Atina da Heykeltıraş Sophɾoniskos ve ebe Fenaɾete'nin oğlu olarak dünyaya gelmiştir. İlk öğretimini Atina da tamamlamıştır.
Anlatılanlara göre Sokrates pek çirkinmiş, yassı alnı, basık burunlu, her tarafı görebilen patlak gözleri varmış, onu seven öğrencisi Platon bile kendisini kutsal bir maymuna benzetir.
Yine Platon’a göre Sokrates’in içini açacak olursanız, bu çirkin zarfın için de en saf ve en parlak güzellikler gizlidir. Alçakgönüllü ve sade yaşantısıyla başta Platon olmak üzere gençler ve gelecek kuşaklar üzerinde derin etkiler bırakmıştır. Sokrates, yaz kış Atina sokaklarında yalın ayak gezermiş. Sabır ve kanaatinde eşi bulunmaz bir iradeye, metanete ve cesarete sahipti.
Bu etki öylesine büyük olmuştur ki, Sokrates’e özenen gençler O’nun gibi çıplak ayakla yürümeye başladılar. (Cemil Sena -Filozoflar Ansiklopedisi.)
Sokrates, tüm çalışmalarında ahlaksal güzelliği, her şeyden üstün tutmuş, çevresini saran gençlere üstün bir duygudaşlık ile bağlanmıştı. Başarısını da bu duygudaşlığa borçludur. Sokrates gençlere şu tavsiyede bulunurmuş, ‘evlenin eşiniz iyi çıkarsa mutlu olursunuz, kötü çıkarsa benim gibi filozof olursunuz.’
Sokrates’in eşiyle arası da pek iyi değildi, bir gün eşi O’na bağırarak şöyle der: ‘Adam sen sabahtan beri bir köşede yan yatıp, uyuyorsun. Ben sabahın erken saatlerden beri senin hayatın için koşuşturup durmaktayım. Sense biraz olsun kalkıp, bana yardım etmiyorsun. Söyle bakalım Sabahtan beri ne yaptın?’ Sokrates kendine özgü bir masumiyet içinde şöyle cevap verir: ‘Düşünüyorum.’ Kadın daha da sinirlenerek haykırdı: ‘Ey adam, utan! Düşünme iş mi sanki!’ Sokrates sakin bir şekilde şöyle der: ‘Evet ya, düşünme erkeğin işidir’ (Ali Şeraiti İslam ansiklopedisi).
Sokrates şöyle dua ederdi:
‘Ey Tanrım barbar değil Atinalı olduğum, köle değil özgür olduğum ve kadın değil de erkek olduğum için şükürler olsun’ Sokrates’in gençlere şu tavsiyede bulunurmuş, ‘evlenin eşiniz iyi çıkarsa mutlu olursunuz, kötü çıkarsa benim gibi filozof olursunuz.’ Bu sözlerden de anlaşılıyor ki o zamanlarda da kadınlar belli haklardan mahrummuş.
Sokrates sabaha kadar kadeh çarpıştırılan büyük şölenlerde şarabın etkisiyle konuklar uyukladığı zaman o bir kenara çekilir, güneş çıkıncaya dek düşünürmüş. Hiçbir çalışma ve yorgunluk, onun gürbüz vücudunu sarsmamıştır. Yalın ayakla çarşı pazar dolaşır, yalın ayak Sokrates diye anılırdı. O insanları seviyor ve insan yaşamını aklın ışığında aydınlatmaya çalışıyor insanı inceliyordu, bu özelliğinden dolayı, felsefeyi gökten yere indirmiş, insanı ve ahlakı felsefesinin konusu yapmıştır. Sokrates daima konuşmalarında ahlaksal bir yön arardı, insanlara sürekli sorduğu soru ‘kendini bil’dir. Sokrates, “Herkes yemek için yaşıyor, ben ise yaşamak için yiyorum” derdi. Sokrates’e ünlü komutan Alcibiades, bir ev yapması için büyük bir arazi verir. Fakat Sokrates ona, “Ne kadar da ihtiyacım olmayan şeyler” der, durmadan şunları söylerdi:
“Süsler, gümüş ve sırmalar hayata değil, tiyatroya hizmet eder.
