Kuvvetler ayrılığını yıkmaya çalışanlar, iyi-çok iyi okuyun!

9. Cumhurbaşkanımız, Örnek Devlet Adamı

Süleyman Demirel’den Cumhuriyet Dersleri (x)

Kurtuluş Savaşı Büyük Atatürk’ün milletle kucaklaşarak yarattığı bir destandı.
Cumhuriyetle beraber devlet, artık çağdaştır.
Çağdaş Devlet;
Milli İrade üstünlüğüne,
Yasa üstünlüğüne ve
Hukuk üstünlüğüne dayanacaktır.
Çağdaş Devletin hedefi;
* Hürriyettir,
* Adaletti
* Güvenliktir,
* Zenginlik ve
* Barıştır.

13’üncü yüzyılın başındaki Magna Carta’dan 18’inci yüzyılın sonundaki Amerikan ve Fransız Devrimleri akabinde yayınlanan Beyannamelere, Birleşmiş Milletler Yasasından İnsan Haklarını ve Temel Hürriyetleri korumaya dair Avrupa Sözleşmesinden Helsinki Nihai Senedi ve Paris Şartına kadar bugün artık Evrensel Uygarlığın önemli dönüm noktaları olarak kabul edilen temel belgelerin ortak paydasını, iktidarın kullanımında keyfiliği ortadan kaldırmak ve toplumsal rızayı meşruiyetin ana kaynağı haline getirmek teşkil etmiştir.
İnsanlığın bugün ulaştığı noktada hakların evrenselliği konusunda küresel bir mutabakat mevcuttur. Bu haklar 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde Tadad edilmiştir. Artık hiçbir ülke alenen hukukun çağdaş ilkelerini dikkate almamazlık edememektedir. Yani bir müteselsil kefalet uluslararası ortamda yerini almış, milletler birbirlerine kefil olmuşlardır. Dolaysıyla, Milli Devletin işi de zorlaşmıştır. Milli Devletlerin her biri Evrensel bir hukuk düzeni içinde hareket etmek durumunda kalmışlardır. Bu da, Anayasaların ve Anayasacılığın önemini giderek daha da arttırmaktadır. Bir Ülkenin sahip olduğu Anayasanın niteliği o ülkenin uluslararası toplum içindeki yerini ve saygınlığını da belirlemektedir.
Çağdaş Devletin temel nitelikleri işte bu uzun Demokratikleştirme süreci içinde ortaya çıkmış, hukukun çağdaş ilkeleri evrensel uygarlığın ortak paydası haline gelmiştir. Bu nitelikler, “Laik, Demokratik, Sosyal Hukuk Devleti’’ şeklinde Anayasamızda da Devletimizin temel nitelikleri olarak kabul edilmiştir. Ayrıca, Anayasa Mahkememiz de aldığı kararlarda ‘’Hukukun bilinen ve bütün uygar memleketlerde kabul edilen prensipleri’’ ne atıfta bulunabilmektedir. Anlatmaya çalıştığım, Magna Carta’dan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne kadar dünyada meydana gelen gelişmelerden bize intikal eden ve Ulusal tarihimizle eklemlenen işte Anayasamızın ikinci maddesinde kayıtlı olan devletin bu nitelikleridir. Esasen, Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan itibaren bu ülkeleri her şeyin üstünde tutan bir Anayasal rejim tesis etmiştir. Yasalar önünde eşitlik, kanun hakimiyeti, din ve vicdan hürriyetini teminat altına alan Laiklik ülkemizi yeniden güçlü bir dünya devleti yapan Demokratik Cumhuriyetin temellerini teşkil etmektedir. İşte bu noktada Hukuk Devleti özellikle önem taşımaktadır.
Hukuk Devleti, gücünü hissettirmek ve korumak mecburiyetindedir.
*Bu sayededir ki, otorite arayışlarına gerek kalmaz.
*Bu sayededir ki, ülkenin idare edilemezliği gibi durumlarla karşılaşılamaz.
*Hukuk Devletinin, fetreti, kargaşayı önleyecek gücü vardır.
*Yönetimde istikrarsızlık, hukuk devletinin en büyük düşmanıdır.
İktidarın sınırlandırılmasında temel yöntem olan kuvvetler ayrılığında en fazla aksama görülen nokta, yasama-yürütme ilişkisinde ortaya çıkmaktadır. Yasama ile yürütme içiçe geçme istidadı gösterdiğinde bir anlamda kuvvetlerin sayısı ikiye inmektedir. Buna ilaveten yargı bağımsızlığının işleyişinde de aksama ortaya çıktığı takdirde kuvvetler ayrılığı sitemi tamamen ortadan kalkmaktadır.
Bu çerçevede bir hususa daha değinmek istiyorum. Adaletin süratli ve etkili biçimde gerçekleşeceğinden herhangi bir şekilde kuşku duyulması söz konusu olmaya başladığı takdirde, toplumsal sözleşme ciddi biçimde tehdit altına girer. Bu nedenle adaletin süratle işlemesini sağlayacak tedbirler mutlaka alınmalıdır. Bunun da yolu, yargı organları arasındaki hiyerarşinin çağdaş normlara kavuşturulmasından geçmektedir.
