İnsanoğlunun haddini bilip, kem söz söylemediği , el alemin namusuna yan gözle bakmadığı, komşunun komşusunun çocuğuna hişt, tavuğuna kişt demediği, fakiri giydirerek karnını doyurduğu, yetimi sevip, başını okşadığı, paraya, pula, ihtişama, gösterişe değer vermediği, tencereye kapak, kapağa kulp olmak derdinde koşmadığı, özel ve resmi kurumlarda yalakaların itibar görmediği, Kırşehir cadde ve sokaklarında dalkavukların cirit atmadığı, kendisine ve karşısındakine saygı duyduğu, selam alıp, selam verdiği günlerden toplum olarak sorgulanması gereken öyle günlere geldik ki inanın; kokuşmuşluğun, yozlaşmışlığın, ahlaki çöküntünün, bitmişliğin, tükenmişliğin had safhaya ulaştığı bu günleri nasıl ve nereden sorgulamaya başlayacağımı bilemiyorum.
Sadece iki ucu değil her tarafı pis değnek. Ancak bir yerden başlamak gerek.
Din Tanrı ile kul arasında kişisel olup, kimseyi yargılamaya, sorgulamaya hakkımız yok, hesabı verecek olan kul, soracak ise Tanrı' dır. Ahlak ise toplumsaldır. Biz toplumsal ahlakı sorgulayalım.
Toplum olarak ahlakı kadın erkek özellikle gençlerin cadde ve sokaklarda el ele, sarmaş dolaş, öpüş kokuş gezmelerini veya Kırşehir caddelerinde küfürlü konuşmalarını algılarız ama fakirin çocuğu askerde şehit olup ; siyasetçinin, iş adamının, bürokratın çocuklarının bedelli veya çürük raporu alarak askerlik yapmamalarını hangi ahlaka sığdığını sorgulamayız.
Her türlü eşitsizliğin. adaletsizliğin, hukuksuzluğun yaşandığı ülkemizde ve Kırşehir' de hak edenlerin göz ardı edilip, hak etmeyenlerin iş ve makam sahibi olmalarının hangi ahlaka sığdığını sorgulamayız.
Ekmek alacak parası olmadığından çöpten ekmek toplayan insanların olduğu günümüzde fiyatı otuz bin TL’den, on bin TL'ye indirilen takıları alan "otuz bin TL iken pahalı gelmişti alamamıştım ama on bin TL gibi küçük parayla satıldığı için iki adet aldım, parmaklarım boşluktan kuruldu” diye televizyonlarda boy gösteren eli yüzü kırışmış, boyadan, ciladan yüzü görünmeyen yetmişlik süslü yumurta kadının konuşmaları hangi ahlaka sığar sorgulamayız.
İş yerlerinde çalışan asıl olan millet hiç bir iş güvencesi olmayıp, sudan sebeplerle işten çıkarılırken, asıl milletin seçtiği milletvekillerinin dokunulmazlıklarının olması, sadece iki yıl milletvekilliği yaptıktan sonra emekli olurken milletvekilliğinden emekli olan sağlıkta her türlü tedavi giderlerini devletin karşılamasını, her alanda inanılmaz boyutta öncelikleri ve haklarının olmasını sorgulamayız.
Ülkemizin dört bir yanında ve Kırşehir'de ayağında yırtık ayakkabıyla, üzeri kabansız, şapkasız üşüyerek, titreyerek okula giden milyonlarca çocuğumuz varken, üç kere hacca gittim, beş kere umreye gittim, fırsat bulursam yine gideceğim diyen hacılarla, on bin Tl ve üzerinde paralar harcayarak deniz kenarlarında tatil yapan muhteremlerin bu davranışları ve söylemlerinin hangi ahlaka sığdığını sorgulamayız.
Hacıyım, hocayım, "abdestsiz gezmem, suyu üfleyerek içerim, karıncayı ezmem" deyip, asgari ücretle çalıştığı işinden çıkarıldığı için iki ay ev kirasını veremeyen aileyi evinden kaldıran kişilerin davranışlarının hangi ahlaka sığdığını sorgulamayız.
Yaşadığı hayatı boyunca hiç bir yaralı parmağa işememiş, sadece ben demiş muhteremlerin cuma ve kandil günlerin "cumanız, kandiliniz mübarek olsun" mesajlarını atanlara "bir cuma günü bir fakirin karnın doyur, kandil günü üzerine elbise al bak o zaman cumanda, kandilinde nasıl mübarek olur" demez ve bu ahlak anlayışını sorgulamayız.
