Türkiye'nin binlerce şehit verdiği günümüzde bir tek şehidi gündeme getirmenin anlamsız olduğunu söylemeye gerek var mı? Evet, 1946 yılından PKK teröristlerinin sahneye çıktığı 1984 yılına kadar Kırşehir'de bir tek şehit için anma töreni yapılırdı. O şehit Kırşehirli değil, Edirneli ve hava şehidi idi.

Türkiye'nin binlerce şehit verdiği günümüzde bir tek şehidi gündeme getirmenin anlamsız olduğunu söylemeye gerek var mı?
Evet, 1946 yılından PKK teröristlerinin sahneye çıktığı 1984 yılına kadar Kırşehir'de bir tek şehit için anma töreni yapılırdı. O şehit Kırşehirli değil, Edirneli ve hava şehidi idi. Kabri de Özel İdare Müdürlüğü olarak yapılan, arsası şahıslara satılarak geçtiğimiz günlerde yıkılan binanın bahçesinde Ankara Caddesi kenarındaki Hava Şehitliği'nde bulunuyordu. Tâ ki Hakkı Göçen'in Belediye Başkanlığı döneminde Âşıkpaşa Mezarlığı haziresine nakledilinceye kadar... Ne yazık ki teröre art arda verdiğimiz şehitler nedeniyle Ahmet Tozluklu Âşıkpaşa Mezarlığı'nda unutulmuş, kabrinin kaidesi kırılmış, başında dikili gönder de sökülmüştü. Tozluklu Âşıkpaşa Mezarlığı'nda yatarken adı az ileride kurulan yeni kurulan şehitliğe verilmişti.
2002 yılında TEMAD (Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği) Kırşehir Şubesi Başkanı Mustafa Bağ bu garip durumu benden öğrenince Vali Selâhattin Hatipoğlu, Garnizon Komutanı Albay Alaattin Cebeci ve Belediye Başkanı Metin Çobanoğlu ile görüşmeler yaparak Ahmet Tozluklu'nun kabrinin kendi adını taşıyan şehitliğe törenle naklini sağlamıştı. Kayseri asfaltı üzerindeki şehitliği ziyaret ederseniz şimdi diğer kahraman şehitlerimizle birlikte yatan Ahmet Tozluklu'nun ebedî istirahatgâhına da rastlar, Tozluklu'nun ve öteki şehitlerimizin aziz ruhlarına bir Fatiha hediye eylersiniz.
Bu yazımızda Kırşehir'de şehit düşen Astsubay Çavuş Ahmet Tozluklu'yu anlatmak ve anmak istiyoruz. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Şehitler Şubesi'ndeki kayıtlara göre Hava Pilot Ahmet Tozluklu 1924 yılında Edirne'de doğmuştu. İlk ve orta öğreniminden sonra 1941 yılında girdiği Havacılık Okulu'ndan astsubay çavuş olarak mezun olmuştu. 14 Haziran 1946 tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanlığı İrtifa ve Talim Grup Komutanlığı'nda görevli iken teğmen Şükrü ve makinist Murat'la birlikte Kayseri'ye motor değiştirmeye giderken 2814 numaralı Battle uçağının Kaman'ın Aydınlar, o zamanki adıyla Sofular köyü civarında motorundaki patlama sonucu düşmesiyle şehadet mertebesine yükselmişti.
HAVACILIĞIMIZ “TÜRK TAYYARE CEMİYETİ” İLE BAŞLADI
Her yıl Hava Şehitleri İhtifali adıyla yapılan Hava Şehitlerini Anma Günü'nde Ahmet Tozluklu'nun kabri başında tören düzenlenerek hava şehitlerimiz anılırdı. Kabre çelenklerin konulması, saygı duruşu ve İstiklâl Marşı okunurken gönderdeki bayrağın yarıya indirilip tekrar çekilmesi ile başlayan törende bir subay günün anlam ve önemini belirten konuşma yapar, öğrenciler şiirler okurlar, jandarma mangasının havaya üç el saygı atışı yapmasıyla tören sona ererdi.
Namık Kemal İlkokulu öğretmeni Sadık Torun (ki ikinci evliliğimi baldızı ile yapmıştım) Ahmet Tozluklu ile ilgili bir araştırma yapmıştı ve bu araştırma hava şehitlerimizi andığımız 15 Mayıs 1968 günü sahibi ve yazı işleri müdürü bulunduğum “Yeni Kırşehir” gazetesinde yayınlanmıştı.
