ŞEHİT NEVRES - OBAMA'NIN EVİ - DÜNDEN BU GÜNE KIRŞEHİR “BİZİM GENÇ OSMAN” ŞEHİT NEVRES 1998 yılında Belediye’nin yeniden isimlendirdiği bulvar ve caddelerin taslak halindeki isim cetvellerini incelerken gözüme tuhaf bir isim çarpmıştı. Hem şehit, hem de Nevruz sözcüklerinin yan yana olduğu, birbiriyle bağdaşmayan gerçekten tuhaf bir isimdi: “Şehit Nevruz Caddesi”.

ŞEHİT NEVRES - OBAMA'NIN EVİ - DÜNDEN BU GÜNE KIRŞEHİR

“BİZİM GENÇ OSMAN”
ŞEHİT NEVRES

1998 yılında Belediye’nin yeniden isimlendirdiği bulvar ve caddelerin taslak halindeki isim cetvellerini incelerken gözüme tuhaf bir isim çarpmıştı. Hem şehit, hem de Nevruz sözcüklerinin yan yana olduğu, birbiriyle bağdaşmayan gerçekten tuhaf bir isimdi:
“Şehit Nevruz Caddesi”...
Daha önce bir sokağımızda “Şehit Nevres” levhası vardı, fakat “Nevruz” isimli bir şehidimizin varlığından bilgim yoktu.
“Bu olsa olsa Şehit Nevres” deyip doğruca Belediye’ye gitmiştim.
Bu işle Başkan Metin Çobanoğlu’nun yardımcılarından Orhan Ediş ilgileniyormuş. Kendisini ziyaret ederek yanlışlığı söyledim. Hemen ilgilendi ve ilgili memuru çağırıp “Nevruz” isminin “Nevres” olarak düzeltilmesini söyledi. İsim levhaları henüz basılmamıştı. Sonunda henüz basılmamış isim levhalarında gerekli düzeltme yapıldı ve levha da “Şehit Nevres Caddesi” olarak basılıp asıldı. Bir Kırşehirli olarak bana göre önemli olan böyle bir yanlışlığın düzeltilmesini sağlamış olmaktan millî bir haz duymuştum.
“Peki, kim bu şehit Nevres?” diyeceksiniz.
Kurtuluş Savaşı şehitlerimizden olan Nevres’in yaşam öyküsünü gazeteciliğe ilk başladığım yıllarda Şahap Koca’nın çıkardığı ve Özel İdare Basımevi’nde bastırdığı “Kırşehir Sesi” gazetesinde okumuştum.
Bu gazetenin Kırşehir açısından önemli birçok materyalin yer aldığı kitaplığımda düzenli bir arşivi bulunduğu için söz konusu yazıları bulmakta zorlanmadım. Yazıları diyorum, çünkü ben bir yazı ararken iki yazıyla karşılaşmıştım.
Şehit Nevres için kısa, fakat duygu yüklü, şehit oluşunu anlatan ilk yazıyı 1958 yılında kumandanı Yusuf Ziya Ulusoy kaleme almıştı.
Kırşehirli olan Yusuf Ziya Ulusoy yanılmıyorsam veteriner tümgeneral iken emekliye ayrılmıştı.
O yıllarda zaman zaman Yusuf Ziya Ulusoy'un yerel gazetelerde yazı ve şiirleri çıkardı. “Şehit Nevres” de böyle yazılardan biriydi.
Sözü fazla uzatmadan Nevres’in kucağında can verdiği kumandanı Yusuf Ziya Ulusoy’a bırakıyorum.
Yıllar geçti, dile kolay: 36 yıl... Sakarya’dan sonra ben bu gün Kırşehirli Nevres’i anıyorum.
Ne vefa, yahut da bu âna kadar yazmadıksa ne vefasızlık diyeceksiniz. Gelin, biz bu vefayı yazıp yazmamakta aramayalım. Kalbimizdeydi. Biz bizim Nevres’in hâtırasını bunca adsızlarınki gibi kalbimizde, kalbimizin kâbesinde sakladık.
Biz onu bütün alay subayları, Piyade 24’üncü Tümen, 32’nci Alay subayları Kütahya harplerinden sonra da Sakarya’da bu gün hâlâ türküsünü dinlediğimiz Genç Osman’a benzetirdik.
Karargâha canlı esir lâzımmış. Kim gider, getirir, kim yapabilir bu işi? Netice mutlaka Nevres’in pazusu ile alınırdı.
Bir takım subayı, ihtiyat subayı idi Kırşehirli Nevres; fakat yerinde bölüğe de muvaffakiyetle kumanda ettiği olurdu.
Nevres’i bütün alay severdi, erinden en büyük kumandanına kadar... Nevres’ten bahsederken “Bizim Genç Osman” dediklerini duyardık. Hani, “Gözünü taştan esirgemez” diye bir tâbir vardır. Nevres’te göz değil, yerinde vatan uğrunda can sakıncası da yoktu. Çok defa bizlerle şakalaşırdı.
O zamanki mülâzımlara takılır, “Korkmayın. Bu üzerinizden geçen ağır obüslerin fışıltısını duymuyor musunuz? Yüzbaşı, binbaşı deyip geçiyorlar. Onlar bizim gibi mülâzımlara tenezzül etmezler arkadaş... Bizim nasibimiz düşman becerebilirse süngüdür, yoksa kör kurşun!” derdi.
Nihayet Nevres’i Mangal Dağı’ndan dönüşte Kızılkoyunlu’da bir kör kurşunla değil, “Yüzbaşı, binbaşı arıyorlar” dediği en ağır obüs mermilerinden birinin kör parçasıyla ağır yaralanmış halde bir kağnı üzerinde buldum. Yanına sokulduğum zaman onun arslan bakışları parıldadı. Kımıldanamıyordu. Bakışlarımla yarasını sordum. O eski nüktedanlığını bırakmamıştı:
“- Biz terfi etmişiz Ziya” dedi. “Rütbemiz yüksek... Binbaşı, belki de daha büyük...”
Ve ilâve etti:
“- Ağır obüsle yaralandım.”
İletebildiğim mataradaki çaydan bir yudum içebildi. Üç dakika sonra Kırşehirli Nevres’in rütbesi rütbelerin ey büyüğü idi: Şehadetti.
Biz onu bu yazıda sadece bir kalp kâbesinden andık.
“Kırşehir Sesi”nde bundan tam 58 yıl önce 15 Şubat 1958 günü yayınlanmış bu acı hâtıraya bir sonraki sayıda emekli mektupçu (vali yardımcısı) hemşehrimiz Rüştü Yurdakul yine Nevres üzerine kaleme aldığı yeni bir yazıyla katılmış, bir bakıma eksikleri tamamlamıştı; çünkü Nevres Rüştü Bey’in yeğeni oluyordu.
Vefatından az önce kaleme aldığı hâtıralarını 1962 yılında “Hayatımın Romanı ve Harp Hâtıralarım” adıyla kitaplaştıran Rüştü Yurdakul’un Şehit Nevres’le ilgili tarihî değerdeki bu yazısını da başka yazımıza bırakalım.

