TOTEM

Para; bütün çağların tanrısı ve fetişidir. Ancak bu aşağılık çağ, bu iğrenç çağ; bütün değerleri paraya tahvil edip anlamsızlaştırdı. İnsan olmanın içi boşaltıldı. Ruhsuz bedenler yığınına, belirsiz varlıklara dönüştürdü. Satın alamayacağı hiçbir şey bırakmadı. İnsanın bedenini istediği zaman istediği bedelle aldı. Hatta ruhları da satın aldı. Çağın hasta, ruhsuz, her an satılmaya hazır, hatta bedelini yükselt beni de satın al diye yalvaran yığınlarını oluşturdu. Kötülüğü sıradanlaştırıp, bulaşıcı hale getirdi. Bir veba salgınının içine bıraktığı yığınlar amaçsız ve anlamsız yalvarışlarla, sessizliği ile teslim alınmış durumdalar.

Kentlerin; sokaklarında, caddelerinde, meydanlarında kısa gezintilere çıkın; bakışları ölgün, renkleri solgun, hayatla bağları tükenmiş, gülümsemeyi unutmuş öbek öbek yığınlarla karşılaşırsınız. Bazıları da cüzdanlarındaki totemin gücüyle tüketim çılgınlığıyla telaşla koşturup dururlar. Bir arada yaşayan, aynı kentin havasını soluyan, birbirinden habersiz, birbirine yabancı yığınlar. Totemin gücüne sahip olanların aşağılayıcı, küçümseyici bakışlarını üzerimde hissettiğim her an içimde biriken tiksinti duygusuyla uzaklaşıyorum oradan. O bakışlarda insan olmaya ilişkin hiçbir duygunun olmayışıdır tiksintim. Empati de anlamsızlaşıyor. Her an önceleyen ve fetişe dönüştürülen totemin zavallılığı veba virüsü olarak karşıma çıkıyor. Çivisiz dünyanın modern köleleri de bu fetiş dalgasına yakalanıp, totemlerinin hayalini kurma çabaları sonuçsuz da kalsa, o hayale ulaşmak için yasal kılıfla şans oyunu olarak sunulan çeşitli kumar oyunlarının müptelasına dönüşmesi kaçınılmaz hale geldi.

Çağın totemi ve fetişe dönüşen veba virüsü insanlığı ele geçirdi. İstediği biçimde onu şekillendirip, uysal, dirençsiz, sadık kölelere dönüştürdü. Virüs ihtiyacın ötesinde zorunluluğa evirildi. Onu ele geçirmek için gösterilen bütün çabalar sonuçsuz kalırken, hasta toplumlar, bireyler oluştu. İnsanlığın çoğunluğu yakalandığı bu hastalığın pençelerinde kıvranıyor. Sağlık sektörü altın çağını yaşıyor, ilaç sektörü zirvelerde. Silah sanayi şahlanmış, önündeki bütün barikatları yok edip “milenyum” çağının gözbebeğine dönüştü, en karlı, veba virüsünün totemi ve ulaşılmazı. Düşük zekâ seviyeli politikacılar pazarlamacılık sektörünün en iyisi olmak için can separene çalışıyorlar. Ancak hepsinin sonunu derin bir yalnızlık ve çaresizlik bekliyor.

Bir firavunun, bir generalin, bir önemli şahsiyetin, bir “kahramanın” ölümünün ardından her ne demekse görkemli cenaze töreni düzenlenir. Güneş gözlüklü önemli şahsiyetler korumalar eşliğinde alana girerler. Gözler her an için onlara çevrilir. Birçok alt rütbeli şahsiyet, önemli şahsiyetlere görünmek için birbirini itekleyerek öne çıkmaya çalışırlar. Kadınlardan bazıları güneş gözlüklü, bir kısmı eşarplı, sahte hüzünlü bir görünümdedir. Önemli şahsiyetler de kederli görünür. Ancak bütün gösterinin kahramanı morgda yapayalnız uzanmaktadır. Yalnızlık bu olsa gerek. Artık hiç kimseye emir veremez, kimseyi aşağılayamaz, kimseye kibirli bakamaz, veba virüsünü bulaştıramaz, totemin ayrıcalığından söz edemez, çaresiz ve yeni doğan bir çocuktan daha güçsüz. Cesede dönüşen bedeni birilerinin desteğiyle defin edilecektir. İnsanın zavallı hali değilse nedir?

Kimsenin inancıyla, tanrısıyla uğraşma derdim yok. İnancın bilginin bittiği yerde başladığını bıkmadan, usanmadan sürekli tekrarlamakta sakınca görmüyorum. İnanç alanının bilginin kapsamı dışında olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle; değersizleştirilen, yerlerde sürünen “milli ve manevi “ değerleriyle de ilgilenmiyorum. “Din, insanı değerli varlıkmış gibi göstereyim derken, yerlerde süründüren, hiçbir zaman var olmayan ve olmayacak olan öteki dünya için ve oradaki sadece hayal ürünü olan varlıklara, mistik düşünce ve eylemlerle boyun eğmeyi zorunlu kılan akıl ötesi varsayımlar toplamıdır. “ Ancak şu yalın gerçeği söylemekte sakınca görmüyorum; insanlığın yeni tanrısının, toteminin veba virüsü olduğunu da rahatlıkla söyleyebilirim. “Manevi “ değerlerin utanmazlıkla veba virüsüne tahvil edildiği, alınıp satıldığı bir insanlığın sonu hayra alamet görünmüyor. Toplu katliamların, şiddetin, vahşetin, dehşetin veba virüsünün eseri olduğunu uzaydaki sessizler de duymuş ve biliyorken iflah olur mu dersiniz insanlık. Vicdan bu suç çağında anlamını yitirdi.

Firavunlar kanlı elleriyle para denilen veba virüsünün altın külçeleriyle güçlerini gösterirken, yığınlara yoksulluğun faziletlerini anlatırlar. Çalışmanın, alın terinin gerekliliğini, kutsallığını vaaz ederken, sırça köşklerinde totemlerinin ayrıcalığının keyfini yaşarlar. Nedense o yoksul yığınlar ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar hep yoksul kalırlar. Üstelik alın terlerinin karşılığını Firavunların göklere çıkardıkları ürettiklerinin çılgınca tüketimi için teslim ederler.

Bu akıl dışı çağda; tebaalara sürekli çalışmak ve asker olarak koruyuculuk düşer.

Tebaanın sesi, tepkisi yasa dediği “hukuki “ kurallarla zapt-ü rap altına alınırken, direnenler acımasızca cezalandırılır. Totemin sahibi işlenen her türden suçtan ceza olarak muaftır. Çünkü o kuralları karşıtlarını cezalandırma üzerine koymuştur.