Öğretmen Sadık Torun'un “Hava Şehitleri Günü'nde Annesi Şehit Ahmet Tozluklu'yu Anlatıyor” başlıklı yazısını bir kere daha yayınlarken aziz şehitlerimizi anıyor ve onları saygıyla selâmlıyorum. Şehitlerimizle öğünmek en büyük Türklük görevimizdir. Ruhları şâd olsun.
Sözü Sadık Torun'a bırakıyorum.
Sınırlarımız içinde bulunan toprak ve sularımız kadar havalarımız da aziz vatanın bir parçasıdır. Karada nöbet tutan Mehmetçik göklerde de kanatlarıyla vatan güvenliğini emniyet altında tutmak zorundadır. Çünkü en büyük tehlikenin göklerden geldiği bir gerçektir. İşte, bu gerçeği ilk gören Atatürk 16 Şubat 1925 tarihinde o zamanki adıyla “Türk Tayyare Cemiyeti”ni kurdu. Sonradan “Türk Hava Kurumu” adı altında göreve devam eden bu kurum yurt çapında havacılığımızı geliştirip açtığı okullarla gençlerin havacı birer genç olarak yetişmelerini sağlamaktır.
ŞEHİT TOZLUKLU'NUN ANNESİNDEN GELEN MEKTUP
Uçma isteği Türkler'de çok eski tarihlerde başlamakla beraber modern havacılığımız 1909'da başlamıştır. Münif Paşa'nın oğlu Fuat Bey Avrupa'da öğrenimini yaparak 1910'da ilk sivil pilot olmuştur. 1912'de Yüzbaşı Fethi, Sadık ve Nuri beyler de pilot olarak yurt hizmetine girdiler. İlk şehitlik mertebesine 1914'te yine onlar erdiler. Sonraki yıllarda Cengiz Topel'ler ve vazife uçuşlarında ölen yüzlerce hava şehidimiz görevlerini yapıp gittiler. Her yıl 15 Mayıs'ta “Hava Şehitleri Günü” dolayısiyle toplandığımız şehitlikte bir şehit mezarı var. Kırşehirli olarak bu şehit hakkında çok az bilgimiz ya var, ya da hiç yoktur. Meçhul olan bu aziz şehidimizi tanımak için 13 Şubat 1967 tarihinde mezarın iki adet resmini çekerek işe başladım. Aylar süren mektuplaşma ve araştırmadan sonra gerekli bilgileri elde etme imkânını buldum.
Serhad şehrimiz Edirne'de Zeynep Tozluklu tek oğlunu büyütüp vatan hizmetine veriyor. Artık Assubay Ahmet bir pilot olarak komutanlarının emrinde gerçek görevini yapıyor. Uçağında meydana gelen bir ârıza yüzünden kader onu Kırşehir topraklarına gömüyor.
Siz okuyucularıma şehidin ihtiyar annesinden aldığım son mektubu arz edip gerçek hikâyeyi onun ağzından öğrenmenizi temin etmek beni mutlu edecektir.
ANNESİ ŞEHİT AHMET TOZLUKLU'YU ANLATIYOR
Edirne; 25 Nisan 1968
Muhterem Sadık Bey oğlum;
Her iki mektubunuzu da aldım. Şehit oğluma karşı gösterdiğiniz yakın alâkanın minnettarıyım. Size nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum.
Yazı bilmediğim için ilk mektubunuzu cevapsız bırakmak mecburiyeti hâsıl oldu. Kusura bakmayınız. Size mektup gönderememenin üzüntüsünü bu gün dahi duymaktayım. Ama bu mektubumla sorularınızı cevaplandırmak suretiyle üzüntümü biraz hafifletmiş olacağım.
Yaşım oldukça ilerlemiştir. Eşim 1939 yılında vefat etti. Oğlum Ahmet'i ortaokulu bitirdikten sonra vatan hizmetine verdim. O bu hizmet yolunda şehitlik mertebesine erdi. Ahmet'in kız kardeşi olan Arife'yi bilâhare evlendirdim. Üç torun sahibiyim. Şimdi hayatımın biricik tesellisini torunlarıma karşı olan aşırı sevgimde buluyorum.