Sokrates, diyalog ya da diyalektik yöntemi kullanırdı, bu yöntem iki aşamada gerçekleşir.
1-İRONİE; (Alay etme) Sokrates, kendisini bilgi sanan fakat bilgisiz insanlara çeşitli sorular yönelterek, onların bilgisizliğini, yanılgısını ortaya çıkarırdı. İroni sözcüğü, eski yunanın zeki ve komik kahramanı Erion’dan gelir. İroni söylediklerimizle yaptıklarımızın uyuşmadığını, anlatmak için kullanılan bir sözcüktür.
2-MAİOTİK; (Bilgi doğurtma sanatı) Sokrates bilginin doğuştan geldiğini savunur. O’na bilgi öğrenilmez hatırlanır (anamnesis). Sokrates karşındakilere çeşitli sorular yönelterek, onların zihinlerinde zaten var olan bilgileri hatırlatırdı. O’na göre, bilgi öğrenilmez sadece hatırlanır. Öğrenmek, bilinen bir şeyi yeniden hatırlamaktan başka bir şey değildir. Sokrates’le başlayan bilginin doğuştan geldiği anlayışı John Locke (1624-1704) kadar egemen olmuştur.
Sokrates, çarşıda pazarda inanlara sorular sorarak onları düşünmeye, araştırmaya gerçekleri bulmaya yönlendirirdi.
Sokrates yazılı eser bırakmadığı için, görüşlerini öğrencisi Platon’dan öğreniyoruz. Sokrates’e göre erdem bilgidir, hiç kimse bilerek kötülük etmez, bütün kötülükler bilgisizliğin eseridir. Sadece bir iyi vardır, o da bilgidir sadece bir kötü vardır, o da cehalettir. Erdemin öğeleri; cesaret, ölçülülük, adalet ancak bilgiyle mümkündür. Hem bilgisiz hem de cesur olunamaz, erdem bilgi olduğuna göre, öğrenilebilir ve öğretilebilir. Ruhu erdemli kılmanın faydası nedir? Sokrates’e göre bunun faydası mutluluktur. Kim olursa olsun ister kral ister kadın, isterse erkek olsun kim erdemli ise o mutludur.
Sokrates ve mutluluk
Sokrates, Atinalıları düşündürmek ve ıslah etmek görevini Tanrı’dan aldığını söylerdi. Sokrates’i politikacılar, ozanlar, artistler ziyaret ediyordu.
O, metin bir şekilde yorulmadan, karşısındakilere sorular soruyor, birlikte çalışıyor, gerektiğinde uzun söylevler veriyordu.
Sokrates’e önce sofistler düşman oldular, onu ne yaptığını bilmemekle suçladılar. Çünkü sofistler parayla ders veriyorlardı, Sokrates ise ücret almıyordu.
Sokrates’in insanlara sürekli sorular soruyor, onları araştırmaya teşvik ediyordu. Sokrates’in şu sözleri yöneticileri çok kızdırır. Giysilerim eskidiği zaman terziye giderim, ayakkabım eskidiği zaman kunduracıya giderim, peki devletin işleyişi bozulduğu zaman kime gideceğim? Sokrates’in bu sorusu yöneticileri çileden çıkarır ve O’nu susturmak için mahkemeye verirler. Suçlamayı yöneltenler, Anytos, Meletos ve Lycon’dur.
Mahkemede Sokrates insanlık tarihinin, en görkemli savunmalarından birini yapmıştır. Sokrates’e yöneltilen üç suçlama vardır:
1- Halkı devlete karşı kışkırtmak.
2- Tanrıları tanımamak.