KIRŞEHİRLİ KALEMLER
OBAMA'NIN EVİ ve ÇIKARILACAK DERS
Prof. Dr. HAKKI ŞAH YASDIMAN
Dokuz Eylûl Üniversitesi
İlâhiyat Fakültesi

İçinde yaşadığımız coğrafyanın idarecileri koruma bulunmaksızın sokaklarda dolaşmaya başladıklarında biliniz ki işte o zaman bu coğrafyanın insanları gerçek demokrasiyi özümsemiş ve içselleştirmiş olacaklardır.
Avrupa’da yaptığım gezilerde en fazla dikkatimi çeken hükûmet binalarında koruma olmaması, yöneticilerin bisikletle, toplu taşıma vasıtalarıyla, ya da yürüyerek işlerine gitmeleri olmuştur. Bu konuda internetten İngiltere Başbakanı Cameron’un Metro’daki resmine bakılabilir.
Ben örnek olmak üzere Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Obama’nın Şikago’daki evinin resimlerini paylaşmak istedim. Bu evin karşısındaki Sinagog/Havra’da yaptığım çalışmalar sırasında Obama’nın evinin fotoğrafını da çektim. Fotoğrafı çektiğim sırada komşularının belirttiğine göre bayan Obama evde idi. Benim burada vurgulamak istediğim bayan Obama evde iken kapıda sadece bir tek siyah renkli jipin bulunmasıdır. İşte, dünyanın süper gücü Amerika devlet başkanının evi ve korumaları...
İşte bu ve Avrupa’da gördüğümüz diğer örneklere benzer duruma gelmedikçe kim ne derse desin, "tenkit edilen pek çok yönleri bulunmasına rağmen" en azından bu anlamda Batı anlaşılamayacak, yakalanamayacak, demokrasi de yine bu anlamda içselleştirmiş olamayacaktır.

