Sonunda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim… AB fonlarından desteklenen bir tarım programı için seçilen iller arasında nedense Kırşehir yok… 
Bu il, sorunlarına “sadece bakan” iktidara veya muhalefete mensup siyasetçileriyle nasıl kalkınacak? Dışarıya verdiği göç nasıl durdurulacak? Yatırımlar için nasıl “cazibe merkezi” yapılacak? Bugüne kadarlık iktidar döneminde iktidar partisine neredeyse “yüzde yüz destek vermiş” bir ile bu niye yapılır? 
Toprak olalı yıllar olmuş bir dönemin hilafet ve saltanat müdafii “Müfit Hoca”  yüzünden mi, Amerikancı, sermaye yanlısı, kapitalist Demokrat Parti politikalarına karşı çıkan Bölükbaşı yüzünden mi dışlanıyoruz? Hacı Bektaş-ı Veli’ye vatan olmaktan mı, Ahi Evran’a ev sahipliği yapmaktan mı göz ardı ediliyoruz? Türkçeyi savunan Âşık Paşamız mı rahatsız ediyor Ankara’dakileri, Muharrem Ertaş’ımız mı, Neşet Ertaş’ımız mı? Hangi varlığımız ya da yokluğumuz dışlanmamıza sebep oluyor?
81 il içerisinden seçilen 42 il arasında Kırşehir neden yok? İktidara verilen oy miktarıyla ilişkiliyse; daha az oy vermiş iller bu şanslı iller arasında yer alıyor… Tarım ve hayvancılıkla ilişkisine bakılmış ise; sanayileşmiş bir il sayılmaz Kırşehir. Hangi ölçütlerle bu seçimin yapıldığını bilmek, bu ilde yaşayanların da, tarım ve hayvancılıkla uğraşan insanların da hakkıdır sanırım. Bu konuda iktidar partisine yaslanmış vekillerimizden doğru dürüst bir açıklama bekliyorum. 
Gazetemiz “Kırşehir Çiğdem”de Kırşehir’e bir bakanın gelişi ve gidişi ile ilgili haberleri takip ettim. Kırşehir’de sadece belirli (?) insanların dertlerini (?) dinleyip gitmişler diye algıladım. Yanılıyor olmayı umarım. Haberlerde derde deva bir şey gördüğümü söyleyemem.
Aslında bu tür geliş gidişlerden bir şey beklemek de sonucu değiştirmez. Çünkü bakanların mevcut “yürütme” sistemindeki rollerinin “bakan” olmaktan başka bir şey olmaması, sistem gereği “sekreter” özelliğinde olması bir yana, günü birlik ziyaretler sorunlar ve çözümler üzerine çalışılmamış ise zaman kaybı… Sonuçta yapılacağı müjdesi verilenleri okuyunca, bir şey beklemese de üzülüyor insan. Derin bir “ihmal edilmişlik, dışlanmışlık” duygusu kaplıyor yüreğimizi… “Makûs” talihimizi sorguluyoruz, ister istemez…
Gerçi oldum olası “bakan” sözcüğü, bana, iş yapanı değil de işe sadece zorunlu olduğu için, göz ucuyla, gönülsüz bakanı hatırlatması nedeniyle “trajikomik” gelmiştir. Siyaseten de bir zamanlar tartışılmıştır; milletin, memleketin sorunlarına Ankara’dan, uzaktan “bakan” değil, bu sorunlara çözüm arayan, çözen, çözüm üreten “işgüder”ler, “işyapar”lar gerekir diye… 
Vatandaşın bin bir derdi var, bakılması, ilgilenilmesi gereken… Esnafın bin bir derdi var, çözülmesi gereken… Diplomalı, diplomasız, dün işi olup bugün işsiz kalmışların iş derdi var, ilgilenilmesi gereken. Tüm bunların ötesinde, Gazetemizde de haberlere konu edilen, gazetemiz yazarlarından araştırmacı Adnan Yılmaz’ın da ayrıntılarıyla (31 Ocak 2021’de) yazdığı “Kırşehir Sivil Toplum Kuruluşlarından, seçilmişlerin ve kurumların “ödev bilmesi gereken” Kent Çalıştayı Kararları ile ortaya konulmuş henüz taslak sayılabilecek bir “Kırşehir’in Sorunları Listesi” var. 
Bu kararlar içinde “Seçilmiş Siyasetçilerin Sivil Toplum Kuruluşları ile Diyalogu” konusu var. Şehrin sorunlarının parti farklılığı gözetilmeksizin ele alınmasına işaret ediyor. Bir bakanın geliş ve gidişinde yaşananlar “diyalog ve ilişkinin yok denecek kadar az olması” tespitini doğruluyor. Ülkemizde bakanlık yapanların ülkeyi sadece partisinden ve partisine oy verenlerden ibaret görmesi, çok partili yaşama geçtiğimiz günden bugüne, alışıldık bir durum ama kabul edilebilir bir durum değil. Bu konuda alışılmadık bir uygulamayı Lüleburgaz’da görev yaptığım yıllarda görmüştüm. 