Esasen unutulmaması gerekir ki, Demokratik Cumhuriyetin meşruiyeti olarak tarih, kader ve amaç birliği ile vatandaşlık kimliği ilkelerine dayanır. Bir ülkede köken dil, din ve cinsiyet ayrımı yapılmaksızın herkesin aynı vatandaşlık hak ve sorumluluklarına sahip olarak, aynı bayrak altında uyum içinde yaşamalarının tek yolu demokrasidir. Farklı düşüncedeki insanların birbirlerine karşı tahakkümde bulunmamaları ancak bu şekilde mümkün olabilir.
Hukuk Devleti, işleyişi, teşkilatı ve yetki dağılımıyla hak ve özgürlükleri teminat altına alan devlettir. Bu da hukukun üstünlüğünü sağlayan, kanun hakimiyetini tesis eden demokratik ve laik anayasal bir düzenin varlığını gerektirir. Zira, Çağdaş Devlet dünya ile birlikte soluk alıp vermektedir. Hukuk Devletinin sağlam temellere dayanması da Çağdaş Devletin işlemesine ön şartıdır.
Burada bir başka önemli husus daha söz konusudur. Türk Ulusal Kurtuluş Savaşçıları hiçbir zaman mücadele ettikleri batılı güçlere karşı tepkisel bir tutum içine girmemişlerdir. Kendilerine karşı savaştıkları batılı ülkeler çağdaş uygarlığı temsil ettiklerinden bu ilkelerde mevcut evrensel hukuk prensipleri kabul etmekten çekinmemişlerdir. Türkiye, bu özgün tarihi ve kültürel gelişimiyle bölgedeki diğer ülkelerden tamamen ayrılmaktadır. Cumhuriyetle birlikte kazanılmış olan çağdaşlık, laiklik, demokrasi, kadının toplum içindeki ve kamusal hayattaki eşit konumu, hukukun üstünlüğü, çoğulcu parlamenter sistem, hür basın, bağımsız yargı, yürütmenin denetimi gibi ülke ve değerler, 53 İslam Ülkesi içinde sadece Türkiye’de mevcuttur. Keza, Türkiye’deki sivil toplumun dinamizmi de bu ülkelerin hiçbirinde yoktur. Bu varları be değerleri sayesinde Cumhuriyet Türkiye’si, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda bölgemizin en güçlü ve gelişmiş devletini yeniden yaratmıştır. Dolaysıyla Türk Toplumu, Demokratik Cumhuriyetin kazanımlarına yürekten bağlıdır ve köktendincilik gibi tarihine kültürüne yabancı bir tehlikenin kendisine neleri kaybettireceğini gayet iyi bilecek durumdadır. Cumhuriyet kuşaklarının, Laiklik ve Demokrasi zemininde Çağdaş Uygarlık hedefine ulaşma kararlılığı hiçbir şekilde ve hiç kimse tarafından tartışma konusu yapılamaz.
Esasen, Demokrasi ve Laiklik birbirlerinden ayrı düşünülemeyecek iki kavramdır. Laik Hukuk Düzeni Devletin tüm inanç, fikir dil, din, mezheplere karşı eşit mesafede ve tarafsız durmasını sağlamakta, aynı zamanda kadın erkek eşitliğini güvence altına almaktadır. Dolaysıyla, Laiklik olmadan demokrasiden bahsedilmez. Zira Laiklik, Demokrasi gibi her fikrin ve inancın yaşama hakkını teminat altına alır.
Türk Milleti seçimini Demokrasi, Laiklik, İnsan Hakları ve barıştan yana yapmıştır. Cumhuriyet, bu ortak iradenin en muhteşem eseridir. Milletimiz, sevinçte, kederde, zor günde Cumhuriyet ve ortak kader anlayışına sahip çıkmıştır. Bu kararlılık sonsuza kadar sürecektir.
Farklılarımız bizi gerginlik ve kutuplaşma noktalarına götürmemelidir. Demokrasi, farklılarımızı hukuk zemininde koruyan ve bu farklılıkların bir zayıflık değil, zenginlik kaynağı olmasını sağlayan yegâne rejimdir. Herkesin birbirini kabul etmesi, anlaması ve birbirine destek olması sayesinde Türkiye toplumsal uzlaşıyı bulacaktır. Esasen, Demokratik Cumhuriyet böyle bir uzlaşının ürünüdür. Bunun hiçbir zaman akıldan çıkarılmaması gerekmektedir.
Çok uluslu bir İmparatorluğun tasfiyesi neticesinde kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti, kısa zamanda bölgesinde ve dünyada ağırlıklı bir güç haline gelmiştir. Bir büyük Hukuk Devriminin yarattığı toplumsal dönüşümün neticesi olan Cumhuriyetimizin gurur verici başarıları gelecekteki başarılarımızın da teminatıdır. Anayasal bir demokrasi olan Türkiye Cumhuriyeti, Büyük Atatürk’ün koyduğu Çağdaş Uygarlık düzeyine erişme hedefi doğrultusunda insanlığın ortak uygarlığına katkıda bulunarak Uluslararası toplum içindeki saygın yerini daha da güçlendirecektir.
Hepinizi saygıyla selamlıyor, başarılar diliyorum.’’
25 Nisan 1997
(x) Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluş yıldönümünde yaptığı tarihi konuşma!