Kırşehir’de yaşarken koronavirüs, üretimin ve yarınlarımızın daha çok önemli olduğunu bize öğretti.
Ailemizi, ülkemizi ve tüm dünyayı kasıp kavuran, yakaladığının gözünün yaşına bakmadan öldüren korona hastalığı, insanlığın başının belası oldu. Bu nedenle alışkanlıklarımızı ve bugüne kadar yaşam biçimlerimize yeniden çeki düzen vermemiz gerektiğini bize gösterdi.
Sağ gözün sol göze, faydasının olmadığını, sakla samanı gelir zamanı sözünün çok geçerli bir söz olduğunu bize öğretti. Kişisel çıkarlarının dışında hiçbir şeyi önemsemeyen, hep kendi olmayı, biz olmayı göremeyen insanlara ve ülkelere gereken dersi verdi.
Yaşamak için üretmenin şart olduğu gerçeğini anladık. Bu anlayışla şu konuların gözden geçirilmesi gerekmektedir. Zenginlik kaynaklarımızdan tütünümüz, haşhaşımız ve kenevirimiz vardır. Bu ürünlerimizin yetiştirilemediği alan yoktur. Dağda, bayırda, kıraç alanlarda sulak alanlarda her yerde yetiştirilebilir. Üstelik bu bitkilerini verimleri de oldukça yüksektir. Ancak Ali Veli dört deli istediği için, özellikle de tuzu kuru ülkeler istediği için ekimleri sınırlı alanlarda yaptırılır. Hatta ekim yapabilmek için bin bir güçlük çekerek izin alınabilmektedir.
Bu bitkilerin zararları yok mu? Var. Nükleerin, dinamitin, bombanın gibi zararları yok mu? Var. Zararları var diye bunları yapmıyorlar mı? Yapıyorlar. Üretmiyorlar mı? Üretiyorlar. Tütüne, haşhaşa, kenevire gelince bunlar zararlıdır. Siz ekmeyin. Önce ekimlerini sınırladılar. Sonra Maltepe, Samsun, Yenice, Bitlis, birinci, ikinci üçüncü ve aklıma gelmiyor
Sigaralarımızı tümden yok ettirdiler. Şimdi Malbora, Vinteks, ötekilerin adını bilmiyorum. Alınıyor. Üretiliyor. Satılıyor. İyi de adının Maltepe- Samsun olmasının kime ne zararı vardı?
Pancarımız, pamuğumuz, zeytinimiz var. Zenginlik kaynağımız. Üretimlerine KOTA getirildi. Çiftçi ürettiği pancarı ile pamuğu ile zeytini ile perişan edildi. Hele hasat dönemlerinde alım merkezlerinde traktör, kuyrukları, kamyon kuyrukları uzatıldı da uzatıldı. Tam bir rezillik. Yıllardan beri bu çiftçilerimize yaşatılır. Sorun kantar mı? Bir yerine iki kantar koy. Sorun alım memuru mu? Bir kişi yerine ihtiyaca göre memur koy. Sorun depo mu? İhtiyaca göre depo yap. Ofise gelen çiftçinin malını en çok bir saat içinde teslim al. Alındı belgesini eline ver. Adam tarlasına işinin başına dönsün. Görmediyseniz görmeye çalışın. Pancar hasadı döneminde şeker fabrikalarının önündeki kuyrukları, pancar alım merkezlerinin önündeki kuyrukları, pamuk alım merkezlerinin önündeki kuyrukları, hasat dönemlerinde Toprak Mahsulleri önündeki kuyrukları görün.
Üretimin ana kaynakları tohum, gübre ve ilaçlar ve sulamadır. Küçük üreticilerin bunlara ulaşması zordur. Hele yerli tohumları bulması neredeyse imkânsızdır. Fiyatları ise ateş pahasıdır. Oysa bu mallar kolay temin edilir olmalıdır. Hatta olabildiğince ucuza temin edilebilir olmalıdır. İsterseniz bu ihtiyaçların satıldığı yerlere varın. Fiyatları sorun. On gramlık bir tohum beş lira on lira. Yüz gramlık bir ilaç yirmi lira otuz lira. Gübrenin torbası elli lira yüz lira. Sulama suyu zorlukları da çiftçinin başının belası. Sonuç mu? Köyler boşaldı. Şehirlere doluştu. Okullar öğrencisiz kaldı. Cumhuriyetin köy okulları yatırımı, sağlık ocakları yatırımı, hara yatırımları, selektör yatırımları, baykuşlara yuva kaldı. Yazık oldu.
Köylünün yaş sebze ve meyve üretimleri dallarda çürümeye bırakıldı. Ağaç diplerinde çürümeye bırakıldı. Pepsi, Fruko tüketimlerine özendirildi. Meyve suyu olarak tüketimlerine gereken önem verilmedi. Patates, soğan gibi temel sebzeler halkın tüketimine sunulmadı. Depolarda iyi koşullarda saklanmadı. Haksız kazanç peşinde koşanların eline bırakıldı. Davar ve sığır üreticileri Doğudan ve Güneydoğu’dan batıya kaçırıldı. Et ve süt ürünleri hem bulunamaz oldu. Hem de fiyatları el yaktı. Cepleri boşalttı. Hele et yenmeli mi? Yenmemeli mi? Yumurta yenmeli mi? Yenmemeli bilim adamları daha tam özetini bulamadı. Hele canlı canlı tavukları çukurlara doldurup kireçle yakmalarına ne dersiniz?

ASIM ATABEY EMEKLİ ÖĞRETMEN