Oğlumun şehadet tarihini kesin olarak bilemiyorum. Almakta olduğum şehit aylığı 1 Temmuz 1946 tarihinden itibaren muamele görmeğe başladığına göre kendisinin bu tarihte şehit olduğu düşünülebilir.
Gedikli çavuş rütbesinde bulunan oğlum komutanlık irtibat ve nakliye grubu pilotlarından iken bir vazife uçuşu esnasında uçağının motorundaki bir patlamanın sonucu olarak gözlerini kaybetmiş ve bu suretle yere düşerek vatan şehitleri arasına karışmıştır.
Oğlum evli değildi. Ben bir ana olarak onu evlendirme hazırlıkları içinde bulunuyordum. Kısmet değilmiş.
Kırşehir'e giderek oğlumun mezarı başında gözyaşlarımı akıtmak fırsatını bir defa bulabildim. Ömrüm vefa ederse Kırşehir'e bir defa daha giderek oğlumun kabrinde Kur'an okutmak en büyük arzularım cümlesindendir. Bu vesile ile davetinize uyarak sizi evinizde ziyaret etmek benim için mutluluk olacaktır.
Muhterem annenize hürmetlerimi, size ve eşinize sevgilerimi ve en iyi dileklerimi sunarak gözlerinizden öperim, oğlum.
ZEYNEP TOZLUKLU

27 MAYIS İHTİLÂLİNİ KIRŞEHİR BÖYLE YAŞAMIŞTI
Geçtiğimiz 27 Mayıs yakın siyasî tarihimizde Kırşehir açısından da önemli bir gündü. Cumhuriyet'in ilânının ikinci yılında il yapılan Kırşehir otuz yıl sonra siyasî ihtiraslar uğruna ilçeliğe düşürülmüş, 14 Mayıs 1950'de başlayıp 27 Mayıs 1960'ta ihtilâlle noktalanan on yıllık dönemin tarihine “demokrasi gazisi” adıyla geçmişti.
Edebiyat dünyamızın usta isimlerinden, romancı, öykücü, şair, öğretmen, çevirmen, edebiyat tarihçisi, siyasetçi kimlikleriyle tanıdığımız Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962) ihtilâl coşkusu yaşanırken 14 Haziran 1960 günü “Cumhuriyet” gazetesindeki “Müşahedeler” köşesinde kitaplarına sokulmayan “Suçüstü” başlıklı ibret dolu bir yazı kaleme almış, devrik Demokrat Parti iktidarının yaptıklarını ağır bir üslûpla eleştirmişti.
Tanpınar sanki bir iddianame olan 64 yıl önceki yazısında Kırşehir'in ilçe yapılmasını da şöyle değerlendirmişti:
“Kırşehir rezaletini az kalsın unutacaktım. Bütün bir vilâyet halkına 'Reyinizi bize vermediniz!' diye yapılan bu şümullü te'dip (herkese boyun eğdirme) Anadolu tarihinde Moğol ordularından sonra eşine pek rastlanmayacak cinayetlerden biridir.”
Ben 27 Mayıs 1960 ihtilâlini İstanbul'da tankçı teğmen olarak yaşadım ve terhis olduğum 15 Haziran'a kadar İstanbul'un Anadolu yakasında görev yaptım. Kadıköy ve Moda bizim 2'nci Zırhlı Tugay'ın kontrolü altındaydı. Ben tank takım komutanı olarak Kadıköy Kaymakamlığı'nda da bulundum.
DEMOKRAT PARTİ KIRŞEHİR'E ÇOK ÇEKTİRDİ
Her şey bir yana 27 Mayıs'ın heyecanını en çok memleketim Kırşehir'de yaşamak, Demokratların devrilişinin Kırşehirlilere yaşattığı sevince ben de katılmak isterdim. Çünkü Demokrat Parti iktidarı Kırşehir'e çok çektirmişti.
Millet Partisi lideri Kırşehir Milletvekili Osman Bölükbaşı ile bir türlü yıldızı barışmayan Demokrat Parti yöneticileri Kırşehir'i ilçeliğe indirerek cezalandırmaktan tutunuz da aklınıza eza ve cefa adına ne gelirse hepsini Kırşehirliler üzerinde denemişlerdi.
