Yazıma başlamadan iki gün önce Kırşehir Eğitim ve Araştırma Hastanesinde sol gözümden katarak ameliyatı olmam münasebetiyle ameliyatı gerçekleştiren Doçent Dr. Raşit Kılıç’a, ameliyathane personelleri hemşireler Emine Başdoğan, Asiye Adalı, personel Yasin Cengiz ile poliklinik personeli Erdal Başer’e ilgilerinden, samimiyetlerinden, emeklerinden, tatlı dillerinden, gülen yüzlerinden dolayı teşekkür ediyorum. Tanrı şifa dağıtan ellerine dert vermesin.
* * *
Ülkemizde ve Kırşehir’de gördüğüm ve gözlemlediğim olaylar neticesinde aylardır Türk Kadınları için yazı yazmak istiyordum ama bir türlü fırsat bulamamıştım. 5 Aralık 2019’un Atatürk tarafından Türk Kadınına seçme ve seçilme hakkı vermesinin 85’nci yılı olması nedeniyle bu gün için yazabildim.
İslamiyet’ten önce kadının hiç değeri yoktu. Araplar, kız çocuklarını diri, diri gömüyorlardı. Müslümanlığın gelmesiyle birlikte bu kötü adetler son bulmuş ve Peygamber Efendimiz “Cennet annelerin ayakları altındadır" diyerek noktayı koymuştur.
Sırası geldiğinde eştir, annedir, bacıdır, evinde reis, cephede asker veya komutandır kadın.
Erkeği ve kızı doğuran, büyüten, eğitendir kadın. Nitekim Tanrı bile kadın ve erkeği dokuz ay, on günde eşit şekilde yaratmıştır.
Türk Tarihinde ise ayrı bir değeri vardır kadının.
Türk Kadını geçmişten, yakın dönemlere kadar savaşlarda ata binmiş, kocasının yanında savaşlara katılmış, yol göstermiş, akıl vermiş, kılıç sallamış, silah, tutmuş, cepheye mermi, yiyecek ve iaşe malzemeleri taşımıştır.
Türk örf, adet ve töresinde kadın bilge insandır, akıl danedir, sultandır, yol göstericidir. Türklerde kadınlar okuyan, araştıran, aile ve ülke ekonomisine katkıda bulunan bir insandır. İşin özeti “Kadın insandır.”
Bunun en güzel örneğini Hanlar Hanı Cengiz Han’ da görmekteyiz.
Cengiz Han bir gün sarayına tüm hanlarını (Bilge kişileri, akıl ve bilgi danıştığı insanları) toplamış, tahtının sağ tarafına eşini oturtmuş ve “Ben Hanlar Han’ı Cengiz Han, hepinizin Han’ıyım” dedikten sonra eşini göstererek Bu da benim HAN’IM” diyerek eşine ve kadına verdiği değeri göstermiştir.
Bugün kadınlara hitap ederken HAN’IM kelimesini kullanmamızın kaynağı
Cengiz Han’ın eşine HAN’IM demesidir.
T.C. Devletinin kurucu Mustafa Kemal Atatürk te “Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın” sözleriyle birlikte
5 Aralık 1934 tarihinde dünyada bir ilki gerçekleştirerek “Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkı” tanıyarak, Türk Kadınına kimlik, kişilik kazandırmış, eşit, özgür bir insan olmalarını sağlayarak önem vermiştir.
Sadece savaşlarda değil, yaşadığı çevrede ve evinde maruz kaldığı bir çok baskıya rağmen ve zor şartlarda yılmayan, mücadele eden, çocuklarına, eşlerine ve özellikle aile büyüklerine bakmış, kilim dokumuş, tarlada çalışmış, yemek yapmış çamaşır yıkamış, yağan yağmurla birlikte oluşan çamurla uğraşmışlardır Türk Kadını.
Günümüzde her türlü teknolojik aletlere, elektrik süpürgesine, çamaşır ve bulaşık makinalarına rağmen ev işi yapıyoruz, çok çalışıyoruz, yoruluyoruz diye sızlanan kadınlar gibi hiçbir zaman sızlanmamış hayatından şikâyetçi olmamıştır Türk Kadını.
Kadınlara Türk Tarihinde çok büyük önem verilmişken, yüce dinimizin ilk emri “OKU” olmasına “Erkek olsun, kadın olsun ilim öğrenmek herkese farzdır” emrine ve
Peygamberimiz’in eşi Hz. Hatice’nin ticaretle uğraşmasına rağmen günümüzde geldiğimiz noktada ülkemizde İslam alimi, şeyh, şıh, cübbeli adı altında ortaya çıkan birileri kadınları arka plana atmaya çalışmakta, kadının fitne, fücur, fesat ve günahkar birisi olduğu belirterek okumasının, çalışmasının büyük günahlardan olduğunu, kadının doğduğu günden öleceği güne kadar evinden dışarı çıkmaması gerektiğini söyleyenler ortaya çıkmıştır.
Çıkmasına çıkmış bunlar ciddiye alınacak kişiler değiller ama üzülecek esas konu, Türklerin ve İslamiyet’in kadına verdiği değere ve öneme rağmen ülkemizde Araplaşma yolunda alınan büyük mesafelerle birlikte kadınlarımızda Müslüman Türk Kadını olduklarını bir tarafa bırakarak kendilerine değer vererek el üzerinde tutanlara düşman gözüyle bakıp; kadınları fitne, fücur ve günahkâr ilan edenlerin, ikinci plana atanların peşinden koşmaları, onları el üstünde tutmaları, ellerini öpmeleri, hürmette kusur etmemeleridir.
Bunun örneklerini Kırşehir’de fazlasıyla görmekteyiz, Kırşehir’de bir çok kadınlarımız Müslüman Türk Kadını olduğunu unutarak, Türk Kadını gibi giyinmesi, okuması, çalışması yerine Kuran’ın ilk emri olan “OKU” ve “İlim kadın ve erkek tüm inananlara farzdır”
Amirlerinden habersizce kendilerini yanlış yönlendiren muhteremlerin peşinden koşmaları ve Araplaşma yolunda gitmeleri anlaşılacak gibi değildir.
Bu nedenle ülkemizde ve Kırşehir’ de yaşayan kadınlarımızın Müslüman Türk Kadını olduklarını unutmadan yaşamalarını Türk Tarihini ve güzel dinimizi iyi öğrenmeleri ve Kuran’ın ne emrettiğini öğrenebilmeleri için Kuran’ın Türkçe Mealini okumaları kadınlarımız için faydalı olacaktır.
Bunun aksi ise hüsrandır.