1984-1989 yıllarında Kırşehir Belediye Başkanlığı yapan çalışkanlığı ve dürüstlüğüyle anılan, benim çok sevdiğim, saygı duyduğum merhum Belediye Başkanımız Hakkı Göçen’le yaptığım bir sohbette kendisi bana aynen şunları anlatmıştı:

“1960’lı yılların sonlarına doğruydu. Kırşehir kapalı spor salonunda Ahilik kutlamaları yapılıyor ve Türkiye’nin dört bir tarafından gelen esnaf odaları başkanları konuşmalar yapıyordu. Konuşma sırası Isparta Esnaf Odası Başkanına gelince şunları söyledi: Kırşehirliler halınıza sahip çıkmadınız biz Isparta’ya götürerek Isparta halısı olarak adlandırdık ve Türkiye’nin tüm illerine satarak isim yaptık, yine Neşet Ertaş’ın ‘Biter Kırşehir’in gülleri biter’ diyerek türkülere konu ettiği güllerinize sahip çıkmadınız biz alıp, Isparta’ya götürdük ve Isparta gülü olarak piyasaya sürdük, Kırşehirliler görüyorum ki Ahiliğe de sahip çıkmıyorsunuz, siz de bu sorumsuzluk devam ederse biz Ahiliği de alıp Isparta’ya götürür Ahiliğin Merkezi yaparız…“

Tabi o zaman ki Isparta Esnaf Odaları Başkanı bunları söylerken Kırşehir’in sahipsiz ve yalnız bir şehir olduğunu bilerek söylüyordu.

Gelelim günümüze; günümüzde de çok farklı bir şey yok Kırşehir yine sahipsiz, yine yalnız.

Neden mi?

10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla Kayseri’de basın mensupları ile ‘Kampüste Kahvaltı’ etkinliğinde bir araya gelen Kayseri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kurtuluş Karamustafa, burada yaptığı konuşmada Ahiliğin başkentinin Kırşehir değil, Kayseri olduğunu söyleyerek “Biz Kayseri Üniversitesi’nde kep atmıyoruz. Kep bize ait bir şey değil. Şed takıyoruz. Çünkü Kayseri Ahilik kültürünün merkezidir. Kırşehir değil, Kayseri Ahilik kültürünün merkezidir. O zaman biz bir meslek okuluysak bilgelik ve tecrübe sahibi, işine, eşine, devletine sadakatli, vefalı ve aynı zamanda sabırlı bileşenleri ile çocukları bu ruhla buradan mezun etmeye çalışıyoruz” gibi ifadeleri kullandı.

Tabi Kayseri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kurtuluş Karamustafa bu sözleri söylerken yıllar önce Isparta Esnaf Odaları Başkanı gibi Kırşehir’in sahipsiz ve yalnız olduğunu biliyordu.

Peki, Kırşehir’den Kayseri Üniversitesi Rektörüne sert bir açıklama yapılarak herhangi bir ses çıktı mı? Hayır. Basında çıkan birkaç cılız haber dışında Kırşehir’de kendilerini sözde Kırşehir’in ileri gelenlerden sananlardan, STK’ dan siyasilerden , yöneticilerden bir ses çıkmadı.

Hiç kimse Kayseri Üniversitesi Rektörüne “Otur, oturduğun yerde!“ diyerek haddini bildirmedi. Türkiye’yi ayağa kaldırmadı.

Neden mi? Kırşehir’de Kırşehir’i düşünen olmadığından çıkmadı. Yıllardır “Kırşehir Çiğdem” Gazetesindeki köşemde “Kırşehir sahipsizdir, Kırşehir yalnızdır, Kırşehir’i düşünen yok” diye boşuna yazmıyorum.

Eğer Kırşehir’de göreve gelen yöneticiler, siyasiler, STK’lar, sözde kendilerini Kırşehir’in ileri gelenlerinden zanneden, protokolde boy göstermeyi hedef ve görev bilen enseleri kalın birileri kendilerini düşündükleri kadar Kırşehir’i düşünseler, iktidar ve muhalefet partileri söz konusu Kırşehir olunca güçlerini birleştirerek hareket etseler Kayseri’de bulunan elin oğlu çıkıp ta Ahiliğin Başkenti Kırşehir değil, Kayseri’dir diyemez. Çünkü çevre illerde ki elin oğulları da biliyor ki Kırşehir’ de herkes kendi çıkarında, kendi keyfinde olduğu için Kırşehir sahipsizdir.

Yıllardır bu köşede “Kırşehir yalnızlaşıyor, Kırşehir içten içe, ruhsal bir daralmaya doğru gidiyor. Yeni hayaller, yeni ümitler, yeni adımlar, yeni yatırımlar birer, birer uzaklaşıyor. Geleceğe dair önemli düşünceler tarihe karışıyor. Kısaca Kırşehir içten içe tükeniyor…” diye boşuna yazmıyoruz.

Ne yazık ki Kırşehir her an ve her zaman kırılma üstüne kırılmalar yaşamaya devam ediyor.

