Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomisi karma bir sistemle çalışıyor aldatmacası, uzun vadede kendini toparlayamamasının yegâne sebebi olarak gösterilse de, bu pek gerçeği yansıtmıyor. Uluslararası ticaret yapan firmaların yurt dışında elde ettiği dövizi zamanında transfer etmeyişi ve iç piyasada yüzde yüz kazanmak maksadıyla kriz olgusu beklentisi ekonomiyi bir türlü düzlüğe çıkaramıyor.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomisi karma bir sistemle çalışıyor aldatmacası, uzun vadede kendini toparlayamamasının yegâne sebebi olarak gösterilse de, bu pek gerçeği yansıtmıyor.
Uluslararası ticaret yapan firmaların yurt dışında elde ettiği dövizi zamanında transfer etmeyişi ve iç piyasada yüzde yüz kazanmak maksadıyla kriz olgusu beklentisi ekonomiyi bir türlü düzlüğe çıkaramıyor.
İthalata bağlı çakma lüks yaşama alıştırılan toplumun gereksinimlerinin ithali, sayılı ve saygılı firmaların insafına bırakılmasında çok önemli. İç ihtiyacı önemli ölçüde karşılayan bazı üretim tesislerinin yabancı sermayenin eline geçmesinin ne kadar yanlış ve tehlikeli olduğunun bilinmesi gerekirdi, elden çıkarılan ve ihracatta bir sınır konmadan tamamen iç piyasaya çalışan kuruluşların, bazı yasadışı faaliyetleri (kara para aklama gibi) nasıl kontrol edilebilir? Edilemez. Çünkü özelleştirilen kuruluşları kapan yabancı firmaların aynı zamanda Türkiye’de kendilerinin de hissedarı olduğu banka şubeleri ile çalışmaları kontrolü etkilemediği düşünülebilir mi?
Bunları tamamen kontrol etmek mümkün mü? Tarımda bir türlü reformu gerçekleştirememek ve bakliyattan tutunda besicilikte kullanılan yem, ilaç ve hatta suni tohumlamada yabancı sperma ithal eden bir ülkenin kalkınmada söz etmesi sadece aldatmacadır.
Türkiye’nin pek çok problemi çözüm beklerken kimlerin ne işine yarayacağı belli olmayan yasa önergeleri, sadece gündem değişikliğini ve olan problemleri unutturmak maksatlı olduğunu düşündürüyor halkı.
Son zamanlarda yüzbinlerden bahsedilen canlı hayvan ithalatı, dışkısından daha kötü kokular yaymaya başladı. Devlet desteği ve teşvik primlerinin kimlere nasıl ve ne şekilde dağıtılmasının perde arkasını gören veya görmek isteyen yok. Bu koşullar ve şartların ekonomiyi ve enflasyonu etkilemediği söylenebilir mi?
Şimdi Kırşehir’de görüyoruz, her yerde mandıralar kuruluyor. Hem de devasa devasa… Bu mandıraların çevreye verdiği kokuyu bir kenara bırakalım ve bunların atıklarının yeraltı su kaynaklarına verdiği zarara düşünen var mı?
Yapılan mandıraların Kırşehir ve ülke ekonomisine elbette katkıları olacaktır. Ancak bunun uzun vadede olacağını düşünüyorum. Ama Türkiye’de hayvanlığın ithalatta gelişeceğini düşünenler varsa yanılıyorlar. Getir dışarıdan bir süre bak, besle, kes sat. Hayvancılık gelişsin! Bunun inandırıcılığı yoktur.
Ekonominin kırılgan yapısının, terör örgütlerinin faaliyetlerine de bağlamamak, biraz zayıf düşünmektir. Yabancı güçlerin Ortadoğu heveslerinin önünde tek engel olarak gördükleri Türkiye´yi elbette her yönden sıkıştıracaklardır.
Egemen güçlerin dünyanın her yerinde siyasi yandaş temini ve seçim propaganda çalışmalarını, kendilerine yakın partilere payanda olarak geleceğe yatırım yaptıkları herkesçe bilinen bir gerçek. Beslenen terör örgütleri, yalcıların yaladıkları tarafından ağalarının çıkarları doğrultusunda çalışacakları, yüz yıllardır devam eden bir faaliyettir. Bunun ana merkezi ve organizasyonu İngiliz ve Almanlardır.
Bu faaliyetler bilinirken özelleştirilen kurumların genellikle bu iki devletin kuruluşlarının almaları biraz düşündürücü değil mi?
Bilhassa adeta para basan telekomünikasyonun dolaylı yöntemlerle ele geçirilmesi ve FETÖ gibi hain gurubunun kilit noktalara getirilmesi, içten yıkma faaliyetlerini anlamayan, anlayamayan veya çıkarlarına öyle geldiği için görmezden gelen siyasi kuruluşların, nasıl bir ekonomi anlayışına sahip oldukları belli değil mi?
Avrupa devletlerinin aralarına almam kararı, fitne meclislerinde oy birliği ile kabul etmeleri, ileriki zamanlarda Türk ürünlerine ambargo koyacaklarının işareti değil mi?
Peki Gümrük Birliği anlaşmaları nasıl çalışıyordu ve bundan sonra nasıl çalışacak? Geçmiş iktidarların, “sen bilirsin abi!” tavırlarını Recep Tayyip Erdoğan’dan göremedikleri için bundan sonra daha da agresifleşecek Avrupalıların tavırları daha da sertleşecek ve Türk ekonomisini daha da zor duruma sokacakları beklenen gelişmelerdir.
Peki, alınan kararlara Türkiye’nin tepkisi ne olur?
Bence hiçbir şey olmaz, tarımda, ilaçta ve diğer sanayi malların üretiminde yüzde 90’na varan dışa bağımlılık, finans sisteminin yüzde 60’ı yabancıların kontrolünde olması, Türkiye’nin bütün alternatif yollarını kapamaktadır. Elbette dünyanın sonu değil fakat yaşayan insanların kısa ömrünü karanlık geçirmesini kimse istemez.
Guruplar oluşturularak halkın biraz daha iktisatlı olmasını ve gelirine göre yaşamanın yolları gösterilmeli. Her yıl katlanarak cari açığın kapatılması, biber ve domatesle ihracına bağlamayıp daha kârlı sanayi ürünlerine ağırlık verilmesi ve dünyada yeni müşteriler aramak en sağlıklı çözüm olsa gerek.
Avrupa parlamentosunun aldığı karara onların anlayacağı dilden cevap vermek daha doğru olacak.