3- Gençleri doğru yoldan kendi hesabıma onları dinlerken az daha kim olduğumu unutuyordum.
……… Bir gün Delphoi'ye gittim, lütfen sözümü kesmeyiniz, benden daha bilge bir kimse olup olmadığını tanrıya çekinmeden sormuş; Python'lu tanrı sözcüsü de benden daha bilgin bir adam olmadığını söylemiş. Khairephon bugün sağ değil, ama kardeşi burada mahkemededir, söylediklerimin doğruluğunu tasdik edebilir. Bunu size sırf bu kötü şöhretimin nereden çıktığını göstermek için söylüyorum. Tanrının bu cevabını öğrenince düşündüm: Tanrı bu sözüyle ne demek istemiş? Bu muamma nedir? Çünkü az olsun, çok olsun, bende böyle bir bilgi olmadığını biliyorum. Böyle olduğu halde insanların en bilgini olduğumu söylemekle ne demek istiyordu? Tanrı yalan söylemez, yalan onun özü ile uzlaşır bir şey değil. Ne demek istediğini uzun zaman düşündüm; en sonunda için aslını bir deneyim dedim. Bilgisi belli birini bulup Tanrıya gider, sözünü çürütmek için derim ki: İşte benden daha bilgili bir adam; oysaki sen benim için en bilgili demişsin. Bunun üzerine bilgisi ile ün almış birine gittim, kendisine iyice baktım. Adı lazım değil, denemek için seçtiğim bu adam devlet işleriyle uğraşır. Vardığım sonuç şu oldu: bu adam çok kimselere, hele kendisine bilgin gözüküyor ama gerçekten hiçbir bilgisi yok. Bunun üzerine kendisini bilgin sandığını, hakikatte ise olmadığını anlatmaya çalıştım. Bunun sonucu, onunda, üstelik orada bulunup beni dinleyen birçok kimselerin de düşmanlığını kazanmak oldu. Yanından ayrılırken kendi kendime dedim ki: doğrusu belki ikimizin de iyi, güzel bir şey bildiğimiz yok; ama gene ben ondan bilginim, çünkü o hiçbir şey bilmediği halde bildiğini sanıyor; ben ise bilmiyorum ama bildiğimi de sanmıyorum. Demek ben ondan biraz bilgiliyim, çünkü bilmediklerimi bilirim sanmıyorum. Bundan sonra başka birine, daha da çok bilgili tanınan başka birine gittim. Gene o sonuca vardım; onunda, daha birçoklarının da düşmanlığını kazandım.
……… Sokrates, gençleri doğru yoldan ayırmakla, devletin tanrılarına inanmamakla, bunların yerine yeni yeni tanrılar koymakla suçladılar. İşte bana yükledikleri suçlar; bunların hepsini ele alalım.
Gençleri doğru yoldan ayırmak sucunu işliyormuşum, ben de iddia ediyorum ki Meletos ciddi şeyleri alaya alarak herkesle eğlenmekten, gerçekte üzerinde hiç uğraşmadığı işlere güya taassup (bağnazlık) ve ilgi göstererek herkesi mahkemeye sürüklemekten suçludur. Bunun böyle olduğunu size ispata çalışacağım.
Meletos, şöyle gel, bana cevap ver:
- Gençlerimizin mümkün olduğu kadar erdemli olmalarına çok önem veriyorsun, değil mi?
- Tabii veriyorum.
- O halde, onları daha iyi kılanın kim olduğunu da yargıçlara söyle. Mademki onları doğru yoldan ayıranı meydana çıkarmak zahmetine katlanmışsın ve yargıçların karşısında beni göstererek bu suçlunun ben olduğumu iddia ediyorsun, o halde şunu da bilmen gerekecektir. Onları terbiye edenler kim yargıçlara adları ile söyle… Gördün mü Meletos, susuyorsun işte. Bir şey söylemiyorsun ama bu susman, senin için utanılacak bir şey değil mi? Mesele ile hiçbir ilişiğin yoktur dememin bu, açık bir kanıtı değil mi? Söyle dostum, söyle, gençleri daha iyi kılan nedir?
