Son bir haftadır üniversite sınavına giren öğrencilerin gözü kulağı haberlerdeydi. Geçen sene bir hafta önce açıklanan sınav sonucu belki bu sene de erken açıklanır düşüncesi ile gece yarılarına kadar uyumayan öğrenciler merakla sınav sonuçlarını beklediler.

Bu sene de beklenen günden iki gün önce sonuçlar açıklandı. Sabah saat yedi sularında sabah haberlerini izleyenler, geçen altyazı okudu. Heyecanla çocuklarını kaldıran anne babalar sonuç ekranının açılmasını sabırsızlıkla bekledi. Çocuklar yüzlerini bile yıkamadan cep telefonlarına sarıldı. Mutlu bir haber görmek, sevinç çığlıkları atmak için güm güm attı yürekler… Sınav sonuç belgesine inanamayan gözlerle baktılar baktılar…

Sevinç çığlıklarının yerini: “Nasıl olur ya! Olamaz böyle bir şey! İnanamıyorum!” hayıflanışları aldı.

Mutluluk kucaklaşmalarının yerini: “Canın sağ olsun yavrum! Üzülme kızım! Ne yapalım oğlum, sistemi bu hale getirenler utansın!” gibi teselli cümleleri aldı. Daha doğrusu teselli edilemez bir hal aldı.

Milyonlarca öğrenci, anne baba ters köşe olmuştu. Puanlar yüksek ama sıralamalar düşüktü. Beş bine giren öğrenci de mutsuzdu, elli bine, yüz bine giren öğrenci de… Hayaller çöpe düşmüştü. Umutlarla yürütülmeye çalışılan gemi ise batıyordu.

Yıllardır katlanarak gelen öğrenci çokluğu bu sene zirve yapmıştı. Barajların kaldırılmasını fırsat bilenler, “Bir de ben deneyeyim belki olur”, düşüncesi ile sınava girmişti.

Uzmanların söylediğine göre sorular geçen yıllara göre kolay sorulmuş, belirleyici sorular sorulmamıştı. Bu da bir yığılmaya neden olmuş ve sıralamalar kaymıştı. Gerçekten emek veren, çalışan öğrenciler ise yıkılmıştı.

Pek çok genç ne yapacağını bilmez bir hale gelmişti. İstediği bölümü okuyamıyor, okusa iş bulamıyordu. Değişen ekonomik koşullar, okumuş işsiz sayısındaki artış, rahat ve paralı iş arayışı, özel sektörün yıpratıcılığı, mesai saatleri daha doğrusu saat kavramının olmayışı… Hayatının baharındaki gençleri kara kara düşündürüyordu.

Genç nüfusumuz ne yazık ki mutsuz. Her söylenene inanmayan, sorgulayan, araştıran bir nesil var artık. Gelişen teknoloji bilgiye ulaşımı kolaylaştırdı.” Avrupa da Amerika da böyle, bizim ülkemizde ise böyle” diyebiliyor. Bizlere hep halimize şükretmek öğretildi. Sabret sabret, şükret şükret, sözleri ile elimizde olana da olmayana da sevindik. Ama şimdiki nesil bu laflara kanmıyor, sonuca bakıyor. “Okuyamıyorum, yapamıyorum, alamıyorum” diyor haklı olarak.

Bizim ülkemizin en büyük zenginliği genç nüfusu. Eğer biz genç nüfusumuza sahip çıkmazsak, onlar da kaçacak. “Ömür boyu çalışacağım bir evim, bir arabam bile olmayacak. Karnım doyasıya yiyemiyorum. Halk pazarlarından bile kıyafet alamıyorum. Bırakın şehir dışına gitmeyi, şehir içinde bile gezemiyorum” diye üzülen genç nüfusumuza sahip çıkmalıyız. Lafla peynir gemisi yürütmeyi bırakıp, icraatlara geçmeliyiz. Yeni nesil konuşmalarla ilgilenmiyor sonuca bakıyor.

Tercih dönemi yaklaşıyor. Gençlerimiz tercih yapıp yapmamakta kararsız. Anne, babalar akıl alacak uzmanlar arıyor. Sancı büyük, dört beş seneye kadar o kadar çok şey değişiyor ki… Önü açık diye girilen bir bölümün önü kapanıyor. Okumuş işsizlerin arasında yavrusunu görmek istemeyen ebeveynler çareler arıyor.

Üniversite tercihi yapacak tüm gençlerimize kolaylıklar diliyorum. İnşallah istediğiniz okula gider, istediğiniz bölümde eğitim alırsınız. Sizlere bu ülkenin çok ihtiyacı var. Sizler geleceğimizsiniz ve gelecek nesli inşaa edeceksiniz. Sizleri çok seviyoruz ve sizlere güveniyoruz.

Ya toprak ol

Ya da su

Sakın ateş olma