İnsanoğlunun cennetten kovulmasına sebep iblistir. İnsanların bir çoğu birbirine kızınca söylediği söz, “şeytanım olma beni yolumdan çıkarma git işine kardeşim” gibi sözler söyleyerek beladan uzak kalmak için tavrını belirler.

İnsanoğlunun cennetten kovulmasına sebep iblistir. İnsanların bir çoğu birbirine kızınca söylediği söz, “şeytanım olma beni yolumdan çıkarma git işine kardeşim” gibi sözler söyleyerek beladan uzak kalmak için tavrını belirler.
Gel gör ki bir anlık kızgınlığın ardından yapılan şuursuzluk hapishanelerin kader mahkumu bölümünü doldurmaktadır. Daha sonra ne kadar dövünsek, ne kadar pişman olsak artık geriye dönüş olmaz. Yıkılan hayaller savrulan ömür ve koskoca bir ömürde mahkûm olmak. Allah kimseye böyle imtihan yaşatmasın her insan bu ağırlığı kaldıramaz gel gör ki bozulan nesil kaybolan amaçsız sevgisiz büyüyen yepyeni bir nüfus ve bir çoğu ailesine, yurduna ülkesine bela, potansiyel suçlu.
Bizleri güzel dinimizden uzaklaştırmak ve kul hakkını unutturmak ardından belalar musibetler daha sonra onlarca kapasiteli ceza evleri yapımı.
“Devletin burada ne suçu var?” derseniz yetişen neslimizi ana sınıfından üniversiteye kadar, eğitim veren devletin kurumları ve bu kurumda görevli öğretmenleri değil mi? Bu kurumlardaki eğitim sistemini programlayan ve denetleyen devlet değil mi?
Yazmakla bitiremem devletin sorumluluğunu…
Terbiye ailede başlar. Fakat ailede terbiye yoksa yetişen neslimizi nasıl terbiyeli, edepli yetiştireceğiz? Bunun bizim için bir önemi yok mu? Boş ver gitsin demeye kimsenin hakkı yok. Hele de devletimi idare edenlerin...
Çocuklarımız diploma alıyorlar, belirli devlet kadrolarına ve yahut özel sektörde işe başlıyorlar, bence bu yetişen beyinlerimizin belirli dönemlerde mesleklerine göre çağın getirdiği yeniliklere göre imtihan edilmesi gerekir. Onların yeteneklerine yetenek katmak, başarılarına göre, makamlar vermek gerekir. Tabi ki de torpilsiz, siyasetsiz…
Sırf ülke çıkarlarını düşünerek, hareketle bu beyinlerimizi kullanarak toplumun huzurunu güvenini artırmamız gerekir.
Şimdi etrafımıza soralım “nelerden mutlu olursunuz, neler sizi mutsuz eder?” diye…
Her kesimin söyleyeceği tek laf olduğuna inanarak ÜLKEM, VATANIM, NAMUSUM GELECEĞİM üzerine konuşurlar.
Söylemekten çekinmiyorum, gün geçmiyor ki ülkem gündemi belirli bir olumsuzlukla karşılaşmasın. İnsan yaşamında insanların psikolojisini alt üst eden o kadar olumsuzluklarla karşılaşıyor ki bunları anlatmaya ne kalem, ne de mürekkep yetmez.
Bizler bu olumsuzlukları sadece kadere bağlarız, ya da toplum böyle oldu der geçeriz .
İşte burada başlıyor bütün sorumluluklar adam gibi ANAYASAMIZA Kanunlara riayet edilse, delinmese kendi menfaatine kullanılmasa, devlet kadrolarını dolduranlar kullananlara gerekli kanuni işlemler yapılsa idi bence bugünün gündemi olan ABD denen ülkede, ülkem adına yaşananlar olmayacaktı.
Hiç istemiyorum ama belki de ülkem tazminat ödemeye mahkum bırakılacak ve onlarca insanın zan altında kalmasına vesile olan bu olumsuzluklar ülkemin ekonomisi başta olmak üzere her şey bu kadar etkilenmeyecekti.
Neden bu şeytani düşüncelerle insanların mutluluğuna etki edecek, doğmamış çocuklarımızın haklarını gasp edecek olumsuzluklar bizi sarmalamış örümcek ağından kurtulamıyoruz?
Vatanı için canını hiçe sayacak insanlarımızı bile siyasetle yok ediyoruz.
İşte yaşadığımız havasını kokladığımız suyunu içtiğimiz şehrimiz Kırşehirimiz bütün yerel gazetede makale yazan, haber yapan arkadaşlarımızın yapıcı olarak yaptıkları eleştirileri bile dikkate alan yok! Sen ne söylersen söyle, ne yazarsan yaz herkes bildiği doğrudan vazgeçmiyor, her şey karmaşa.
Şehirde siyaset ve hizmet adına yapılan zulümler. Düzensiz, plansız yürüyen projeler... Yapılan daha sonra bozulan, araya giden onlarca milli servet, şehrin beklentisi olan onlarca proje hep gaz alma taktikleri… Hep benim adamım, senin adamın kavgası… Birbirini sevmeyen, bir araya geldiklerinde birbirlerine taklalar atan insan müsveddeleri…
Dobra gibi gözüken, ardından şerefsizce hareket eden kandırma taktikleri… Her olumsuzlukların ardında şeytani tavırlar…
Bunlarla bir yere gidilmeyeceğini bilmeyen yeteneksiz, yetenekliler sizler bu olumsuzlukların sahibisiniz. Gel gör ki bunun hesabını ödeyen ödeyecek olan garipler, fakirler yetimler, öksüzler, dul kalan analar, bacılar.
Ulusal televizyonlara çıkıp “Mehmed'im Türküsü”nü okuyan devletine küfredenin mezarına gidip Fatiha okuyanlar…