Kırklareli’nin üç milletvekili Lüleburgaz’dan ama farklı partilerden idi. Kırklareli’nin üç vekilinin üçünün de Lüleburgaz’dan çıkması rastlantısal bir durum değildi. İlin en zengin, en üretken ilçesi Lüleburgaz idi. Bunun da ötesinde en örgütlü, en planlı, en mantıklı, en akıllı hareket eden siyasetçileri de, o dönemde Lüleburgaz’da idi, sanırım. Milli, dini tüm bayramları, tüm kutlama, anma günlerini vesile ederek bir araya geliyorlardı. Farklı partilerin, farklı iddiadaki siyasetçileri olmalarına karşın, farklılıklarını bir kenara koyup aynı coğrafyada, aynı kaderi paylaşan insanlar olarak birlikte hareket ediyorlardı. 
Aynı masada oturup öncelikle Lüleburgaz, sonra illeri Kırklareli için neler yapılacağını konuştuklarını, tartıştıklarını, uzlaştıklarını görüp şaşırdığım yıllardan bugüne 30 yıl geçti neredeyse… Aradan geçen 30 koca yıldan sonra ülkemizde ve tabii ki şehrimizde siyasetin ve siyasetçilerin bir araya gelip konuşmak, tartışmak, uzlaşmak bir yana birbirlerini yok saymaları ibretlik bir durum. 
Bu çerçevede sivil toplum kuruluşlarının düzenlediği ilimizin sorunlarının ve çözüm yollarının somutlaştırıldığı Kent Çalıştayı övgüye değer bir girişim. İlimizin sorunlarının ve çözümlerinin aranması için önemli bir adım. Bizlere düşen görev; bu çaba içinde olanlara destek olmak, Çalıştay’da dile getirilenlerin takipçisi olmak, çözümleri tartışmak, eksik gördüğümüz konularda katkılarda bulunmak, ilgililerin bu konulara eğilmesi için bu kararları gündemde tutmak. 
Hükümet binasının, 400 Yataklı Hastanenin, Çevre Yolunun, Tuzköy Havaalanı Yolunun ve Tabiat Parkının tamamlanması, tabelalarda standardın sağlanması, gürültü ve çevre kirliliğinin önlenmesi, doğanın korunması, Karakurt Kaplıcasının canlandırılması, Sulama İçin Elektrik konusuna destek verilmesi, Sıdıklı Barajına su aktarılması, Et Kombinesi kurulması, Hayvansal Atıklar Toplama Merkezi oluşturulması konularındaki taleplere ilgililerin eğilmelerini bizler de bekliyoruz. 
Mülteciler konusu uzun vadede ülkemizde ve elbette şehrimizde de sosyal, siyasal, ekonomik ve güvenlik konularında önemli sonuçlar doğuracak bir konudur. Bu konu Suriye’nin ve Türkiye’nin sosyolojisini değiştirip bir uydu devlet yaratmaya yönelik çabaların kucağımıza bıraktığı bölgemiz, ülkemiz ve tabii ki şehrimiz için önemli bir sorun niteliğindedir.
Küresel “Korona” Salgını sürecinde esnafın, üretim ve ticaretle uğraşanların yaşadığı sorunlar apayrı ve önemli bir sorun başlığı… Sadece bu konuyu kapsayan bir çalıştay yapılması, sorunların, çözüm yollarının somutlaştırılması ertelenemeyecek önemdedir. Bu konuda farklı çevrelerin, tüm bileşenlerin, paydaşların, farklı düşünce ve katkılarının alınması gerekmektedir. 
Başlangıçta değindiğim ve dışlandığımız konu olan “IPARD (Avrupa Birliği Katılım Öncesi Yardım Aracı’nın Kırsal Kalkınma Bileşeni) Programı”na alınan iller arasında Kırşehir’in neden olmadığı konusunu yanıt alana kadar sormalıyız. Bu öncelikle ilimizde siyaset yapan tüm siyasetçilerin, TBMM’ye gönderdiğimiz milletvekillerinin, parti il başkanlarının, yetkililerinin kendilerine, değerli hemşerilerimizin de vekillerine, siyasi muhataplarına sormaları gereken önemli konulardan birisi olmalıdır. Cumhuriyet’in Hirfanlı Barajı gibi büyük bir tarım yatırımı yaptığı il “tarım ve hayvancılık” konusunda bugün hangi gerekçeyle desteklenmeye değer bulunmamaktadır? 
Kırşehir’e “Yatırımcı Çekme” konusu “Bir Üst Teşvik Bölgesi”, “UNESCO ve Kırşehir”, Kaplıca Turizmi, Kırsal Kalkınmaya Destek konularıyla birlikte daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç duymaktadır. 
Abdal Kültürünün korunması, yaşatılması ve geliştirilmesi özen gösterilecek bir diğer önemli konudur. 
