Milli Eğitim Bakanlığı, öğrencilerin ve ebeveynlerin daha verimli bir yaz dönemi geçirmeleri için yaz söyleşileri başlatmış. Aralarında masal yazarları, psikiyatristler ve akademisyenlerin de olduğu uzman isimler aile ve çocuk üzerine düşüncelerini paylaşıyor.

Milli Eğitim Bakanlığı, öğrencilerin ve ebeveynlerin daha verimli bir yaz dönemi geçirmeleri için yaz söyleşileri başlatmış.
Aralarında masal yazarları, psikiyatristler ve akademisyenlerin de olduğu uzman isimler aile ve çocuk üzerine düşüncelerini paylaşıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, yaz söyleşilerinde alanında uzman isimlerin annelik babalık deneyimleri ve günümüz anne-babalık halleri üzerine söyleşiler yapılacağı duyuruldu.
Ben geçenlerde Türkiye’nin en genç yaşta profesör olan ismi Mim Kemal Öke ile olan söyleşiye denk geldim.
35 yaşında Türkiye’nin en genç yaşta profesörü olan ismi Mim Kemal Öke’nin Milli Eğitim Bakanlığınca gerçekleştirilen söyleşideki konuşması aynen şöyle:
“Ne olur çocuğunuzla ilgilenin, çocuğunuzun vaktinden çalmayın, çalmayın. Eve iş getirmeyin. Mutlaka ve mutlaka çocuğunuz yanınıza geldiği vakit, sizi elinizden tutup çekiştirdiği vakit, bırak maçı seyredeceğim, bırak şimdi çok yorgunum, ben parayı getiriyorum ya, kazandım ya ben vazifemi yaptım demeyin. Onun kaprisini çekin, patronun kaprisini çekiyorsunuz da kendi canınızdan kanınızdan gelen evladınızı, yani nefesinizi canınızı her şeyinizi verebileceğiniz evladınızı niye kırıyorsunuz ki? Ben bunu yaptım ve ben burada suçluyum. Alihan ile yeteri derecede ilgilenemedim iki kitap fazla yazdım, keşke iki kitabı yazmasaydım, Türkiye’nin en genç profesörü olmasaydım da oğlumla daha fazla ilgilenseydim”…
Cümlenin ağırlığına bakar mısınız “Türkiye’nin en genç profesörü olmasaydım da oğlumla daha fazla ilgilenseydim.” Bir profesörün pişmanlığı ve keşkesi…
Duysunlar bunu, eğitim için, iş için annelikten babalıktan feragat edenler, hasbelkader bir evlat sahibi olup da onu ihmal edenler.
Elbette ki eğitim, çalışmak, iş, para önemli, çok önemli. Ama hayatta daha önemli şeyler de var. Misal iyi bir baba olmak, iyi bir anne olmak.
Okuyalım, çalışalım, para kazanalım eyvallah ama beraberimizdekileri de ihmal etmeyelim.
Her anne babanın dileğidir çocuğunu en iyi şartlarda yetiştirmek. Evet, şartlar gittikçe iyileşiyor. Ama yetiştirme kısmıyla yeterince ilgileniyor muyuz orası meçhul!
Cebine kredi kartı koyunca, en son model telefonu alınca iyi bir baba olunmuyor, odasını toplayıp yemeğini hazırlayınca iyi anne olunmadığı gibi…
Çocuğunuzla konuşuyor musunuz?
Gözüne bakınca anlıyor musunuz bir sıkıntısı olup olmadığını?
Anlayıp çözmek için deli oluyor musunuz?
Benliğine saygınız var mı mesela?
Sırf sizin çocuğunuz olduğu için değil, herhangi bir insan da olmuş olsaydı onun düşüncelerine önem verir miydiniz?
Bir Pazar kahvaltısı, bir piknik, beraber bir şey yapıyor musunuz?
Sadece çalışıp ev geçindirmekle, ihtiyaçlarını karşılamakla iyi bir ebeveyn olunmuyor söyleyeyim. Onu seveceksiniz, daha önemlisi sevdiğinizi göstereceksiniz.
Hiç demeyin şimdi bana “Tabi ki seviyoruz çocuğumuzu sen ne biliyorsun” diye.
Büyük bir kısım sevgisini göstermekte söylemekte cimri, beceriksiz, yetersiz üzgünüm!
Ve size bir sır vereyim mi sizin çocuğunuzdan esirgediğiniz sevgiyi, o gidip başka şeylerde, başka kişilerde arıyor. Sonra dövünmeyin “Çocuğum niye kötü arkadaşlar edindi, niye kötü alışkanlıklar edindi” diye…
Ve lütfen, sevmeyecekseniz, sevginizi hissettirmeyecekseniz, ilgilenmeyecekseniz, ona hayatta sapasağlam durduracak özgüveni vermeyecekseniz, anne gibi anne, baba gibi baba olmayacaksanız çocuk sahibi olmayın.
Siz en iyisi gidin bir kedi falan alın, gerçi o bile arada okşanmak ister ama neyse…