Başkanlık sistemine geçilmesinin ardından yetki karmaşasıyla tanıştı sevgili bürokratlarımız.
İsmini hatırlayamıyorum, Kırşehir’de uzun müddet hâkimlik yapmış, tek ayağı topal bir hâkimle tanışmıştım. Ankara’ya büyük arabayla fırınlara un çekiyordum. Hâkimin bir işi varmış bakanlıkta, işini bitirdikten sonra Çankaya’dan Maltepe’ye inerken arabayı görmüş, araba tanınan bir un fabrikasının arabası olduğu için Kırşehir’de herkes bilir birde plaka 40. O zamanlar otobüs terminalleri yoktu.
İtfaiye Meydanı’nda değişik şehirlere yolcu taşıyan firmaların yazıhaneleri vardı ve her zamanda istediğin yere araba bulmak kolay değildi. Neyse hâkim arabayı görünce, “nasıl olsa Kırşehir’e gidecek!” diye yanıma geldi. Ben kendisini tanıyorum fakat o beni tanıyamaz. “Beni Kırşehir’e kadar alır mısın?” diye sordu. “Sayın hâkimim ne demek zaten yalnızım” dedim ve aldım.
Eskiden Kırşehir’e Gölbaşı ve Kaman üzeri gelinirdi. Yol uzun tek yönlü yollar. Hâkim bey Bakanlıkta işini yaptıramamış salonda otururken yanına orada çalışan, ya çaycı veya kapıcı olduğunu söyleyen biri gelmiş. Niçin beklediğini sormuş ve sorunu öğrenince, “Ver on lira fazla bekleme” demiş. “Verdim istediği parayı işimi halletti” diyerek içten bir kahkaha attı.
Parayı verdikten sonra “Ben hâkimim dedim, cevabı biz çok hâkim gördük diyerek uzaklaştı” dedi. “Peki, hâkimim sizce normal mi” diye sordum, “Oğlum bu işler böyledir her yerde değil ama payitahtta geçerlidir. Çünkü burada çalışanların sırtları her hangi bir siyasetçiye dayanır” diyerek böyle bir sistemle biz hiç bir yere varamayız” diyerek güldü.
Varamadığımız belli, elli sene sonra geldiğimiz yer ortada.
Vatandaş olarak bir probleminiz mi var, gidin herhangi bir yere, eğer bir tanıdığınız varsa anında oluveriyor, yoksa benim gibi bir referansçı arar durursunuz. Sana derler yazdır bir dilekçe, git evde bekle ne zaman cevap verilir, cevap verilse ne şartlar istenir artık oradaki memur veya amir veya kapıcı, çaycı artık kimlerin yardımıyla işini halledeceğin belirsiz bir zamana itilir durur.
Mesela bir yolsuzluk mu gördün ve çok gizli yürütülmesi gerekir. Bir türlü yetkiliye ulaşamazsın, tavsiye ver bir dilekçe bekle, bekle de ilgili olay gündemde düştü, güncelliğini ve deliller yok oldu. Peki dilekçenin sahibi hem deşifre oldu ve hem de yalancı duruma düştü.
Bu gibi olay benim başıma iki sefer geldi, açıklamamın şimdiden sonra bir faydası yok.
Hadi birini söyleyeyim, çevreyle ilgili bir kurumda yaşadım. Mülki amirin duyması gereken bir olayı, kapıdaki görevli, “önce bana söyle” diyor. Bu nasıl görev paylaşımı, bu nasıl görev anlayışı?
Son sisli havada sel önünde kütük kapanlar çoğaldı. Çarşı pazar ateş pahası herkes istediği mala istediği gibi zam koymaya başladı. Yerel idare dört zabıtayla piyasayı kontrole çalışıyor, çalışmıyor da çalışır gibi yapıyor. Bunda ne kadar başarılı olduğu ortada.
Hangi kanalda bilemiyorum, Antep’in kazalarında birisiydi. Adam tarlada 70 kuruşa aldığı domatesi 5 TL’ye satıyor. Böyle başkanlardan Allah razı olsun, hemen yanındakilere talimat verdi, derhal tezgâhı kapatın. Bu uygulamada kabzımalın nasıl vergi kaçırdığını gösterirken, fahiş fiyatları halka nasıl itelediklerinin de bir örneği.
Üreticiye bir lafımız yok, üretmek gerçekten çok zor ve aynı zamanda kutsal bir görev, bence öyle başka düşünende olabilir. Şeker stoklayanlar, bakliyat stoklayanlar, buğday ve un stoklayanlar bilinen vurguncular. Fakat son zamanlarda bir de yumurta stoklayanlar olduğunu duyuyoruz. Yumurta fazla saklanamayan ve çok çabuk bozulan bir gıda. Hatta bozulan yumurta pek çok hastalıklara ve ölüme sebebiyet verebilecek bir yiyecek. Demek ki stokçunun umurunda değil, o sadece bol para kazanmayı ve vurgun yapmayı düşünen kimse. Bu tip insanlara anlayacağı dersi kim verecek.
İşin birde diğer tarafı var, devletin bazı zaruri ihtiyaçlara fıstırımda zam eklemesini kime şikâyet edecek vatandaş?
Bu sene kışın nasıl geçeceği şimdiden belli. Vakit varken yedek bir kaç battaniye alın, aman kimse duymadan yoksa battaniyecilerde zamcılar kervanına katılırsa, dişler yarın şakırdamaya başlar ki vakit geçmiş olur.