Öyle bir zamandayız ki; Adaletin terazisi yalnızca mahkeme salonlarında değil, sokakta, medyada, siyasette ve gündelik hayatta da eğrilmiş durumda. Masum olan sanık kürsüsünde ter dökerken; asıl failler, ellerini kollarını sallayarak tanıklık yapıyor, hatta toplumun vicdanına yön vermeye kalkıyor.
Bugün toplumun en büyük çelişkisi, suçun görünür ama cezasız, masumiyetin görünmez ama suçlu muamelesi görmesidir. Bir yanda sokak ortasında işlenen cinayetler, şiddet olayları, yolsuzluklar, adaletsizlikler… Diğer yanda, “suçsuz” olduğunu haykırmasına rağmen hayatı karartılan insanlar.
Televizyon ekranları ve sosyal medya, bu çarpıklığın aynası haline geldi. Suçluların mağdur gibi konuştuğu, mağdurların ise susturulduğu bir çağdayız. “Failler tanık” konumuna yükselirken, toplumun belleği yavaş yavaş ters yüz ediliyor. Bu yüzden artık kimin haklı, kimin haksız olduğunu ayırt etmek zorlaşıyor.
En acı olanı, toplumsal vicdanın bu duruma alışmasıdır. İnsanlar haksızlığa tanık olduklarında dahi, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyerek sessiz kalıyor. Oysa sessizlik, masumun yargılanmasını kolaylaştırırken, failin tanık koltuğunda güç kazanmasına sebep oluyor.
Bugünün toplumsal gerçeği şudur:
Adaletin değeri, güçlüye karşı gösterdiği cesaretle ölçülür. Güçlünün tanıklığı, masumun sanıklığı karşısında kutsanıyorsa, orada adalet değil, sadece çıkar düzeni vardır.Masumiyetin sanık, suçluluğun tanıklık makamına oturtulması, toplumsal vicdanın en büyük çürümesidir. Çünkü adalet sadece mahkemelerde değil, günlük hayatın tüm ilişkilerinde varlığını hissettirmelidir. Bir toplumda hakikati söyleyen hor görülür, gerçeği gizleyen ödüllendirilirse; Orada adalet değil, riyakârlık hüküm sürer.
Bugünün insanı, en çok da “suskun kalmanın güvenliğine” sığınıyor. Çünkü hakikati savunanın başına gelebilecekleri herkes biliyor.
Oysa tarihin bize öğrettiği bir şey var: Masumiyet ne kadar bastırılırsa bastırılsın, hakikat bir gün kendi tanıklığını yapar. Ve o gün geldiğinde faillerin suskunluğu, en büyük suçüstü olur.
Sonuç olarak; içinde yaşadığımız çağın en büyük sınavı, masumları koruyacak vicdanı diri tutmaktır. Çünkü suskun toplumların kaderi, faillerin tanıklığıyla yazılır. Oysa gerçek bir toplum düzeni, suçluyu değil, masumu yaşatmakla mümkündür. Unutmayalım; Masumiyet karinesi bir gün herkese, hepimize lazım olur.