Mevsimler mi değişti, insanlar mı değişti bilemiyoruz… Mevsim olarak Mayıs ayındayız artık… Hava bir açıyor, bir kapanıyor, soğuk ve yağmur çiseliyor… Bakıyorum hava yine siyaha büründü, hava soğudu, yağmur yağmaya başladı. Yaz gelmeyecek bir türlü… Geçen hafta Cumartesi günü hıdrellezdi.

Mevsimler mi değişti, insanlar mı değişti bilemiyoruz…
Mevsim olarak Mayıs ayındayız artık…
Hava bir açıyor, bir kapanıyor, soğuk ve yağmur çiseliyor…
Bakıyorum hava yine siyaha büründü, hava soğudu, yağmur yağmaya başladı. Yaz gelmeyecek bir türlü…
Geçen hafta Cumartesi günü hıdrellezdi.
Çocukluğumuzdan bu yana nice hıdrellez görüp yaşadık. Ne güzel günlerdi o günler. Aileler pılıyı pırtıyı çayıra sererler, evlerinde hazırladıkları yiyecek ve içecekleri yerler içerlerdi.
İkizarası, Ökse, Üçgöz, daha başka semtlerimiz Kırşehirlilerin hıdrellezler kutladığı bağlı bahçeli, içinde ırmaklar akan mesire yerleriydi. Şimdi hepsi unutuldu. Anılarda kaldı.
Kaybettik bu değerlerimizi, mesire yerlerimizi.
Yok ettiler o güzellikleri acımasızca, hoyratça.
İkizarası diye bir yer de kalmadı. Adını Kent Park yaptılar. Kıvrım kıvrım kavaklıklar, elmalıklar, böğürtlenler arasında akıp giden Kılıçözü Irmağımızı da yok ettiler.
Hüzünlenmek, üzülmek, elem duymamak elde değil.
Toplum olarak duygularımızı, düşüncelerimizi alt üst eden olaylara yaşananlara vicdan sahibi olanlar sessiz kalmazmış. Hani nerde o duyarlı Kırşehirliler. Çıkar ve menfaat her şeyin önüne geçti. Susmak kabullenmekmiş!
Ama Kırşehir’de yaşadıklarımıza bakınca artık her şeye kanıksamış, sessiz bir toplum olmuşuz demeden edemiyorum.
Yaşadıklarımız ve yaşacaklarımız…
Sevgi…
Saygı…
Kardeşlik…
Yardımlaşma…
Ne çabuk unuttuk bu değerlerimizi?
Her gün biraz daha yaşlanıyoruz hepimiz.
Her gün biraz daha umutlarımızı, sevgimizi, hoş görümüzü kaybediyoruz.
İç çekişmeler arasında gidip geliyoruz hep birlikte.
Yine kaybolup giden bir güzelliği mırıldanıyorum.
Ölümsüz bir kalıba sokuyorum yaşamı.
Hep söylerim bahar mevsimleri benim için heyecandır, umuttur.
Bir iç çekişin kanadında, zorlukların nice sözcükleri takılıyor aklıma
O akşam üstleri, tiril tiril titreyen ağaçların yaprakları, üzerinde bir o yana bir bu yana geçen kuşlar, kanat çırpan kumrular, serçeler…
Çürümüş yaprakların devingen kokusunu çekerim içime…
Tabiat uyandı, her taraf yeşile bezendi Kırşehir’de de.
Hayat, insan sevgisiyle yaşanır hale gelirmiş…
Doğayı seveceksin, çiçekleri ve böcekleri…
Dağların soğuk gölgesinde yaşayan nicesini düşüneceksin.
Unutmayacaksın geçmişini…
Ötekileştirmeyeceksin tüm insanları…
Herkesi öyle kabul edip seveceksin…
Geçmişten ders alacaksın, benim gibi “Memleketim” diyeceksin.
“Kırşehir” diyeceksin…
Diyeceksin ama bir Kayserili, bir Nevşehirli, bir Aksaraylı, hatta bir Konyalı gibi, çok çalışkan, üretken ve yatırımcı olamıyoruz.”Neden” diye hiç düşündünüz mü?
Çekememezlik ve hasetlik kaderimiz olmuş ne acı ki!
Kırşehirliler olarak okuyoruz, yazıyoruz makam ve mevki sahibi oluyoruz.
Belki okuma oranında yüzde yüz öndeyiz. Ama tarlalarımız boş yatıyor. Üretimi şeklini değiştiremiyoruz.
Bir ay çalışıp on bir ay yatıyoruz.
“Bundan dolayı Kırşehir kalkınmıyor, göç veriyor” diyorum yalanım var mı?
Kayseri, Nevşehir, Aksaray bırakın buğdayı, pancarı başka tarıma yönelmişler.
Aksaray Türkiye’de tarım ve hayvancılıkta olduğu gibi yonca üretiminde de lider durumda. Yarış atlarının yoncasının Aksaray’dan götürüldüğünü biliyor musunuz?
Konya’da üreticiler alternatif ürünlere yönelmişler, binlerce dönüm arazide lale yetiştiriyorlar, bırakın Türkiye’yi dünyaya lale satıyorlarmış.
Bu illerin turizm gelirlerini saymıyorum.
Ya Kırşehir?
Kabak çekirdeği bile yetiştiremiyoruz.
Kırşehir’le ilgili her gün açıklamalar yaparak “Kırşehir’i marka kent yaptık, yapıyoruz” diyenlerin kulakları çınlasın.
Öyleyse Kırşehir’i niye bu kadar seviyor, düşünüyorsunuz mu diyorsunuz?
Siz de haklısınız…