Kırşehir’de bu yaz çok sıcak geçiyor. Ben de herkes gibi yeni geleneklerimize uyarak tatil yapayım dedim.

Kırşehir’de bu yaz çok sıcak geçiyor. Ben de herkes gibi yeni geleneklerimize uyarak tatil yapayım dedim.
Kırşehir sıcaktan kavruluyor, şöyle deniz kıyısına gidip kafa dinlemek istedim eşimle birlikte…
Bu gezi tatili değildi tam bir dinlenme tatili olarak tasarladığım bir zaman dilimiydi. Fakat genimize yerleşmiş olan yazma ve araştırma alışkanlığımız bizi oturduğumuz yerde rahat bırakmamaya şartlanmış.
Tatil yeri olarak bu sene Ege bölgesini seçtim, eski ve uzun yıllar görüşemediğim bazı dostlarımı görme fırsatı buldum. Bir büyüğümüzün adlandırdığı fakat henüz adı tescillenmeyen büyük şehirlerimizden biri olan İzmir’i doya doya gezmeye niyetlendim.
O da nedir sanki büyük bir kent değil, yarı alt yapısıyla mega bir köy!
Hadi eski yapılarda imkânlar kısıtlıydı, imar planının uygulamasında sıkıntılar vardı diyelim. Ya şimdiki yapılanmaya ne demeli?
Yeni site yapılaşması olarak adlandırılan bir nevi açık cezaevi görüntüsündeki beton yığınlarının durumu utanç verici.
İyileri yok mu?
Elbette var fakat iyiyi yapma imkânı varken neden kötü ve çirkin tercih edilmiş, onu da imar planlarıyla ilgilenen şahıslara sormak gerekir.
Yeni konulan tescilsiz isimin verdiği heyecanla, uzakta ve yakında ne kadar fanatik yavur varsa Ege sahillerini doldurmuş. Doldurmuş değil resmen istila etmişler ve parsel parsel yağmalamışlar. Zamanla pek kendileri gibi yavura rastlamayınca işi ticarete dökmüşler, ama ne ticaret tam bir soygun. Bizim yetkililer de kendilerini aldatıyorlar, “turizmde şu kadar gelirimiz var, şu kadar istihdam sağladık!” falan diye.
Öyle bir şey yok parayı kazanan turizm operatörleri ve uçak şirketleri, turistin öyle bahsedildiği gibi piyasaya veya esnafa para bıraktığı falan yok, varsa da devede kulak misali. Adamlar her işin hilesini ve kolayını bildiği gibi turizm işinin de hilesini bulmuşlar.
Alıyorlar yanlarına ortak ayağı altında bir Türk vatandaşı, sezon öncesi kapatıyorlar bazı pansiyonları ve tanıdık eş dost toplayıp getiriyorlar orijinal yavurları, yer onların, para onların ve hatta market açan ve eskicilik yapanlarda var. Merak edenler Bodrum, Didim, Kuşadası yani tatil beldelerinin her yerinde bunlara rastlamak mümkün. Pazarcılık yapanı da gördüm, tatlı komik bir Türkçe, ama kulağa hoş gelen bir Türkçe. Benim gibi enayilerde, İngiliz Türkçe konuşuyor diye seviniyoruz. Yalnız nazari dikkatimi çekti ortaklarının geneli özellikle doğu kökenli vatandaşlarımız ve hepsi de İngilizce biliyor.
Gelelim tarıma ve narenciye yetiştiriciliğine. Akdeniz havzasından sonra sebze ve meyve yetiştiriciliğinde ilk sırayı alan, yani daha önceki yıllarda alan şimdi değil. Ege sahilleri rant peşinde koşan emlak kurtları ve komisyonculara yataklık eden sözüm ona inşaat firmaları, ne kadar verimli arazi varsa parsellemişler ve fahiş fiyatlarla pazarlıyorlar.
Pazarlıyorlar da devlete kuruş vergi veren yok. Milyonluk gayrimenkulleri değerinden yüzlerce defa düşük gösteriyorlar ve vergiyi de ona göre veriyorlar. Bildiğimiz eski kavun ve karpuz tarlaları yerine, estetiği ve yapısı hiçte güzel olmayan evler yapmışlar, villa adı altında fahiş fiyatlara satmaya çalışıyorlar. Alan yok mu elbette var, ama kimler ekseriyeti yurt dışında ömrünü çürütmüş, bin bir türlü meşakkatlerle biriktirdiği birikimlerini bazı üçkâğıtçılara kaptırıyorlar. Peki, üretime hiç bir katkısı olmayan ve sadece tüketmeye endeksli kimselerin, denize 0 ve çok şatafatlı lüks villalarda oturanlar kim.
İşte onlarda yerine villalar yapılan kavun, karpuz ve üzüm bağlarının sahipleri. Vermişler kat karşılığı veya villa karşılığı tarım arazilerini, satmış birini almış altına lüks bir dört çeker, masrafını da yüklemiş öbür villaya ne kural biliyor ne saygı var sanki her şey onlara serbest. Hatta plakasız lüks arabalar gördüm ve hiçbir kontrol tanımıyor.
İşte durum böyle turizm bölgemizde, yani orada yaşayan kendi yerinde yabancı. Oralara tatil için değil de para kazanmak için gidenler daha kârlı çıkarlar. Çeşme belediyesinin yetkili birisi, bize fakir adam lazım değil parası olan lazım. Parası olmayanlar buralara gelmesinler diyor.
Haksız da değil gerçekten hayat çok pahalı, fakirin yaşama şansı yok gibi bir şey.
Kendi memleketinde yabancı olmak isteyen gitsin ege sahillerine de boyunun ölçüsünü alsın. Arsa ve yapı alanlarının pahalı olduğu yerde TOKİ ev yapıyor. Ne şaşırtıcı bir uygulama değil mi?
Yaşantımıza da boşa alaturka dememişler. Tavsiyem parası olmayan tatile falan gideyim demesin, beli kırılan aile bütçesinin tamiri hayli zor şu zamanda.