Sanki Kırşehir toprağının üzerine ölü insan, insanının üzerine ölü toprağı serilmiş gibi. İnsanlar da bir bıkkınlık, bir bezginlik var. Üzerlerine bir karabasan oturmuş gibi ve bu olumsuz haller Kırşehir ve Kırşehir insanını esir almış durumda.

Kırşehir için büyük idealler ve geleceğinde etkin olması gereken büyük adımlar, rüya olmanın da ötesine, hayallerde bile yer edinemiyor.

Eski kamu binalarının, okulların yıkılarak yenilerinin yapılması, yüzme havuzları hizmet olarak gösteriliyor.

Kırşehir’in çehresini değiştirecek, kalkındıracak, geliştirecek, işsizliği azaltacak, göçü durduracak sanayi yatırımları nerede, hava limanı, demir yolu, hızlı tren, askeri birlik nerede dediğimiz de çokbilmiş kendini bilmem ne zanneden birileri “Sana ne, üzerine vazife mi!” diyorlar.

Aslında siyasetin sayesinde veya kaderin cilvesiyle elinden hayır şer gelmeyen, kendi kendine kasılan, şişen, kendisini bulunmaz Hint kumaşı zanneden, “Her şeyi ben bilirim!” diyen elini taşın altına sokmayan mızmız korkak, makamlarda gününü gün eden, protokolde boy göstermekten başka hiçbir işe yaramayan, nemelazımcı insanların makamlara getirildiği bir Kırşehir’ den bir şey beklemez.

Geçmişten itibaren siyasilerin yapmış olduğu hatalardan, iktidarların Kırşehir’e üvey evlat muamelesi yapmalarından, içerisinden çıkan siyasetçilerin kolay ve basit işlerle uğraşmalarından, bürokratlarının, müdürlerinin, il yöneticilerinin suya sabuna dokunmaktan korkmalarından dolayı kabuğunu kıramayan, kırmak istese de gereken adımları atamayan, talihini yenemeyen Kırşehir var karşımızda.

Bataklıkta yol almaya çalışan, attığı her adım biraz daha derine saplanan bir insan gibi kendi farkına varamayan, bataklıktaki sazlıklarla dahi mücadele edemeyen bir dev gibi Kırşehir.

Güneşin doğuşu ve batışına ram olan, kendi gölgesinin anlamını bile anlamlandırmayan bir yalnızlık çukurunda kaybolan bir şehir durumunda Kırşehir.

Maalesef Kırşehir Anadolu’nun ortasında sahipsiz ve yalnız bir şehir filmini oynuyor.
İktidara gelenler, darbelerle, şuralarla, Ergenekonlarla, balyozlarla hesaplaşırken, iadeyi itibar verirken Kırşehir’in 1954 yılında uğradığı haksızlığı, ilçeliğe düşürülmesini, Hacıbektaş dahil elinden alınan ilçelerin geri verilmesi iadeyi itibar konusunda bir Allah’ın kulu harekete geçmiyor.

Boşuna dememişler umut fakirin ekmeğidir diye.

Her yapılan seçimde Kırşehir için bir umut ve ekmek kapısı olarak beklenmektedir.
Seçimlerden önce aday olan siyasiler öylesine umut verici muhteşem sözler söylerler, öylesine vaatlerde bulunurlar ki zannederseniz bunlar seçilince Kırşehir çağ atlayacak, kabuğunu kıracak her şey dört dörtlük olacak.

Gerçi her söylenen sözlerin, verilen vaatlerin hepsi yerine getirilseydi Kırşehir gelişen, kalkınan, sanayisi olan, hava limanı, demiryolları olan bir şehir olmakla birlikte uçan bir şehir olurdu, üstelik denizleri, plajları, tatil köyleri olurdu.

Ama devir öyle bir devir oldu ki rüzgar estikçe dönen yel değirmenleri gibi insanlarda dönüyor, insanlar döndükçe hayal öğütüyorlar, döndükçe ümit öğütüyorlar.

İcraat sıfır.

Maalesef koca bir şehir, bir orta oyununa kurban ediliyor, geleceğe yönelip, gücünü yeni ümitlerle perçinlemesi gerekirken, vasıfsız adımların kaprislerine kurban ediliyor.
Kırşehir’in gücünün farkına varması sağlanamıyor. Elinde altın tasla sürünmesine müsaade ediliyor. Nice komşu şehir gücüne güç katıp, ülkede hatırı sayılır gelişmelere imza atarlarken, Kırşehir bu gelişmelerden nasiplenemiyor. Tarihin kendisine bahşettiği güzellikleri, gelecekle harmanlayamıyor.

Kırşehir yıllardır diriltilmeyi bekliyor ama diriltecek yiğitler bulunamıyor.

İşte böylesine sahipsiz ve yalnızları oynayan Kırşehir karşısında geçmişte birileri çıkar Kırşehir’in güllerini ve halılarını Isparta’ya götürür, günümüzde birisi çıkar Ahiliğin merkezinin” Kırşehir değil Kayseri” olduğunu söyler.

Kısaca sen sahip çıkmazsan birileri sahip çıkar!