Bir zamanlar Mustafa Fığlalı isimli bir yüzbaşı vardı, bu yüzbaşı o zamanlar sosyal güvenlikle ilgili bir ders verdi. Şimdi var mı yok mu bilmiyorum.

Bir zamanlar Mustafa Fığlalı isimli bir yüzbaşı vardı, bu yüzbaşı o zamanlar sosyal güvenlikle ilgili bir ders verdi. Şimdi var mı yok mu bilmiyorum. Adana’da dersimize girerdi ve zaman geldi yüzbaşı, general olarak askerde karşıma çıktı ve çok iyi bir ilişki içerisinde 24 ay olan askerliğimi 22 ay olarak tamamladım.
Seferi tetkik adı altında, yani istihbaratla ilgili bir görevi çok titizlikle yürütürdü. Çok bilgili, askerlik konusunda hiç taviz vermez ve disiplinde tolerans tanımazdı. Kendisinin aynı zamanda makam şoförlüğünü de yaptım.
Doğu Anadolu’da her taşın dibinde bir casus yatar der ve beni sık sık uyarırdı. Ben onu Siirt’te bırakıp teskere alırken bana bazı tüyolar vermişti. Söylediklerinin pek çoğunu yaşayarak gördüm ve adamın ileri görüşlülüğünü ve vatan sevgisini her zaman takdir etmişimdir.
“Casus nasıl yetişir? Ajan veya casusun illa yabancıdır diye bir düşünce beslenmemeli” derdi. O zamanlar şimdiki gibi terör yoktu, ama o zamanda eşkıya vardı. Tilki Selim, Kocaer, İmam falan diye dağlarda gezen ve aşiret ağları tarafında beslenen kimselerdi. Bu adamlar hırsızlık yapar, haraç toplar, soygun yapardı ve toplumu rahatsız eder huzuru bozardı. Yüzbaşı bunların yabancı ajanlar tarafından desteklendiğini ve hatta bazı konularda eğitildiğini söylerdi.
O zaman ellerinde polis ve askeriyede bulunmayan modern silahları vardı. Yıl 1967 ve şimdi gelinen durum ortada…
O zamanlar eşkıya gurupları beş on kişiyle dağlarda dolaşırlardır. Şimdi bu eşkıya gurupları yüzbinlerle ifade ediliyorlar ve ağır modern silahlarla donatıldığını görüyoruz.
Türkiye’nin her şehir ve köyleri, casus ve ajanla dolu, bunların içinde Türk vatandaşları ve üst yönetimde görev almış kimselerde ve hatta bakan olanlarda rastladık. FETÖ olaylarında bir kısmı yakalandı, bir kısmı da nasıl çıktıysa yurt dışına kaçarak kendilerini destekleyen ülkelerin kolları altına sığındı.
Dünya üzerinde her gün yeni isim altından yeni yeni ülkeler doğmaktadır. Bunlara ülke demek ne kadar doğru olur bilmiyorum. Balkanlarda Yugoslavya’nın dağılmasıyla Balkanlarda yeni doğan ülkelerin hali meydanda. Hayriselasiyenin ülkesinin durumu içler acısı, yani İngilizlerin veya başka emperyalist ülkelerin el koymak istediği ülkeleri ve toplulukları ne duruma getirdiği bilinmeyen bir macera değil.
Lawrence’nin Osmanlı İmparatorluğu’nu yalnız başına nasıl yıprattığını ve Şerif Hüseyin’i kullanarak koca imparatorluğu yıktığı duymayan yoktur.(Bu adamın Kıbrıs zindanlarında kafasını duvarlara vurarak, Osmanlıya yaptığı hainliğine cezasının aklınca kendisinin vermeye çalıştığını, Bektaş hatıralarında anlatır)
Sola gönü çok basitti, ülkesini seven insanlara, “Türkçü, ırkçı, kafatasçı diyeceksiniz yoksa Türkleri yenemezsiniz” diye, cahil kültürünü, tarihini bilmeyen ve unutmuş kimseleri çok çabuk aldatıyor.
Habeşistanlar da aynı taktiği kullanmışlardır, Afganistan’da da aynı taktiği devreye soktular, yani din faktörünü.
Ne kadar acı değil mi?
