Doğup, büyüdüğüm ve çocukluğumun geçtiği Kırşehir Aşıkpaşa Mahallesi Özbağ Sokakta Allah rahmet eylesin, Zehra Halamız vardı. Nedendir bilemiyorum adını soranlara “Zöhre derdi. Kendi deyimiyle Zöhre Halamızın başından çok sayıda acı olaylarla geçmiş, görmüş, geçirmiş, feleğin çemberinden geçmiş olmasına rağmen hiçbir zaman direncini kaybetmemiş sevincin ve üzüntünün Allah'tan geldiğine inanarak dimdik ayakta duran biriydi.
Öyle güzel konuşurdu ki ağzından bal akardı. Yanındakiler duygulandırır, ağlatır, neşelendirir, güldürür, bazen eline teşt alarak türkü söyleyerek yanındakileri oynatırdı.
Atasözü gibi öğüt verici sözler çıkardı ağzından. Kendisinden küçüklere yol gösterir, bizlere; "Kimsenin ekmeğiyle ve namusuyla oynamayın. Çalmayın el kapısını çalarlar kapınızı. veya Allah'tan korkmayandan korkun" sözleriyle nasihat ederdi.
Zöhre Halamızın bir başka güzel sözü günümüzde yalakalıkla yarışan ayrı bir meslek dalı haline gelen sonradan görmeler içindi ve "Sonradan görme gâvurdan dönmedir" derdi.
Elli üç yaşına geldim ve bugün sonradan görme insanları görünce mekânı cennet olsun, merhum Zöhre Halamızın kırk sene önce söylediği "Sonradan görme gâvurdan dönmedir" sözünün ne kadar doğru olduğunu görüyor ve şahit oluyorum.
“Sonradan görme gavurdan dönmedir." İmza Zöhre Halamız.
Çocukluğumuzda gerek bizim Özbağ Sokağında, gerekse Kırşehir'in diğer mahalle ve sokaklarında bu kadar sonradan görme insanlar yoktu. Herkes kendi halinde mütevazı bir hayat sürdürür, komşusunun mesleği ile eğitimi ile ilgilenmez bir insan olduğu için saygı duyar, değer verir, derdini kendi derdi olarak görür, komşusunun çocuğuna kendi çocuğu gibi sahip çıkar, pişirdiği yemeğin kokusu komşuma gitmiştir diye bir tabakta komşusuna gönderirdi.
Bugün Kırşehir'de olduğu gibi meslek gruplarına göre semtler, siteler, villalar yoktu. Paran kadar konuş, bindiğin arabaya bak, oturduğun ev bu mu gibi sözlerle sizleri beğenmeyen, küçük gören, kendi kendine kırışan, şişen ne oldum delisi insanlar yoktu.
Kolay değildi sonradan görme olmak. Ya bir piyango vuracak ya da çok zengin bir aileye gelin veya iç güvey gidecektiniz.
Şimdi o kadar kolaylaştı ki! sonradan görmelik adeta yalakalıkla birlikte en büyük hastalıklarından biri haline geldi.
Tabi sonradan görme olmanın babadan, atadan kalan miras, çıkan milli piyango gibi nedenleri olsa da birde insanın karakterinde var olan bir olaydır. Anaları soğan, babaları sarımsak muhteremi zatlar nereden nereye geldiklerini unutarak, nereye gideceklerini hesap etmeden kendilerini elit insan zannedip, karşısındakilerini küçük, kendilerini büyük görürler ve her şeyi bildiklerini zannederler. Aslında bildikleri bir şey olmayıp, boş teneke gibi tıngırdarlar ve kendilerine güldürürler.
Yukarıda belirttiğim gibi sonradan görmeliğin yıllar sonra para, mal, mülk sahibi olmanın, piyango çıkmasının yanı sıra insanın yapısından kaynaklanan durumdur.
Sıradan ve standart bir hayat yaşarken kolay para sahibi olanlar, dededen, babadan kalma tarlayı satanlar, bir şans eseri piyango çıkanlar veya rant peşinde koşanların iktidara yaklaşarak bir veya iki inşaat yapanlar veya birilerini çarparak dolandıranlar içerisinde çıkıyor sonradan görmeler.
Türkiye'nin diğer illerine gitmemize gerek yok yüz kırk bin nüfuslu Kırşehir'e baktığımızda görürüz atadan, babadan kalma mirasla insan olamayıp sonradan görme olanları.
Altında son model araba, gözünde markalı güneş gözlüğü, jölelenerek yan tarafa taranmış saçlar, Aman efendim bir görseniz muhteremler de bir hava, bir şişkinlik, seni küçük görür, bu devirde bindiğin arabaya bak diyerek arabanı beğenmez, kimselere selam vermez, selam almaz birde "Sizler kimsiniz ki benimle muhatap oluyorsunuz? Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?” gibi söylemlerde bulunur.
Bu kişilere verilecek en güzel cevap “Evet, biz sizin ne olduğunuzu biliyoruz. Siz düne kadar açlıktan nefesi kokan, hayatını zor şartlarda devam ettirmeye çalışan ama atadan, babadan kalma mirasla para sahibi olan ama insan olamayan, geçmişte bulamadığı, sahip olamadığı şeyleri bugün beğenmeyen, selam verilmeyen, saygınlığı ve itibarı olmayan insanlar yığınısınız" olacaktır.