Hele askerlik görevim nedeniyle Kırşehir'den uzak kaldığım 1959 yılı başından ihtilâlin yapıldığı 27 Mayıs 1960'a kadar Kırşehir'in iktidardan gördüğü zulümler unutulacak değildi. Muammer adlı bir komiser bile Kırşehir'e âdeta kan kusturmuştu.
Ben ihtilâlden yirmi gün sonra Kırşehir'e döndüğümde bunları hemşehrilerimde
Çıkarmaya başladığım “Kırşehir Postası” adlı gazetemde elde ettiğim belgelere dayanarak eski Demokratların kirli çamaşırlarını ortaya döküyordum.
Demokrat Parti ileri gelenlerinden birinin Adana genelevinde yaptığı rezil âlemi anlatan bir mektubu da Demokrat Parti'nin evrakı arasında bulmuş ve “Kırşehir Demokratlarının Evrak-ı Metrukesi” başlığı altında yayınlamıştım.
Anlatılanlara göre bütün yurtta olduğu gibi Kırşehir'de de Demokratlar ihtilâl sabahı kaçacak delik aramışlar.
Babam da Demokrat Parti eğilimli olduğu ve adı radyodan “Vatan Cephesi”ne geçenler arasında okunduğu için korkmuş, Başbakan Adnan Menderes ihtilâlden dört ay önce Kırşehir'e son gelişinde Kale eteğindeki tarihî hükûmet konağı balkonundan halka hitap ederken CHP'nin yayın organı “Ulus” gazetesinin tanınmış foto muhabiri Hüseyin Ezer'in çekip bir sinema perdesi boyutunda büyüterek hediye ettiği tarihî fotoğrafı korkudan evimizin arkasındaki tandırda yakmış.
DEMOKRAT PARTİLİLERE YAPILMADIK EZA KALMADI
Kırşehir'de bazı fanatik CHP'lilerin ihtilâl sabahı yaptıkları da unutulur gibi değil. Sonradan İstanbul'a yerleşen ve artık yaşamayan eski Bölükbaşıcılardan bir avukat ihtilâl sabahı Demokrat Parti'nin ileri gelenlerinden “Faik Paşa” adıyla tanınan ve Atatürk'ün 1926 yılı başlarında astırdığı Birinci Dönem Kırşehir Milletvekili Hamitli Rıza Bey'in bacısıyla evli olan Faik Selâmoğlu'nun evinin önünde davul çaldırıp, halay çektirip keyiflenmiş. Faik Paşa'nın korkudan ne duruma geldiğini artık düşünün.
Aynı kişi koyu Demokrat Partililerden Kasap Tahsin (Abalı)'in Uzun Çarşı'nın sol başındaki Yüksek Kahve'nin altında bulunan dükkânı önünde de, İkinci Çarşı'da kuyumculuk yapan “Püskülcü Asım Ağa”nın oğlu Mustafa Efendi'nin dükkânı önünde de aynı haltı yemiş.
Talihin şu cilvesine bakınız ki Kırşehirli Demokratlara yapmadık hakaret bırakmayan bu yabancı avukat oğlunu Kırşehir'den evlendirmiş, bir oğlu Nevşehir yolunda geçirdiği kaza sonucu sakatlanmıştı. Kapısında davul çaldırdığı Faik Paşa ise gün gelmiş, Belediye Meclisi'ne üye seçilmiştir.
