Ortaokuldan değerli arkadaşım Bekir (Sayılı) “Güzler’de bu sene öyle bir susuzluk var ki ekinler çok cılız, baş tutmadı” diye şikayetlenmişti. Sonrasında değerli kardeşim Ayşegül’den özellikle Sevdiğin ve Kortulu köyleri arasını vuran dolu ile “dalda ne varsa yaprak dahil sıyırıp yok etti”ğini öğrendik. Hem kuraklıktan ve hem havanın azizliğinden bu yıl bağ bozumunda şehir pazarında bulabileceklerimize mahkûm olacağız anlaşılan. 
Bundan daha vahimi geçimini toprağa bağlamış olan insanların yaşadığı ve yaşayacağı geçim darlığı. Dert çok ama derdini veren dermanını da vermiş, aklını, bilimi, teknolojiyi kullanabilen kullarına… Susuzluğun çaresi doğru yapılaşma, ağaçlandırma, tarım ve su politikaları, iklim değişikliğinin yarattığı yağış çarpıklıklarının yarattığı zararlara çare de “tarım sigortası” ve kamunun öncülüğünde var olan termal kapasiteyle yaratılacak “seracılık” uygulamaları. Salgın şartlarının zorlaştırdığı hayatı bir nebze kolaylaştırmak için merkezi idarenin ve yerel yönetimin desteği şart.
“Kırşehir’imizin çok eski devirlerden kaldığı, ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu henüz aydınlatılamamıştır. Etiler’in, Hititler’in devirlerine ait kalıntılara rastlandığı için onların zamanında da var olduğu, hatta Etiler’in bu şehire AKOVA SARAVENA, yani “SUŞEHRİ”, Bizanslıların “Justinipolis” adını verdikleri tarihlerde görülmektedir” diye yazmış değerli büyüğümüz Rüştü Yurdakul, anılarında. Bugünkü ismiyle Kırşehir dendiğinde insanın aklına hemen su gelmese de şehrin mahallelerinde, semt ve sokaklarında “su” varlıkları ve su isimleri düne kadar belirgindi. Su, su kaynağı anlamları olan yer isimleri ve varlıkları Kılıçözü başta olmak üzere Özbağ, Çaydeğirmeni, Kuyubaşı, Üçgöz, Hılla, Avgun, Değirmenderesi ile kaplıca özelliği olan Karakurt ve Terme ile karşımıza çıkar. 
Kılıçözü, Çuğun Barajı tarafından zapt-ü rapt altına alınmadan, sonrasında neredeyse tüm doğallığı yok edilerek bir kanala hapsedilmeden yıllar, yıllar önce, bağ, bahçe arasından menderesler yaratarak coşkun akardı. Öylesi kıvrımları vardı ki her sene yer değiştirir, öze komşu bahçe sahipleri arasında çekişmeye neden olurdu. Bir kıyısını biteviye yontan, dipsiz denecek kadar derinleştiren sular, kıyıdan kopardığını karşı kıyıya yığar, bazen çay içinde adacıklar yaratırdı. Neviye Halamların Çaydeğirmen’deki bağ eviyle, Akif Amcamların Karabacak’taki bağ evi arasında da öyle kıvrım, kıvrım, öyle yatağına sığmaz bollukta akar giderdi. 
