Anlamlı bir söz dizisi; “Bir şey yap. Güzel olsun. Çok mu zor? O vakit güzel bir şey söyle. Dilin mi dönmüyor? Güzel bir şey gör. Veya güzel bir şey yaz. Beceremez misin? Öyleyse güzel bir şeye başla. Ama hep güzel olsun. Çünkü ‘her insan ölecek yaşta’. Geç kalmayasın.”
Ülkemizin, milletimizin hayrına güzel şeyler yapmaya çalıştık. Hala da çalışıyoruz. Çok bildiğimiz konularda dahi çıkıp bir yerlerde gelişigüzel konuşmak şöyle dursun, sıradan bir metin yazarken bile yanlış bir ifade kullanmamak için kılı kırk yarmaktayız. Yazdığımız, başladığımız işler güzel olsun derdindeyiz. Güzel ve kalıcı olsun. 
Hal böyle iken her şeyin uzmanı, her şeyi bilebileceğini düşünecek kadar cahil, her konuda konuşmadan edemeyen medyatik tipler, ekranlarda, kahve veya ev sohbetlerinde yapılan yarı şaka, yarı ciddi çözümlemelerden, değerlendirmelerden daha “cıvık” iddialarda bulunmaktan çekinmiyorlar. Yetersizlikleri bir yana, güçlü propaganda aygıtları kullanarak hayallerini, uçuk kaçık iddialarını, niyetlerini, amaçlarını ustalıkla gizleyerek “gerçekmiş gibi” sunma becerileri müthiş. 
Son örnek, CNNTürk’te karşımıza çıktı. Sosyal medyada, bu kanaldan “Akıl Çemberi” isimli bir programdan bir alıntı… “Milli Muharebe Uçağı” ile ilgili bir muhterem “konuşuyor”… “Bakalım, gelsinler kameracılar. Bu milli muharebe uçağının aşağı yukarı birebir şeysi… 2023’te hangardan çıkıyor…” Elinde tuttuğu, bir buçuk kibrit kutusu büyüklüğünde çocuk oyuncağı bir uçak maketi, parmaklarının arasında yarısı kayıp, görünmüyor. 
Bu görüntüleri birisi “Tabureleri aldık, barı açıyoruz” diye “trajikomikleştirerek” eleştirmek üzere paylaşmış. “Akıl Çemberi” isimli programda akıl edilemeyen soruları havacılık konularıyla ilgili aklı başında bir başkası soruyor; “Motorunu nereden alacaksınız? Hangi tip motor alacaksınız? Hangi mühimmatları takacaksınız? Radarda görünecek mi?” 
Çoğu, tam olarak ifade edilememiş olsa da, bu anlamlı sorulara, profilinde “Ekonomist (İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi)” yazan bir zat anlamsız ya da çok duygusal(?) yanıt veriyor; “Bu ne zırva? Türkiye savaş uçağı yapacak olanaklara ve yeteneğe sahip Şu anda Türkiye bu savaş uçağı üzerinde çalışıyor. Türkiye için bir savaş uçağındaki teknoloji muamma değil…” Ekonomistlerin savaş uçağı uzmanı olduğu bir ülkede bile “Bu ne zırva” çıkışı güzel bir başlangıç değil kanımca… Bu coğrafyalara anlam kazandırmış kadim kültürümüzün beslediği iklimden ne denli uzak bir bakış açısı… Üstelik “bu ne zırva” diklenmesi, günlük hayatta, medyada karşımıza dikilen karakterlerin üslubunu aratmayacak kabalıkta. Ülkemizin geldiği durumun özeti gibi… 
Bu konudaki bilgisizlik, cehalet öylesine acımasızca besleniyor ki, bizler ne dersek diyelim, “aya dört şeritli yol yapılacağına inanan” bir düşünce iklimine sahip insanlara derdimizi anlatmamız pek mümkün değil. “Zırva” çıkışını yapan “akademisyen” görünümünde birisi olunca bu konudaki düşüncemi “akademik” çerçevede “güzel”ce açıklamam şart oldu. 