-------------------------------

ZAMAN TÜNELİ
DÜNDEN BU GÜNE KIRŞEHİR

Hazırlayan: DURSUN YASTIMAN

BÜYÜK KAYBIMIZ
Memleketin varlığı ile iftihar duyduğu Baro Reisi Ahmet Müfit Kurutluoğlu 15 Haziran 1958 Pazar günü saat onbiri beş geçe uhrevî bir huzur ve şuur içinde bekâ âlemine göç etti.
Pazartesi günü atalarının ve kendisinin namazlar kıldırıp vaazlar verdiği Kapıcı Camii'nde yollara kadar taşan muazzam bir cemaatle öğle ve cenaze namazları kılındıktan sonra tabutu parmaklar ucunda taşınarak Âşık Paşa haziresinde yatan eşi ve biricik sevgili evlâdı Sahir Kurutluoğlu'nun annesi Mihribanu Hanım'ın yanına defnedildi.
Hayat ve şahsiyeti bir-iki sütunluk yazı ile ifade edilemeyecek kadar engin ve zengin olan merhum birbuçuk asırdan beri hocalar, bilginler ve şairler yetiştiren bir soya mensuptu. Hicrî 1295 (1879) yılında Kırşehir'de doğdu. Küçük Osman adıyla anılan dedesi zâhirî ve bâtınî ilimlerinde kemâlini bulmuş şair ve mutasavvıf bir şahsiyetti. Babası Hacı Vehbi Efendi İstanbul'da meşhur Gürcü Hacı Emin Efendi'den icazet aldıktan ve rüûs imtihanını kazandıktan sonra Süleymaniye dersiâmı olmuş, 1293'te vukua gelen Rus harbi dolayısiyle Kırşehir'e dönerek babası Hacı Osman Efendi'nin medresesinde tedrisatla meşgul olmuş, son zamanlarda müftülük yapmış, kendisine Nakîb'ül-Eşrâf rütbesi ve Halep Mollalığı pâyesi tevcih edilmiş, 1910 yılında vefat etmiştir.
Müfit Kurutluoğlu'nun annesi Kocaağalar'dan Ahmet Ağa'nın kızı, Hakkı Efendi'nin küçük hemşiresi Sariye Hatun'du. Sariye Hatun'dan doğan Ahmet Sedit çocuk yaşında, Vahit Tıbbiye İdadîsi'nin son sınıfında iken onaltı yaşında vefat etmişlerdir. Sariye Hatun'un ölümünden sonra Hacı Vehbi Efendi Şakir Ağa'nın kızı Asiye Hatun'la evlenmiştir.
Kırşehir'de ilk açılan Rüşdiye Okulu'nu bitiren genç Müfit onbeş yaşında İstanbul'a gitmiş, medreseden icazet ve hukuk mektebinden diploma aldıktan ve bir müddet İstanbul'da avukatlık yaptıktan sonra Maydos (Eceabat) Müddeiumumîliği'ne, 1910 yılında Boğazlıyan Ceza Reisliği'ne tâyin edilmiş, babasının ölümü üzerine Kırşehir'e geldiği zaman hemşehrilerinin ısrarı ile müftülüğe seçilmiş, Ankara Vilâyeti Daimî Encümeni üyesi iken Birinci Cihan Harbi'nin sonunda iktidara gelen Ferit Paşa hükûmeti tarafından “İttihatçı” diye tevkif edilerek İstanbul Divan-ı Harbi'ne gönderilmiş, Millî Mücadele'nin başlangıcında İstanbul'dan kaçarak Ankara'ya gelmiş, Kırşehir mebusu seçilmiş ve bir ara Büyük Millet Meclisi İkinci Reis Vekilliği vazifesini ifa etmiş, ikinci devrede mebus seçilemediğinden hayatının sonuna kadar avukatlıkla iştigal etmiştir.
Merhuma Ulu Tanrı'dan rahmetler, ailesi efrâdı ile kardeşi Doktor Kudret, oğlu Sahir Kurutluoğlu'na, hemşireleri Nesibe Gönendik, Meymune Göçen ile akrabalarına, meslektaşlarına ve çok sevdiği dost ve hemşehrilerine baş sağlığı dileriz.
Sıhhat Vekilimizin tetkikleri
Kırşehir ve Kayseri vilâyetlerinde bir tetkik gezisine çıkan Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Vekili (Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı) Sayın Dr. Lütfi Kırdar hafta içinde vilâyetimize gelmişlerdir.
