bu ağır darbenin altından kalkamamış olmasına rağmen bugün halen en azından Kırşehir’in ilçe yapıldığı gün olan 20 Temmuz günü her sene programlı bir şekilde Kırşehir için “Utanç ve Kara gün“ olarak kutlanmamakta ve partiler kapılarını kapatmamaktadırlar. Hatta 27 Mayıs tarihinde Kırşehir’de benim çok yakından tanıdığım kişiler Adnan Menderes’e rahmet okudurlar. Yazıklar olsun demekten başka bir şey diyemiyorum.

Ben de biliyorum ne yaparsak yapalım elimizden alınan ilçeler tekrar verilmeyecek ama biz sesimizi çıkarmaya başlayarak her yıl 20 Temmuz gününü Türk Demokrasi tarihinin kara lekesi ve utanç günü olarak anılması sağlanmalı, bir günde olsa siyasi partiler faaliyetlerini durdurarak sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte Atatürk Anıtı’nın önünde basın açıklaması yapmaları ve konuyu gündemde tutmaları sağlanmalıdır.

Hatta bana göre Kırşehir’in gasp edilen hakları yeniden verilene kadar Kırşehir’de tüm siyasi partiler tabelalarını indirmeli, faaliyetlerine son vermeli ve Türkiye’nin hangi ilinde yaşarsa yaşasın Kırşehirli hemşerilerimiz sandığa oy kullanmaya gitmemelidir. 

Hükümetler nasıl “Ergenekonlardan, Balyozlardan, 12 Eylül’den, darbelerden hesap sorduysa Kırşehir’i ilçe yapanlardan hesap sormalı ve itibarı iade edilmeli, özür dilenmeli, elinden alınan başta Hacıbektaş olmak üzere tüm ilçeleri tekrar verilmelidir. Yıllardır müze olarak kullanılan Ayasofya nasıl ki yıllar sonra camiye çevriliyorsa Kırşehir’ in de gasp edilen hakları tekrar verilmelidir. Aksi durumda bu utanç, bu ayıp, bu kara leke geçmişten günümüze kadar ülkemizi yönetenlerin alnında bir iz olarak kalmaya devam edecektir.

Bunları yazıyorum ama olacağına inanıyor muyum? Hayır inanmıyorum. Çünkü dediklerimi yapmak için Kırşehir sevdalısı olmak gerekir, mangal gibi yürek olması gerekir, kendi menfaati için değil, Kırşehir için çalışmak gerekir. Kırşehir’ de böyle siyasetçi, milletvekili, sivil toplum kuruluşları var mı? Hayır yok. Ben göremiyorum, siz görüyorsanız beni haberdar edin. Maalesef Kırşehir halen siyasetten ve siyasetçiden çok acı çekmeye devam ediyor, seçilen milletvekillerinden bir elin beş parmağını geçmeyecek şekilde birkaç kişi hariç herkes kendini düşündü kendisine çalıştı Kırşehir’i düşünen olmadı. Şu an Kırşehir’in milletvekilleri var mı ben göremiyorum, varsa ne iş yaptılar bilmiyorum. Sivil Toplum Kuruluşları ise tamamen facia. Herkes kendisini düşünüyor, Kırşehir’i değil.

Kısaca şahsım olarak halkın iradesini içine sindiremeyip, Türk demokrasinin utanç ve kara bir sayfasını oluşturan bu kararı alarak Kırşehir ve Kırşehir insanını cezalandıran dönemin Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’a, Başbakanı Adnan Menderes’e, Meclis Başkanına, Bakanlara, Milletvekillerine ve kimlerin parmağı varsa hakkımı helal etmiyorum, ahrette iki elimde yakalarında olacaktır.