Diğer pek çok “övünç” vesilesi yapılan savunma sanayi projeleri için son söyleyeceğimi ilk başta söyleyeyim; “Türkiye teknoloji üretme ve endüstrileşme konularında her geçen gün kaybedilen bir ivme ile hareket ettiğinden savunma sanayi projelerinin olumsuz etkileneceği bir düzleme girmiş bulunmaktadır”. Bu çerçevede Türkiye, tarihî hedefi bu olmasına karşın, herhangi bir gelişmiş silah sistemini “dış destek” almadan sadece millî olanaklara dayanarak geliştirme ve üretme olanaklarına sahip değildir. İzlenen günlük politikalar, iç ve dış siyasetteki tıkanmışlık, dar bakışlı planlama ve kaynak yönetim tercihleri nedeniyle, hasılası bir insanın veya bir iktidarın ömrüne sığmayacak tüm işler gibi, savunma sanayii projeleri de olumsuz etkilenmektedir.
Türkiye, TSK’nın ihtiyacı diğer silah ve savunma sistemlerinde dışa bağımlılığını azaltmak üzere ortaya koyduğu Modern Tank, Milli Gemi projeleri gibi Milli Muharebe Uçağı ihtiyacını da bu milenyumun başında projelendirmişti. 2005-2014 On Yıllık Tedarik Programından bu yana bir Milli Muharebe Uçağı üretmek hedefi bulunmaktaydı. ABD’nin F35 Programından Türkiye’nin dışlanması üzerine daha sık dillendirmeye başlanan Milli Muharip Uçak projesinin gerçekleştirilmesi konusu basına yansıdığı şekliyle “HürJet 2022’nin sonunda uçacak”… Basına bu açıklıkta yansımadığı için ne kadarlık bir bütçe ile kaç prototip Milli Muharebe Uçağı üretileceğini henüz bilmiyoruz, projenin bu yönü “muğlak”. Böyle olunca bir değerlendirme yapmak için sadece niyet açıklamakla sınırlı ifadelerden yola çıkmak zorunda kalıyoruz.
Türkiye’de “savaş uçağı yapacak olanak ve yetenek” konusundaki iddialara gelince; F16 Savaş Uçağının Türkiye’de üretilmesi için kurulmuş şirketler, tesisler yanında havacılık projelerinden kazanılmış anlamlı bir birikim mevcuttur. Ancak bunu savaş uçağı üretiminde “dışa bağımlılığımız kalmadı” diye sunma şansımız henüz yok. En ufak bir başarıyı abartarak aktaran haber kanallarında bu yönde dişe dokunur bir bilgi bulunmadığına da bakacak olursak pek haksız sayılmayız. Konuya açıklık getirmek üzere, değişik nedenlerle çok konuşulan F35 Projesinin öyküsüne bakalım. “Son insansız savaş uçağı” olarak nitelenerek “konsept” çalışmalarına 1990’lı yıllarda başlanılan bu uçağın üretiminin ve teslimatının konuşulduğu yıllar 2020’li yıllar… Yani düşünceden somut bir ürüne dönüşmesi 30 yıldan az değil… Bu uçağın dayanacağı aerodinamik, avionik, elektronik, görünmezlik, iletişim, bilgi sistemleri, silah, füze, komuta-kontrol ve robotik teknolojilerine bu uçağı üretmeye kalkan ABD’nin hâkimiyeti herkesin malumu… Böyle bir ülke bile, böyle bir savunma sistemini envantere alabilmek için çeyrek asırdan fazla bir zaman düşünmek, işbirliği ve yatırım yapmak, üretmek, ürettiğini test etmek suretiyle zaman harcıyor. 
Bir konuyu başarmaya niyetlenmek, azmetmek önemli. Bunun en önemli göstergesi gayretlerin çoğunun bu başarıya tahsis edilmesiyle, sıklet merkezi yapılmasıyla mümkün. Niyetlenmek ile yapabilmek farklı potansiyel gerektirse de buna işaret edecek olan bu konuya tahsis edilen kaynaklardır. Son on yılda kurulmuş kamu yararına vakıflara sağlanan destek ile TSKGV’ye sağlanan destek arasındaki fark ülkeyi kaynaklarının kullanımımda öncelikleri belirleyenlerin niyeti konusunda tereddüte düşmemize neden olmaktadır. Bu konuda da belirgin bir “Pareto İkilemi” yaşamaktayız. Gayretlerimizin %80’ni, sonuca %20 etki edecek işlere harcıyoruz, sanki. 