Bir Müslüman topluluğu, Hıristiyan ajanın nasıl peşine takip rejime ve devletine düşman haline getirdiği. Atatürk’e de aynı iftirayı ileri sürerek çok uğraştılar, hâlâ da çalışanlar var ve hatta “dini olmayanların kurduğu devletin yasalarıyla yaşamak istemiyoruz!” diyenler var. Emperyalist ülkelerin, “size demokrasi getireceğiz!” diye girdikleri ülkelerin durumu ortada, mesela.
Afganistan’ın içinde bulunduğu kaostan bir türlü kurtulamamasının temel sebebi 1920 yıllarında atılmış ve bu kargaşadan bir türlü kurtulamadı ve de kurtulacağında hiç mi hiç benzemiyor. Çünkü toplum içerisine atılan nifak tohumları kemikleşmiş, halk arasında gruplaşma sağlanmış, birbirilerine itimat ve güven sarsılmış, beraber yaşamaları imkânsız hale getirilmiş. Değişik tarikatlar vasıtasıyla dini inançların temel kuralları yozlaştırılmış. Hatta öyle uygulamalar devreye sokulmuş ki konan kuralları sadece şeyhler bilir müritler bir kukladır. Hıristiyan, Müslüman veya başka her hangi bir din de olabilir. Yeter ki ortamı ateşleyecek olayı yaratmak yeterli sayılıyorsan son elli yıla bir bakın, aynı dine mensup İslâm ülkelerinden başka, birbirini katleden başka bir ülke var mıdır?
Afganistan’ın başında Emanullah Han isminde bir kral var. Ülkenin fakirlikten başka fazla da bir problemi yok. 1920’de Topal Molla isminde biri sahip çıkar, sakal bırakır tarikat kurar, mürit toplamaya başlar. Üç seneden kısa bir süre içerisinde müritleri katbekat artarak büyük bir kitleye dönüşür. Topal Molla kontrolü altına aldığı müritleri, dinî de kullanarak halkı ayaklandırır ve isyanı bastıramayan Emanullah Han aynı İran Şahı gibi ülkeyi terk etmek mecburiyetinde kalır.
Ülkeden kaçarken (Bu yine İngilizlerin organizasyonuyla oluyor ve onu bekleyen gemide veya herhangi bir yerde Topal Molla ile karşılaşırlar) Hana yaklaşarak “Ekselans beni tanıdınız mı?” der. Emanullah “tanıyamadım” der. “Ben Topal Mollayım" der, Topal Molla sakalı kesmiş, lengeri fötr şapkasını başına geçirmiş Afganistan’da görevini bitirdiği için gönül rahatlığı ile ülkesi İngiltere’ye dönüyor. Emanullah Han o anda ne düşündü bilemiyorum ama, Topal Molla, İngiliz istihbaratının emirlerini yerine getirmiş ve başka ülkelerdeki Emnullahları devirmek için Afganistan’dan ayrılıyordu.
Şimdiki Irak ve Suriye’nin içine düştüğü durumda, yöre halkı acaba bir ders çıkarma şansı var mıdır?
Cehaletin ve okumanın yarattığı ortamın içerisinde yaşadığımızı ne zaman anlayacağız?
Yıllardır Kürt kardeşlerimizi kullanan emperyalist güçlerin niyetlerini anlayamayan bu kardeşlerimizi de anlamaktan zorluk çekiliyor. Kendilerine kimlik dahi vermeyen, kendilerini insan olarak dahi tanımayan Suriye ile sarmaş dolaş olan örgüt hakkında acaba ne düşünüyorlar? Acaba insanları aptallaştıran bir yöntem mi uygulanıyor? Öyle olmamış olsaydı tarihte alınan dersler unutulmazdı.
Not: 1700’lü yıllardan zamanımıza kadar Türkiye’deki Kürtler ve etnik gurupları, devlet aleyhine nasıl kışkırttıklarını hatıralarını yayınlayarak anlatan ajan hatıraları var. Bunları herkes bulup okuyamaz. Kırşehir Valiliği bu kitapları temin edip halka bedava dağıtırsa çok yararlı olacağı kanaatindeyim. Lüzumsuz yerlere milyonlar harcanıyor bu tür yayınların fazla bir meblağ tutacağında zannetmiyorum.
Kırşehir’de bazı terör örgütlerine sempati duyanlar ve hatta destekleyenlerin varlığı biliniyor. Böyle kimselerin hangi kıraathanelerde bir araya geldikleri emniyet tarafında biliniyor, buralara bedava olarak dağıtılması, Kırşehir olarak belki ilk olabilir.