Vilâyet hududunda Vali Vekili Ziya Oğuz ve Kırşehirliler tarafından karşılanan vekil vilâyet makamında kısa bir istirahati müteakip hükûmet binası önünde toplanan halka hitapla ezcümle şunları söylemiştir:
“Sevgili Kırşehirliler,
“35 sene evvel Kayseri'den Ankara'ya geçerken güzel şehrinizde bir gece kalmıştım. O buhranlı ve inkılâp günlerini yaşayanlarınız vardır. Yeni yetişen nesillerinizin de uzun yıllar içinde gayet gürbüz olarak yetişmekte olduklarını memnuniyetle gördüm. Bu sıcak günde beni karşılamak için zahmet ederek gelmenize ve burada bulunmanıza bilhassa teşekkür ederim. Size Sayın Reisicumhurumuz Celâl Bayar'la Başvekilimiz Adnan Menderes'in selâm ve muhabbetlerini getirdim. Hepiniz sağ olunuz, var olunuz.”
Halk tarafından tezahüratla karşılanan bu hitabeyi müteakip Kırşehir'deki sıhhî müesseseleri gezen vekil alâkalılardan gerekli izahatı alarak vilâyetin sıhhî ihtiyaçlarını tesbit etmişlerdir. Devlet Hastanesi'ndeki bütün koğuşları birer birer gezen vekil hastalarla hasbihalde bulunmuşlar ve hatırlarını sorarak “Geçmiş olsun” demişlerdir.
Sayın Lütfi Kırdar saat 15.00'te Kayseri'ye hareket etmişlerdir.
Yeni Belediye Reisi seçildi
Uzun müddetten beri Vali Muavini Sayın Ziya Oğuz tarafından vekâleten ifa edilmekte olan Belediye Reisliği'ne Meclis üyelerinden Bay Vehbi Demir'in seçildiği haber alınmıştır.
Tebrik ve muvaffakiyetlerini temenni ederiz.
Vali Vekilimizin tetkikleri
Vali Vekilimiz Sayın Ziya Oğuz Yeşilli köyü ve dolaylarına yağan dolu ve yağmurların yaptığı tahribatı mahallerinde tetkik etmek üzere dün bu köylere gidip gelmişlerdir.
Demokrat Parti müteşebbis il ve
ilçe idare kurulları teşekkül etti
Uzun zamandan beri parti müfettişi Sayın Cezmi Türk'ün temas ve tetkikleri sona ermiş ve Demokrat Parti müteşebbis il ve ilçe idare kurulları teşkil edilmiştir.
Müteşebbis kurullara başarılar dileriz.
İl İdare Kurulu: Başkan Selâhattin Selçuk, İkinci Başkan Galip Mahmutoğlu, üyeler Mehmet Çetin, Ali Gökbulut, Ayşe Baktır, Süleyman Yavuz, Faik Selâmoğlu, Rıza Dulkadiroğlu, Veysel Başar.
İlçe İdare Kurulu: Halil Altaş, Ömer Çakmak, Vahit Kürkçü, Yahya Selçuk, Nazire Çetin, Mehmet Tabar, Necati Şener.
İl Haysiyet Divanı: Abdülhamit Özdeş, Safa Ünal, Bekir Salman, Davut Şebaboğlu, Ömer Akpınar.
Vefat
Vilâyet şoförü İbrahim Selâmoğlu'nun kayınvalidesi Ayşe Dağ 17 Haziran 1958 Çarşamba günü vefat etmiştir.
Merhumeye rahmet, Selâmoğlu ve Dağ ailelerine baş sağlığı dileriz.
Bu köşedeki haberler 21 Haziran 1958 tarihli ve 11 sayılı gazeteden alınmıştır. ________________________________________________________________________
KIRŞEHİR VİLÂYET GAZETESİ ● Kuruluşu: 3 Şubat 1925 ● Cumartesi Günleri Yayınlanır ● Sahibi: Özel İdare Müdürlüğü ● Yazı İşleri Müdürü: Vildan Tarım ● Fiatı: 10 Kuruş ● İdarehane: Özel İdare Müdürlüğü'nde Vilâyet Matbaası ● Abone Şartları: Yıllığı 5 Lira, Altı Aylığı: 2,5 Lira