Şehrin sakinleri olarak ötesini sonraları keşfetmiş olsak da, Obruk ile Kervansaray arasına sıkıştığı birkaç kilometrelik yolculuğu sonrasında Kale ile Kazankaya karşısına çıkana kadar Çaydeğirmeni, Karabacak, Kuyubaşı ve İkizarası’nı sanatkarane kıvrımlarıyla aştığını görerek büyüdük. Kabından taştığı bol yağışlı yıllarda yarattığı sellerle, getirdiği alüvyonlarla beslediği bağlara, bahçelere getirdiği bereketle büyüyen meyveler, sebzeler biz yaştakilerin hayal dünyasını süsler hâlâ…
Sadece kendisi değil, bağ bahçe sulamak için yolun bir kenarına açılmış arklara, Öz’e bent kurarak aktarılmış suları pırıl pırıl akar, gürül gürül çağlardı, toprağın bereketine bereket katardı. Üzerinde uçan peygamberdevelerinden helikopter böceklerine, içinde yaşayan kurbağalardan pisi balıklarına, etrafındaki sürünen, yürüyen, uçan, kaçan tüm canlılarıyla her defasında bizlere farklı bir görsel şölen, farklı oyun olanakları sunardı.  Kılıçözü’nden alınan suyla beslenen arklar, suyuyla sulanan cennet yeşili bağlara, bahçelere hayat, “envai tür” meyveye, sebzeye can verir, her köşede bir firdevs, her solukta bir cennet yaratırdı. 
Kılıçözü’ne yataklık eden vadi boyunca Kızılırmak’la kavuşuncaya kadar onlarca dere, derecik bu çayı besler, çay da akıp gittiği bozkırda yemyeşil bir şeridin, bu şeritten nemalanan birçok canlının varlık nedenidir. Çocukluğumuza dair hatırladığımız birçok su varlığı, göz, göze, kaynak, pınar Kılıçözü’nde sonuçlanan mucizevi bir doğa dengesinin ürünüdür. İşgüzar yöneticilerin Kızılırmak suyunu artırmak için yaptığı “Kılıçözü’nün yatak kodunun bir, bir buçuk metre indirilmesi, yer üstü ve yeraltı su varlıklarını yok eden imar uygulamaları gibi bir takım ‘Zihni Sinir Proceleri’ sayesinde” bugün neredeyse tüm su varlıklarımız kurutulmuş, doğanın idam ipi kalınlığında akan cılız bir su varlığıyla idare etmeye “mecburcu” duruma düşmüşüz. Bu hesapsızlıkların üstüne yaşanan iklim değişiklikleri, küresel ısınmanın sonuçları, dönemsel kuraklıklar nedeniyle dünün “Suşehri”nden sonra bugünün “Kırşehri”yle karşı karşıyayız.
Şimdi şapkayı önümüze koyup düşünme zamanı… Varlık zamanında darlığı düşünmeyenlerin, düşünemeyenlerin durumundayız. Kılıçözü öncelikle şehrimizin ana geçim kaynaklarından olan tarımının can damarı… Bunu görmeliyiz. Hirfanlı Barajı’nda birikecek Kızılırmak suyunun artırılmasından daha önemli konu Hirfanlı’dan ilimiz tarımı için projeler üretmenin yanında Kılıçözü’ndeki su varlığının korunması ve sorumsuz birkaç sanayici tarafından suyun kirletilmesinin önlenmesi … 
Zamanın ve paranın çoğunu şehrimizin bereketli alüvyon topraklarını imara açarak, suyunu kirleterek, fantastik, birilerinin çılgın para kazanma hayalleri ve ihtirası üzerinden yok ettik. En azından bundan sonrası için yapılacaklar konusuna kafa yoralım. Türkiye’deki birçok konu, birçok yatırım, birçok proje için söylenebilir ama Kırşehir gerçeğine yakından baktığımızda görülen manzara; emek, zaman ve paranın yüzde seksenini şehrin yaşamına, ekonomisine, insanların geçimine yüzde yirmi etkisi olacak işlerde kullanmışız. Bugün için acilen yapılması gereken yaşamımıza, ekonomimize, geçimimize yüzde seksen katkı sağlayacak işleri, alanları, projeleri araştırıp, düşünüp, bulup emeğimizi, zamanımızı ve paramızı bu yönde kullanmamızdır. 
Aksi takdirde bizi bekleyen son; susuzluk çeken “Suşehri”nin son sakinleri olarak Kent Park’ın ortasındaki beton boşluğa bakıp kendi ellerimizle yarattığımız kötü kaderimize lanet okumaktan öte bir şey değildir.