…………….
Ey Atinalılar sizlere sevgi ve saygım var. Ancak ben sadece Tanrılara boyun eğerim, ömrüm gücüm oldukça da sizler iyi bilirsiniz, felsefe ile uğraşmaktan, karşıma çıkan herkesi buna yöneltmekten felsefe öğretmekten asla vazgeçmeyeceğim.
“Ey Atinalılar! Sizi seviyor, sizlere karşı saygı duyuyorum. Fakat bende bir tek nefes kalıncaya dek ve bir tek nefes alacak gücüm bulundukça felsefe yapmaktan asla vazgeçmeyeceğim… Size daima iyilikler ve öğütler vermek için her gün kullandığım dille, dostum sen Atinalısın, sen kudret ve ünde en büyük şehirdesin. Oysa sen, sadece servetler edinmekten onur ve itibar kazanmaktan başka bir şey düşünmüyorsun. Ruhun, gerçeklik ve güzelliği hakkında ise ne saygı duyuyor ne de ufacık bir endişe hissediyorsun. İşte ben, yoluma çıkan genç, ihtiyar, yurttaş ve yabancı olan her insanlar, özellikle sizlerle böyle konuşacağım. Zira Atinalılar! Siz beni pek derinden üzüyorsunuz. Beni ister salıverin, isterse tutuklayınız. Bin kez ölmek zorunda olsam da tuttuğum yolu değiştirmeyeceğim’’. ……………………
Sizden dileyeceğim bir şey daha kaldı: çocuklarım büyüdükleri zaman, Atinalılar, erdemden çok zenginliğe yahut herhangi bir şeye düşkünlük gösterecek olurlarsa, ben sizinle nasıl uğraşmışsam, siz de onlarla uğraşınız, onları cezalandırınız; kendilerine, kendilerinde olmayan bir değeri verir, önem vermeleri gereken şeye önem vermez, bir hiç oldukları halde kendilerini bir şey sanırlarsa, ben sizi nasıl azarlamış-sam, siz de onları öyle azarlayınız. Artık ayrılmak zamanı geldi, yolumuza gidelim: ben ölmeye, siz yaşamaya. Hangisi daha iyi?
Bunu Tanrılardan başka kimse bilemez.
………………… Sokrates, mahkemece suçlu bulunur. O bunu beklemektedir ve hemen hiç tepki göstermez. O, insanlara, hep ahlakı, erdemi öğütlemiştir. Mahkeme, para cezası vermez; çünkü parası yoktur. Sonunda ölüm cezası verilir. 0, ölüm cezasına rağmen başkaları gibi ağlayıp sızlamamıştır. Yaptığı hiçbir şeyden dolayı pişmanlık duymaz. Sokrates, ölümü kötü bir şey olarak karşılamaz. Hatta aynı görevi öbür dünyada da sürdüreceğine inanır. Fakat O’nu seven öğrencileri çok üzgündür. Bir öğrencisi bağırır
- Alçaklar seni haksız yere ölüme mahkûm ettiler. Sokrates şu cevabı verir.
– Haklı yere mi? Mahkûm etseler daha mı iyiydi?
Gardiyanlar baldıran zehrini getiririler. Sokrates bir kısmını Tanrılar için yere dökmek için izin ister. Büyük bir sükûnetle hepsini içer. Öğrencileri hep birlikte ağlamaya başlar.
Sokrates -İnsan tatlılıkla ölmeli ağlamayınız! der. Önce ayakları, daha bacakları soğur, daha sonra bir irkilme olur kalbi durur. İşte tüm insanların en bilgesi, en doğrusu böyle öldü. (Cemil Sena -Filozoflar Ansiklopedisi)
Ramazan ÇAKIR
Muhabir: TE Bilişim