Kırşehir'de esnaflık yapıp, ciddi şekilde paralar kazanan ve Amerika'ya, Almanya' ya, Hollanda'ya tur gezilerine gidip, yanında çalıştırdığı elemana "ben ne kazanıyorum sana sigorta yapacağım” diyerek elemanı sigortasız çalıştıran esnafı sorgulamayız.
Karısı ve çocukları son model jeeplere binen, günlerini konken masalarında, kumar masalarında geçiren, dansözün sutyeninin içerisine yüzlerce dolar bahşiş sokan ama yanında çalıştırdığı işçiye asgari ücret veren zihniyetin hangi ahlaka sığdığını sorgulamayız.
Gözü dışarıda olup, aldığı maaşı başka kadınlara yediren, evinin ihtiyaçlarını karşılamayan ve hayat pahalılığından, geçim sıkıntısında dem vuran zihniyeti sorgulamayız.
Türkiye' de ve Kırşehir'de faaliyet gösteren kurumlarda çalışanları dışlayan, fakat akşamdan sabaha eline hiç bir iş almadan gününü gün eden, dolduran çalışmadan maaş alan , yalakalıktan başka bir halta yaramayan zavallıların el üstünde tutulduğu sistemi sorgulamayız.
İki bin yirmi TL asgari ücretle çalışıp, elinde yedi bin TL'lik cep telefonu olan ve arkadaşının telefonunu beğenmeyen kişinin ahlakını sorgulamayız.
Birinin tuzu yokken, diğerinin tatlı peşinde koştuğu, birinin ekmeği yokken öbürünün pırlantasının az olduğundan bahsetmesi hangi ahlaka sığar sorgulamayız.
Kırşehir'i geliştirmek büyütmek için çaba sarf etmek varken, küçük olsun, benim olsun, ben kazanayım, ben hükmedeyim diyerek olmayacak yerlere kamu binaları, hastane, üniversite yaptırmak veya sadece protokollerde boy göstermek ve devlet parasıyla Kırşehir dışı gezilere katılmak için derneklerde görev almak hangi ahlaka sığar sorgulamayız.
Çalıştığı iş yerinde hiç bir iş yapmadan sürekli oturarak akşamı ettiğini övünerek, gururla anlatan kişilerin anlayışı hangi ahlaka sığar sorgulamayız.
Pazar esnafının tezgâhın ön tarafına sebze ve meyvelerin iyilerini, arkalarına kötülerini koyarak vatandaşa verirken arka taraftan kötülerini vermesinin hangi ahlaka sığdığını sorgulamayız.
Birisinin acısı varken, acısını bir tarafa bırakıp; kıymalı pide peşinde koşmak ve cenazelerde ikram etmek anlayışı hangi ahlaka sığar sorgulamayız.
Trafikte şehirler arası yollarda 50 km hızla gidilmesi gereken yerde 150 km hızla gidilmesini, şehir merkezinde kırmızı ışığın bitmesine 5 saniye kala korna çalan trafik canavarlarının ahlakını sorgulamayız.
Devlet kurumlarına olan borcunu kasıtlı olarak ödemeyip, sürekli af bekleyen anlayışı sorgulamayız.
Son model arabalara binip, lüks evlerde oturan, her sene tatile giden lakin kredi kartı borcuna gelince ödemeyip, devlet af çıkarsın diyen kişilerin ahlakını sorgulamayız.
Doğruları konuşmak yerine şirin görünmek amacıyla herkese sen haklısın, senin dediğin doğru, senin yerin başka, boş ver onu deyip, el pençe bağlayıp, gelene ağam gidene paşam diyen anlayışın ahlakını sorgulamayız.
Bunları yazmakla bitiremeyiz, örnekleri çoktur. Bizim millet olarak toplumsal ahlakı inşaa etmemiz ve sağlam bir sistem oluşturmamız gerekiyor. Ağzımızı açtığımız her anda, gavur dediğimiz, ecnebi dediğimiz, İslam ulemalığı yaparak cennette yerleri yok cehenneme gidecekler dediğimiz Almanya, Hollanda, İngiltere, İspanya, İsveç ve ABD gibi devletler nasıl sağlam bir sistem kurdularsa bizde kurmalıyız.
Bunu kurmakta sağlam bir toplumsal ahlaktan geçer.
Ahlak öyle sığ beyinlerin dediği gibi sadece kadın erkek davranışları değildir toplumsaldır.