Çalıştay sonuçlarından “bakan” ziyareti sonrası “çözüleceği vaat edildiği basına yansıyan tek konu Ahi Evran Külliyesi Yapımının tamamlanması sanırım. Umarım vaat düzeyinde kalmaz. 
Bu sorunların üstesinden nasıl geleceğiz? Tabii ki birlikte düşünerek, farklı fikirleri çözüm odaklı uzlaştırarak, kişisel ve siyasal ihtirasları şehrimizin çözüm bekleyen sorunlarına çözüm aramaya yönelterek… BAŞARI, SALT KİŞİSEL ÇIKARLARIN GERÇEKLEŞTİRİLMESİNDEN DEĞİL, TOPLUMSAL ÇIKARLAR İLE BİREYSEL ÇIKARLARIN BİRLEŞTİRİLEBİLMESİNDEN GEÇMEKTEDİR. Şehrimizin gelişmesi önündeki en büyük engel, geniş halk kitlelerinin çıkarlarının bireysel çıkarlara feda edilmesi, kanımca… Ankara’nın burnunun dibinde olup da sorunlarını Ankara’ya anlatamamış olmanın başka bir açıklaması olamaz.   
Zamanında bir yokuşun ucunda bir şehir, bu şehrin giriş yolu üzerinde kocaman bir kaya varmış. İnsanlar şehre girerken, çıkarken atını, arabasını geçirirken bin bir zorluk yaşarlarmış. Kimse “yahu bu kaya neyin nesi, burada ne arıyor” demez, ite kaka atını, arabasını oradan geçirir, şehirde işlerini tamamladıktan sonra oradan yine bin bir zorlukla geçermiş. Herkes durumdan şikâyet edermiş. Kimi iktidarı, kimi muhalefeti suçlar, kimileri hükümettekilerin tembelliğinden, kimileri de yerel yönetimin işe yaramazlığından dem vururmuş. 
Günün birinde bizim gibi, uzun zamandır şehrinden uzak kalmış bir gurbetçi çıkagelir. Şehre giriş çıkışı önleyen kayayı görünce “bu ne yahu” der, “yolun ortasına bu kayayı kim koymuş, haydi birisi koydu, niye bir Allah’ın kulu bunu kaldırma ihtiyacı hissetmemiş” diye söylenmiş. 
Şehirde tanıdık, bildik varsa toparlamış, “bu kayayı ne eder, nasıl eder yerinden kaldırırız” diye onlara danışmış. Konuşmuşlar, tartışmışlar, sonuçta kayanın etrafını kazıp yerinden çıkarmaya, yolun kenarındaki bir çukura yuvarlamaya karar vermişler. Kayayı yerinden elbirliğiyle kaldırdıklarında altından bir kese altın ve bir not bulmuşlar; “Kim ki yolun ortasındaki bu kayanın yarattığı sorunları fark eder, ardından gelenler için yoldaki bu kayayı kaldırır, o kişi bu, kese dolusu altını hak etmiştir”… 
Kıssadan hisse; önünüze engel olarak dikilen kayaları kaldırma kararlılığınız varsa sizleri bekleyen ödüller de vardır. Şu anda sorunlarımızın önünü tıkayan kaya, “bizlere hizmet etsin” diye seçtiklerimizin sorunlarımızı görmezden, duymazdan gelmeleri, duyarsız kalmalarıdır. Ardımızdan gelenler için bu kayayı kaldırmak, ilimizin sorunlarına çözüm bulacakları kör, sağır, duyarsız bırakan ihtirası, iklimi, anlayışı değiştirmek gerekmektedir.
Bir ilin tüm sorunları, sadece ayda, yılda bir ilimizi ziyaret edecek “gurbetçi” hemşerilerimize dert yanarak çözülmez. Seçim sath-ı mailine yuvarlandığında oy kaygısıyla ziyarete gelecek siyasetçilerle, “sadece bir bakan” ile de çözülemez. Sorunlarının farkında ve takipçisi olmayan insanlarla dolu bir il için sorunlarınıza “sadece göz ucuyla bakan”lar niye ve nasıl çözüm üretsinler ki? Bu sorunlar, değişik seviyede, merkezi veya yerel otoritelerin, kamusal örgütler veya sivil toplum örgütlerinin, tüm paydaşların üzerinde konuştuğu, tartıştığı, çözüm yollarını araştırdığı uzlaşmacı bir çalışma kültürüyle, sorunları ötelemek değil yok etmek niyetiyle aşılabilir. Önce bu ilin insanları olarak sizler, bu ilin sorunlarına “sadece bakan olmayın”…
Kent Çalıştayı, şehrimizin siyasetçilerinin ilimize faydası olmayan bölünmüşlüğü karşısında, “ardımızdan gelecekler için engelleri kaldırmak” konusunda, geleceğe umutla bakmamıza vesile olmuştur. Siyasetle uğraşan tüm hemşerilerimizden, iktidardan, iktidar adaylarından tek beklentimiz sivil toplum kuruluşlarının, halkın bu çığlıklarına kulak vermeleridir.