İhtilâlcilerden en çok korkan bir Demokrat Partisi yanlısı da gazeteci Ertuğrul Ersan olmuştu. Yakın zamanda kaybettiğimiz Ertuğrul Ersan 26 Mart 1959'dan beri “Yeşil Yurt” adıyla haftalık bir gazete çıkarıyordu. Yazılarında Demokrat Parti'yi öven, muhalefetteki Osman Bölükbaşı'yı ve partililerini şiddetle eleştiren Ertuğrul Ersan 27 Mayıs'tan sonra yüzseksen derece dönüş yapmış, bir zamanlar arkasından gittiği Demokrat Parti'yi yeren yazılar kaleme almaya başlamıştı. Korkusundan 8 Eylûl 1960 tarihli gazetesinde ihtilâlcilere “Dünya üzerinde gelmiş, geçmiş ve gelecek devletler tarihlerinin kaydetmediği ve etmesini de imkân dahilinde göremediğimiz şan ve şerefler dolu Türk ordusunun muhterem mensupları” diye hitap ederken 22 Eylûl 1960 tarihini taşıyan “27 Mayıs Sonrası Ankara” başlıklı yazısında da şunları yazıyordu:
“ONLAR BU KADAR ŞEREFSİZ OLMAMIŞLARDIR”
“Birkaç gün önce yine Ankara'daydım. Herkes huzur içinde, herkes istikbalinden emin olarak işinde gücünde. Yenişehir'den Kavaklıdere'ye doğru yürüyorum. Ziraat Vekâleti'ni geçince sağ tarafta herkesin çok iyi bildiği bir binaya dikkatle bakıyorum. Bir zamanlar âdi bir randevu evi gibi işleyen, Avrupa'dan getirtilen ilâçlarla zoraki şehvet yuvası olan, namus ve şereflerin pâymal edildiği, dışı güzel, içi septik çukuru haline getirilen o binanın cephesinde “Türkiye Millî Kültür Merkezi” levhasını okuyorum. Gözlerim yaşarıyor, ağlıyorum. Millî hislerim gözyaşlarıma mani olamıyor.
“Mevki ve ikballerini, hayvanî his ve arzularını memleket mukadderatına tercih edenler bütün gerçek mânaları ile gözlerimin önünde canlanıyor. İki gün kalarak döndüğüm Ankara'dan yol boyunca tahayyül ettiğim müşahedelerimin muhasebesini yaparak Kırşehir'e geldiğim zaman dostların yine 'Ankara'da ne var, ne yok?' sualine karşı anlattığım bu intibalarım karşısında yılmak bilmeyen mücadeleci dostlarımın da gözlerinden yaşlar aktığını görüyorum. On sene hayvanî arzu ve ihtiraslara sahne olan güzelim binanın şimdi ilim, irfan müessesesi olmasının sevinci karşısında kimin gözleri yaşarmaz ki!
“Abdülhamid'i, Abdülmecid'i, Sultan Aziz'i, Vahdeddin'i tarihler bize yanlış aksettirmiştir, çünkü onlar bu kadar şerefsiz olmamışlardır.”
Evet, talihin şu cilvesine bakınız ki 27 Mayıs'tan sonra Demokrat Parti için bunları yazan gazeteci Ertuğrul Ersan birkaç yıl geçtikten sonra Demokrat Parti'nin devamı olan Adalet Partisi'nin il başkanlığına getirilmiştir.
Kırşehir'de özellikle Osman Bölükbaşı'nı partisi Millet Partililerin iktidar yanlısı sözde demokratlardan ve Demokrat Parti iktidarından gördükleri zulümler ve uğradıkları haksızlıklar, Türk Silâhlı Kuvvetleri tarafından alaşağı edilmiş Demokrat Parti iktidarının Kırşehir'i ilçeliğe indirerek dünya siyasî tarihinde eşine az rastlanır şekilde vurduğu sille Cumhuriyet Halk Partililerin Kırşehir'i savunmak adına kullandıkları en büyük silâh olmuştur. Bunlara o gün için biz de inanmıştık, fakat yara soğuyup da acı gerçek ortaya çıkınca kazın ayağının hiç de öyle olmadığını anladık.
Ne 27 Mayıs'ı sahiplenen Cumhuriyet Halk Partililer, ne de Bölükbaşı'nın emir kulları Millet Partililer Kırşehir'in elinden alınan ilçelerinin geri verilmesi için hukuk yoluyla en küçük bir girişimde bulunmadılar, üstelik hükûmetler de ellerine geçtiği halde... Her şey çekilen nutuklardan ibaret kaldı. Kırşehir onları da affetmeyecektir.

yeşilyurt copy

Ertuğrul Ersan memuriyetten istifa ederek Şoför Feridun (Ünal) ile birlikte Nevşehir'den satın aldığı ve “Azim Matbaası” adını verdiği matbaada “Yeşil Yurt” gazetesini çıkarmaya başlamıştı. Pedal makinasında basılan ve ilk sayısı 26 Mart 1959 tarihinde 26x33 cm boyutunda dört sayfa olarak yayınlanan “Yeşil Yurt” bir süre sonra tek yaprağa düşerek 1970'li yılların ortalarına kadar yayınını sürdürmüştür.