Aslında bu durum; gelir dağılımında uçurumlar bulunan ve sosyal anlamda geri kalmış toplumların en belirgin özelliğidir. Ne yazık ki son yıllarda ülkemizde yoğunlaşmaya başlayıp yalakalık gibi tavan yapar hale gelmiştir.
Sonradan görmeliği sadece atadan, babadan kalan mirasla veya çıkan piyango ikramiyesiyle anlatmakta eksik olur. Bunlara siyasilerin sayesinde hak etmediği halde makam, mevki sahibi olanları, makam sahibi olduktan sonra karşısındaki insanları küçük gören, selam alıp vermeyen, mesai arkadaşlarıyla konuşurken poposunu dönerek konuşan sonradan görmeleri tiplemeleri ilave etmek gerek.
Kırşehir'de faaliyet gösteren özel ve resmi kurumlarda bu şekilde çok sayıda sonradan görme tiplemeler mevcuttur. Tabi ki sap ile samanı da ayırmak lazım.
Geçtiğimiz günlerde bir kitapta güzel bir ifade okudum, aynen aktarıyorum.
“Parayı sonradan görmek, sonradan görmelik değildir aslında. Her insanın bir işi ve bunun karşılığında kazandığı para olacaktır elbette. Sonradan görmeler davranış hamlığı gösteren psikolojik sorunları olan tiplerdir. Bunların elinden verimlilik, üretmek, iş ve topluma faydalı işler gelmediğinden her şeyi paranın, makamın ve mevkiinin gücünde görürler. Bunlar döktükleri alın teriyle değil, Sonradan sahip olduklarını öne çıkararak kabul görmek isterler.”
Sonradan görmelerin en belirgin özellikleri; sahip oldukları her şeyi her zaman ve her yerde aralarından çıktığı çevrenin gözüne sokmaya çalışmalarıdır.
Sonradan görmeler maddi anlamda tavan yaparken, karakter olarak dibe vuran biçare kişiler olduklarının farkında değiller.
Bunlar günün adamıdır. İktidar kimdeyse politik görüşleri iktidardan yanadır. Onlara göre yükselmek için her yol caizdir. Onlar bu yolda ahlak ve onuru bir kenara bırakmışlardır.
Ne yazık ki ihtiyaçları olduğu zaman da bıraktıkları yerde bulamazlar.
Günümüzde o kadar çoğaldılar ki, her yerde görebilirsiniz.
Kendilerini hal ve tavırlarıyla hemen belli ederler. Bunları konuşmasından, yürüyüşünden, kıyafetinden, arabalarından, cep telefonlarından tanıyabilirsiniz.
Anlamını bilmeseler de, haz etmeseler de moda olan, gündem olan her şeye sahip olmaya çalışırlar. Sahip olsalar da alt yapıları eksik olduğundan en ufak bir sohbette kendilerini ele verirler.
Bu tip insanlar o kadar görgüsüzler ki elde ettiği zenginliği bir türlü hazmedemez ve ''Ne oldum delisi'' olurlar. Bir taneyle yetinmez, her şeyin fazlasını isterler…
Bunlar, geçmişte, çevrelerinde gördüklerine ve yaşadıklarına karşı bir eziklik hissetmişlerdir. Kazandıkları ve sahip oldukları ile bunun intikamını almaya çalışılar.
Ne yazık ki intikam almak istedikleri, yani daima özendikleri sosyal statüdeki kişilerce asla kabul görmezler. Kabul görmedikçe daha saldırgan, daha görgüsüz olurlar.
Sonradan görmeler geçmişin kıymetini bilmezler. Kolay kazandıklarından kolay harcarlar ve sıfırı tükettiklerinde tedavülden kalkarlar. İlişkileri menfaate dayalı olduğundan çok çabuk unutulurlar.
Gece gündüz çalışıp, gıdım gıdım harcayarak bir yere gelenlerin neler yaşadıklarını bilmezler.
Onlar aksine konuşmayı, hava atmayı, öğünmeyi severler.
İster mal varlığı olsun, ister aile olsun, isterse vatan olsun bir emek sarf etmedikleri için sahip olduklarının değerini pek bilmezler.
Bunların örneklerini Türkiye'de milyonlarca, Kırşehir'de on binlerce görebilirsiniz
Ne diyelim?
Yaşayacakları bu geçici günlerin hayrını görsünler. Bize uzak, Allah’a yakın olsunlar.
Yazımı köyün birinde gerçekleşen konuşmada; Muhtar seçimlerinde muhtarın azası seçilen vatandaşın köy kahvesinde köylülerle konuşurken “Ey köylüler! Muhtar azası seçilmeden önce ben de sizler gibi boz bir köylüydüm” diyerek sonradan görmeye örnek bir konuşma yapmasıyla bitiriyorum.
Eeeee boşuna dememiş, Zöhre Halam " Sonradan görme gâvurdan dönmedir" diye…