Bugün gelişmiş olarak görülen ve gösterilen ülkelerdeki mucizevi yükselişin temelinde özellikle katıldıkları dünya savaşları nedeniyle savunma teknolojilerine ve sanayiine kamudan aktardıkları kaynakların büyük katkısı vardır. Savaş koşullarında gayretlerinin, olanaklarının tamamını savaşı kazanmalarına yardım edecek teknolojileri geliştirmeye ve üretim kapasitelerini oluşturmaya veya artırmaya harcamışlardır. Bizim gibi, gelişmekte olan ve bir türlü sanayileşemeyen, sanayileşmediği için de gelişemeyen ülkelerin bu konuda yerinde saymakta olması barış şartlarında kamu kaynaklarının sosyal fayda içermeyen alanlarda kullanılmasındaki zorluklar ve kaynak yönetim tercihlerindeki gecikmeler ve hatalardır elbette… 
Ülkede uçak üretim yeteneğini geliştirmek üzere atılan bir dizi adım yanında, eğitim uçağı, insansız hava aracı gibi projelerle TSKGV şirketlerine önemli teknolojik hedefler ve görevler verilmişti. Adı geçen şirketlerin son on yılda kimlere ve hangi konularda sponsorluk desteği verdiğine bakmak gidişat açısından, bu işin içinde olan bizlere yeterince fikir vermektedir. Üstüne üstlük, açık kaynaklardan izleyebildiğim kadarıyla ülkenin bu konuda “yetişmiş kadroları” yaşanan siyasi çalkantılardan olumsuz etkilenmiş, siyasi tercihlerin yanlışlığından veya eksikliğinden yeni kadrolar yetiştirilememiş, elde tutulamamış görünmekte…
Bu konudaki anlamlı, anlamsız tartışmalara verilecek en “akademik” yanıt, tüm çağdaş ülkelerde olduğu gibi, bu tür projeler için hazırlanması gereken “fizibilite” (yapılabilirlik, elde edilebilirlik) etütleridir. Bu tür çalışmalar hem konunun somutlaştırılmasına, hem kaynak israfının önlenmesine, daha da önemlisi kamuoyunun doğru bilgilendirilmesine hizmet eder. Bu çalışmaların sonunda ortaya konması gereken, bu tür bir proje için yapılacak harcamaların ve yatırımların yaratacağı sosyal fayda, kamuoyunun bu konuya desteğinin artmasına vesile olacaktır. Bu nedenle herhangi bir kanalda, “şapkadan tavşan çıkarma” kurnazlığı ve laf cambazlığından öte bir anlamı olmayan açıklamalar, sadece gündemdeki sıkışmışlıktan kurtulmak ve bazı siyasi çevrelerin propaganda ihtiyacını karşılamaktan öte bir değer taşımayacaktır. İhtiyacımız, günlük siyasete uygun iddialardan daha çok, güven yaratan bir sanayi kapasitesiyle desteklenen savunma gücüdür. Bu sorunlu coğrafyada bütün iktidarların önceliği bunu yaratmak olmalıdır. 
Tüm bunlarla uğraşırken kafamın içinde aynı sözcük dizisi dönüp duruyor; “Bir şey yap. Güzel olsun. Çok mu zor? O vakit güzel bir şey söyle. Dilin mi dönmüyor? Güzel bir şey gör. Veya güzel bir şey yaz. Beceremez misin? Öyleyse güzel bir şeye başla. Ama hep güzel olsun. Çünkü ‘her insan ölecek yaşta’. Geç kalmayasın.”
“Şapkadan çıkarılan son tavşan” güzel bir şey yapmak için geç kalmakta olduğumuzu düşündürüyor bana nedense?