Aklın iflas ettiği yerde insan nasihate ihtiyaç duyar, fakat o nasihati verecek tecrübe sahibi yoksa insan ümitsizliğe düşer. Gönül istediğini her zaman yapamaz.

Aklın iflas ettiği yerde insan nasihate ihtiyaç duyar, fakat o nasihati verecek tecrübe sahibi yoksa insan ümitsizliğe düşer. Gönül istediğini her zaman yapamaz. Gönül hiçbir zaman yaşlanmayan bir nesnedir, insan yüz yaşına da gelse gönül hala onbeş yaşındadır. Gönülün hizmetçisi olan akıl, yani beyin gönülün her istediğini zamanla yerine getiremez duruma gelir. Dünyanın her yerinde iki kere iki dörttür, fakat Türkiye’de ya dört buçuktur ya da üç buçuktur.
Nedense bir türlü gerçek rakamı yakalamıyoruz.
Siyasette her zaman belirleyici bir etken olan Kırşehir’de, halk elinden geldiğince gerçeği öğrenmeye ve sorgulamaya çalışsa da, halkın çoğunluğunun bizi ilgilendiren gerçeği öğrenme imkânımız olmuyor veya olamıyor veya akıl erdiremiyoruz.
Demokratik bir ülke olarak, demokrasinin (öyle bir şeyin varlığına inanmayanlardanım) ne ve nasıl işlediğini ve gerçeğin nasıl ve ne zaman kimlerden öğreneceğimizi bir türlü saptayamıyoruz. Evet, siyaset bir kandırmaca oyunudur, rakibini alt etmek için her şey mubah görünse de, ahlaki değerlerle dalga geçmek, hem ayıp, hem günah, hem de insan haklarını ihlaldir. Başka düşünenler de elbette olacaktır, fakat herkesin doğrusu kendisini bağlar, eğer yetkili değil ve mesuliyet üstlenmiyorsa.
Son zamanlarda iktidar partisi AKP’nin yeniden yapılanması adı altında bazı uygulamalarına, bir kısmımız hayranlıkla, bir kısmımız da şaşkınlıkla şahit oluyoruz. Demokratik sistem içerisinde seçilmiş kimselerin istifaya zorlanması ve istifa edenlerin, tehdit alıyoruz veya zorla görevden uzaklaştırılıyoruz ifadelerine cevaben hükümet sözcüsünün istekleriyle ayrılıyoruz demeçleri bizi şaşkın ördeğe çeviriyor (halbuki bu insanları kendileri aday gösterdi ve halk da oy vererek makama oturttu).
Tarımdan tam yetkili bakanın, sanki bütün Türkiye’deki mandıraların kendisininmiş gibi, kırmızı eti bir hafta sonra ucuza yiyeceksiniz demesinden hemen sonra et fiyatları iki katına çıkıyor. Enflasyon tek rakama indirdik deniyor, dövizler tavan yapıyor. Akaryakıta zam yok deniyor, aksam ve sabah ayrı ayrı zamlarla yine şaşkına dönüyoruz. Tarıma takla attırıp sırtı üstü tuş eden iktidar, komşu ülkelerin çiftçilerini adeta ihya ederken, kendi üreticisini bir nevi cezalandırıyor. İstikrar illa parayla olacak diye bir kural olamaz. Elbette parasız ekonomi çarkının dönmesini beklemek saflık olur, fakat ahlaki değerlerin yitirilmesi ve güvensizlik, maddiyattan çok daha önemlidir. Eğer toplumda bir güvensizlik oluşmuşsa, iktidar olarak o güveni tekrar tahsis etmek yine onların görevidir. Bu da icraatla yapılır. İşe göre eleman değil de, elemana göre iş aranırsa geleceğimiz yer, bulunduğumuz yerdir.
Enflasyonun hızla yükseldiği ve cari açığın reel değerlerdeki verilere uymayışı işlerin pek de yolunda gitmediğinin işareti olmuyor mu? Büyük bir ülkenin üretici durumdan, tüketici ve hatta çılgın bir tüketici duruma gelmesinin yanlışlığı nerden kaynaklanıyor. Gerçeği gören ve anlatan, bunun tedbirini almak zorunda olduğu halde, sadece günü kurtarmak adına demeçler vermekle yetiniyor. Eh her işte olduğu gibi yine isimiz Allah’a kaldı galiba. Toplumca dua edelim belki kabul olur başka da çare kalmadı.